Yılmaz’ means ‘dauntless’. ‘Argüden’ means ‘honorable’, ‘guide for integrity’ and is pronounced as ‘argue then’, as in the phrase “if you don’t agree, argue then.”
  • Beni Takip Edin
  • Follow Me
Stratejist, Yönetim Kurullarının Doktoru Strategist, Governance Guru

TBF Basketbol Spor Lisesi Açıldı

Türkiye Basketbol Federasyonu’nun Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı iş birliğiyle hayata geçirdiği İstanbul TBF Basketbol Spor Lisesi, düzenlenen törenle eğitim öğretim hayatına başladı. Türk basketbolunun geleceğine yön vermesi beklenen proje, genç sporculara akademik ve sportif anlamda bütüncül bir eğitim sunacak.

İstanbul TBF Basketbol Spor Lisesi’nin açılış törenine Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu ve TBF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Yılmaz Argüden katıldı. Basketbol Gelişim Merkezi bünyesinde yer alan lise, sporun bilimsel yöntemlerle desteklendiği özel bir müfredat ile dikkat çekiyor.

Okul müdürü Turgay Nail Bezek liseye kabul şartlarına ilişkin bilgi vererek 2025–2026 eğitim öğretim yılı için okula yaklaşık 300 öğrencinin başvuruda bulunduğunu belirtti. Yapılan yetenek sınavları ve değerlendirmeler sonucunda 24 kız ve 24 erkek olmak üzere toplam 48 öğrenci liseye kabul edildi. Öğrenciler, Millî Eğitim Bakanlığı Spor Liseleri’nin haftalık 43 saatlik ders programına ek olarak basketbolun tüm yönlerini öğrenecekleri özel derslerle dört yıl boyunca yoğun bir eğitimden geçecek.

Türkoğlu: “Tarihi Bir Adım Attık”

Açılışta konuşan TBF Başkanı Hidayet Türkoğlu, projenin Türk basketbolu için önemine değindi: “İstanbul TBF Basketbol Spor Lisesi, Türk basketbolu için tarihi bir adım. Uzun süredir hayalini kurduğumuz bu proje ile gençlerimize hem akademik hem de sportif anlamda en doğru şartları sunuyoruz. Bu okul sadece oyuncu değil, aynı zamanda geleceğin antrenörlerini, yöneticilerini ve basketbol insanlarını yetiştirecek. Türk basketbolunun sürdürülebilir başarısı için en büyük yatırımı gençlerimize yapıyoruz. Basketbol Spor Lisesi, Avrupa Şampiyonası’nda gurur duyduğumuz Millilerimizin gelecek jenerasyonlarla desteklenmesi adına basketbol tarihinin en değerli yatırımlarından biridir.”

TBF Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Yılmaz Argüden ise sporcuların akademik gelişimine verilen önemi vurgulayarak, “Bir sporcunun sadece sportif olarak değil akademik olarak yetişmesi son derece önemli. Sporcular toplumda rol model oluyor. Bu rol modeller, topluma örnek davranışta bulunmaları, kendilerini her yönden geliştirmeleriyle toplumu yönlendirebiliyor. Bu nedenle federasyon olarak bir taraftan sportif gelişmelere imza atmaya çalışırken eğitim yönünü geliştirmeye de özen gösterdik.” değerlendirmesinde bulundu.

“Ulusal Basketbol Hamlesi” araştırma raporu 4-4’lük bir referans yayın olmuş

Basketbol ile ilgili konuşulabilecek o kadar çok şey var ki, neresinden başlasak bilmiyorum. Sorunların çözümü için bu spor ile yakından ilgili olan seyirci, altyapı oyuncu velileri, yönetici, oyuncu menajerleri, hakem, eski ve yeni bütün basketbol emekçilerinin düşünceleri çeşitli vesilelerle ifade edildi. Ancak bir türlü ortak paydada buluşulamadı. Sorunlar bir değil bin ve her birim ya da birey sorunlara kendi penceresinden bakarak kendine uyan bir çözüm bekliyor. Herkes kendi payını artırmak çabasında… Bu yüzden çözümleri geçtik, hiç olmazsa sorunların tespitinde bir ortak çarpan var mı ona bakmak lazım.

Nefis bir araştırma çalışması

Bu arada unutmadan söyleyeyim, Basketbol altyapı oyuncuları ile ilgili yapılan bir araştırma yazısı var, “Ulusal Basketbol Hamlesi”, federasyonun siparişi ile Dr. Cem Tınaz, Dr. İlknur Hacısoftaoğlu ve Sn. Sündüz Yılmaz tarafından hazırlanmış olan bu proje bir kitapçık halinde yayınlanmış. Elime geçer geçmez okudum. Bana göre yakından ilgilenen herkesin, bilgisi dâhilinde olan ancak bölük pörçük havada dolaşan onlarca düşünce, sorun, çözüm öngörüsü, güzel bir öncelik kronolojisi şeklinde toplanmış. Bilhassa veliler ve yeni yöneticiliğe soyunan kişiler için 4-4’lük bir referans yayın ve yine bilhassa Dr. Yılmaz Argüden, yazdığı önsöz yazısında, basketbol sporunun ne demek olduğunu o kadar güzel anlatmış ki, herkesin okumasını tavsiye ederim. Hazırlanmasında emeği geçen herkese tebrikler. Basketbol altyapı faaliyetleri için hazırlanan böyle bir proje, belki ileride büyükler kategorisi basketbolumuz içinde hazırlanabilir.

Kulüplerin kafa yapısı değişmeli

Konumuza dönersek, ortak payda diye nitelendirebileceğimiz konulardan bir tanesi de, halk diliyle “ne olacak şu bizim milli takımın hali” diye ele alınabilir. Milli Takım için uzun vadeli çözümün, sadece federasyon eli ile yapılabilecek bir icraat konusu olmadığını düşünüyorum. Bence öncelik, kulüplerde. Kulüp yönetimlerinin tek misyonlarının kendi A takımlarının kayıtsız şartsız başarısı olmadığını özümsemeleri gerektiğini düşünüyorum. Yönetimler; millî takımı, dolayısı ile varsa milli takımda oynayan veya oynayabilecek oyuncularını, kısaca görevde bulundukları dönemde, kulüp başarılar kadar Türk Basketbolunun geleceğini, tümü ile basketbol emekçilerini de düşünmelidir. Bu konuda Federasyonumuz gerekiyorsa kulüplere ikna turları yapsın.

Oynayanlar gelişiyor…

Milli Takımı ele alalım… Eurobasket’te federasyonun desteği ile oyuncu ve teknik kadronun da takdir edilen mücadelesi neticesinde başarılı maçlar oynanmıştır. Kendi takımlarında doğru dürüst yer alamayan oyuncularımız, kendi takımlarında sürekli oynayan yabancıların yer aldığı diğer milli takımları yenebileceklerini göstermişlerdir. Ancak ne hikmetse en üst ligimizdeki antrenörler bu oyuncuları oynatmaya bir türlü cesaret edemezler. Az sayıda antrenör, örneğin Karşıyaka antrenörü gibi, Türk oyuncularını diğerlerinden farksız olarak, oyun planlarına dahil ediyorlar. Mesela Berk Uğurlu… “Oyun kurucu” arıyorsun, al sana oyun kurucu, Fenerbahçe’den Karşıyaka’ya geldiğinden beri aslanlar gibi oynuyor. Kendisine güveni artıkça daha da iyi oynayacak. Bu çocukları süreceksin sahaya, gerekirse birkaç hazırlık maçını bu çocuklar için vereceksin. Keza uzun oyuncu Egemen Güven… Bu sezon oynadıkça, geçmiş sezonlarda boşuna oturmuş olduğunu görüyoruz. Bunlar birer örnek, daha bir sürü örnek var. Eğer aralarında Spanoulis” ya da “Teodosic gibi oyuncular yoksa bu oyuncuların birbirlerinden büyük farklılıkları yok. Hangisine destek olsanız bir adım öne çıkar… Biraz inanç, biraz da cesaret.

Haydar Kemal Ateş, BasketFaul

BÜMED 1991-1993 Yönetim Kurulu

DEİK Sözlü Tarih Görüşmeleri

Ç.T.: DEİK ile ne zaman ve nasıl tanıştınız?

Y.A.: Türk-Amerikan İş Konseyi kurulduğunda Amerika’da Dünya Bankası’nda çalışıyordum.  Türk-Amerikan ilişkileriyle ilgilendiğim için gerek Türkiye’den gelen heyetlerle, gerekse Washington Büyükelçiliği’ndeki ilişkilerim nedeniyle tanıştım.  Daha sonra Türkiye’ye döndükten sonra devlette çalışırken Özelleştirme Programının sorumluluğunu yürüttüğüm için, daha sonra da Ekonomi konusunda Başbakan Başdanışmanlığım nedeniyle özellikle ekonomik konulara odaklanan toplantılara katıldım.   ‘No aid, but trade’ sloganı o tarihlerde Türk-Amerikan ilişkilerinin yönünü belirlemede önemli bir yön değişikliğinin de işareti oldu.  Daha sonra kendimi özelleştirip yönetim danışmanlığı işine girince de gerek Amerika hakkında bilgim, gerekse bu konulara olan ilgim nedeniyle Türk-Amerikan İş Konseyi’nin yönetim kuruluna girdim.  Belki yönetim kurulunda Şerif (Egeli) Bey’den sonra en uzun süre kalan kişilerden biriyim.  Uzun seneler yönetim kurulu üyeliği, en uzun süre yönetim kurulu başkan yardımcılığı, son olarak da yönetim kurulu başkanlığı yaptım.  Hâlâ da Amerika İş Konseyleri Koordinatör Başkanı olarak da ilgim devam ediyor. 

Ç.T.: Türk-Amerikan İş Konseyi yönetiminde ilk kez görev aldığınızda ikili ilişkilerimiz nasıldı? Geçen yıllar içinde neler başarıldı? Sizin öncelikleriniz arasında olan, ama çeşitli engellerle karşılaştığınız, gerçekleşmeyen şeyler nelerdir?

Y.A.: Biliyorsunuz Türk-Amerikan İş Konseyi temelde Sayın Özal’ın inisiyatifiyle kuruldu. Amerika’da Türkiye karşıtı lobiler vardı.  Özellikle iş dünyasında Türkiye’nin çıkarlarını gözetecek bir karşı lobinin oluşturulmasına destek olmak amacıyla kuruldu.  DEİK bünyesinde her iş konseyi için bir karşı muhatap kuruluş aranıyor.  Karşı muhatap kuruluş olarak da eskiden Türkiye’de görev yapmış, sonradan Amerika’ya dönmüş, ağırlıklı olarak eski askerlerden oluşan ve “American Friends of Turkey” yani “Türkiye’nin Amerikalı Dostları” adını taşıyan bir grup vardı.  Ancak Türkiye kanadını iş dünyası sahiplendiği için, karşı tarafta da iş dünyasını temsil eden bir kuruluşla bağlantı kurulmak istendi, kültürel ve duygusal bağın ötesinde.  Bu nedenle Chamber of Commerce (Ticaret Odası) bağlantısı olan iş adamlarından başka bir grup daha oluşturuldu, ve onlarla da bir işbirliği başlatıldı.  Fakat karşıda iki başlı bir yapı olması başka sıkıntılara yol açtı. Herkes konuyu başka tarafa çekebiliyordu.  Kaynaklar zaten kıttı.  Olan kaynaklar da dağılıyordu karşı tarafta.  Türkiye ile ilgili bir sivil toplum örgütü kurmak kolay değil Amerika’da.  Bu nedenle bizim inisiyatifimizle, Mustafa Koç’un başkan, benim başkan yardımcısı olduğum dönemde, bu iki kuruluşun birleşmesi için lobi çalışmaları yapıldı.  Birlikte nasıl daha etkili olabileceklerini anlattık.  Her iki taraf da ikna oldu.  ATC bu şekilde kuruldu.  Aslında ATC’nin farklı ilgilerini tek bir çatı altında toplama fikri ve inisiyatifi ilk Türk tarafından gelmiştir.  Ancak bir değerlendirme yapmamız gerekirse, her iki kuruluş da Washington odaklı kuruluşlardı ve ilişkiler ağırlıklı olarak o kuruluşların bürokrasisi tarafından yürütülüyordu.  Bu nedenle daha çok lobicilik tarafının ve Washington’da etkili olan savunma sanayii gibi kuruluşların ağır bastığı, ama ticari boyutunun Türk tarafı kadar geniş olmadığı bir yapı halinde kaldı.  Karşı tarafta bunu geliştirme çabalarımız da yeteri kadar başarıya ulaşamadı maalesef.  Oysa Amerika, özellikle diğer pek çok iş konseyine nazaran şöyle bir farklılık içeriyor: Amerika, tek bir merkezden yönetilen bir yer değil. Özellikle de ekonomi boyutuna baktığınız zaman, çok merkezli bir yönetim görüyorsunuz.  Eyaletlerin her biri çok büyük. Bazı eyaletler dünyanın en büyük ülkeleri arasında sıralanabilecek büyüklükte. Değişik sanayiler farklı yerlerde odaklanmış durumda. Bunlar birbirinden çok uzak ve Washington’un sanayi üzerinde o kadar ağırlığı yok.  Dolayısıyla ilişkileri çok daha çeşitlendirme gereği var.  Biz bu çeşitlendirmeye yönelik olarak birçok faaliyeti başlattık. Neler yaptık?  Mesela eyaletler bazında ziyaretler, geziler ayarlama konusunda öncü girişimlerde bulunduk.  Örneğin New York’ta finans piyasasında birçok yatırımcının bulunması nedeniyle New York’taki toplantıları düzenli hale getirdik.  Birçok eyalete iş adamlarından heyetler götürdük.  İnsanların bilgiye daha kolay ulaşabilmesi için, Amerika’nın bu konudaki gelişmişliği de göz önüne alınarak, DEİK’te internet portalını ilk geliştiren iş konseyi yine Türk-Amerikan İş Konseyi oldu.  Ancak taşıma suyuyla bu tekerleği döndürmek çok zor.  Çünkü Türkiye’den üç beş kişi, Türkiye’nin potansiyelini anlatmak üzere diyelim ki Ohio’ya veya Teksas’a gidiyoruz. Eğer orada düzenli çalışacak bir karşı muhatap kuruluş yoksa, her gittiğimizde organizasyonu yaparken orada başka biriyle çalışıyoruz.  Bu bir organizasyon kuruluşu da olabiliyor, oranın ticaret odası da.  Bunun gibi yüzlerce toplantı yapıyoruz. Fakat bu toplantıların arkasını getirecek takibin Türkiye’den yapılması çok güç. Gerek bizim yaygın bir ticaret ataşeliği örgütümüzün olmaması, gerekse karşı kuruluşumuzun kendini Washington’a hapsetmesi ve vizyonunu o şekilde belirlemiş olması, bizim bu faaliyetlerimizin yeteri kadar ileriye gitmesinin önünde bir engel oluşturdu.  Dolayısıyla ilişkiler istediğimiz seviyeye henüz gelemedi.  

Ancak, Türk-Amerikan İş Konseyi, özellikle içerik geliştirmeye hep önem verdi. “Eyaletlerde nasıl iş yapılır?” üzerine iş rehberleri hazırladık.  Hangi sektörlerin cazip olduğuyla ilgili araştırmalara öncelik verdik.  Bu tip araştırmaların her şirket tarafından ayrı ayrı yaptırılması bir ülke için büyük kaynak israfı. Türk-Amerikan İş Konseyi, herkesin faydalanabileceği ürünler ortaya çıkardı.  

Ayrıca, Türkiye ile Amerika arasındaki ticari ilişkilerde ne gibi engeller var? Bunların tespit edilmesi ve giderilmesi için birtakım çalışmalar yapıldı. “Amerika ile nasıl iş yapılır, hangi konulara odaklanmak gerekir?” gibi konularda birtakım güncel raporlar hazırlamak ve bunları herkese açık tutmak suretiyle bu konudaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunuldu. Ama bu iş takip ve süreklilik meselesi.  Bu sürekliliği sağlama ihtiyacı var hâlâ.

Ç.T.: Bunun bir de Türkiye boyutu var. TAİK’in Anadolu toplantılarından da biraz söz edebilir misiniz?

Y.A.: TAİK o konuda da bir ilki başlattı. İş konseyi faaliyetlerinin sadece İstanbul-Washington veya İstanbul-New York arasıyla sınırlı kalamayacağının bilincinde olduğumuz için, özellikle Amerika’ya ihracat yapabilecek kapasitede endüstrisi olan çeşitli illerimizde, Amerika pazarının cazibesini ve orada nasıl iş yapılacağına yönelik bilgileri bizzat anlattığımız toplantılar düzenledik.  Bunlar, genellikle sanayi ve ticaret odalarının bulunduğu daha büyük illerimizde yapıldı.  On küsur il ziyaret edilerek, özellikle o ilde ağırlıkta olan sektörlerde Amerika ile iş yapan örnekleri de oralara taşıyarak, hukuk boyutuyla, iş boyutuyla ve bu konuda Amerikan Büyükelçiliği, Türk Dışişleri ve Türk Dış Ticaret Müsteşarlığı ile de işbirliği gerçekleştirerek bu ziyaretleri yaptık.  Ayrıca Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın “Amerika yılı” ilan ettiği sene, odaklanılacak eyaletler konusunda katkıda bulunduk.  

Bunun yanı sıra TAİK’in başka rolleri de oldu.  Örneğin Amerika’da ATC ile beraber yaptığımız toplantı haftasının, bütün Washington’da Türkiye’nin gündeme geldiği bir hafta olmasını sağladık. Eskiden tüm etkinlik sadece bir toplantıdan ibaretti.  Ama artık son senelerde Türkiye’den ciddi insanlar geliyor diye şunu gayet iyi biliyoruz ki Amerika’da birçok bakanlık kendi arasında ön hazırlık toplantıları yapıyor; hem Türkiye ile kendi konularını gayri resmi kanallardan alanda dile getirebilmek için, hem de Türklerin mesajlarını algılayıp ona göre cevap verebilmek için.  Dolayısıyla bu sadece basit bir toplantı olmuyor, aynı zamanda birçok noktayla çeşitli görüşmeler de yapılabiliyor. 

Ayrıca TAİK, Amerika ile Türkiye arasındaki stratejik işbirliğinde özel sektörü temsilen de görev aldı. Ve Amerika tarafında, ATC’nin benzer bir görevi üstlenmesi için lobi yapan gene Türk tarafı oldu. Dolayısıyla TAİK-ATC ilişkilerinde, özellikle ticareti geliştirmeye yönelik çabalara çoğu kez bizim tarafımız liderlik etti.  Bu, karşı tarafın konuya fazla odaklanmamasından kaynaklanıyordu belki.  Böyle bir durumda inisiyatifi ele alsanız bile uygulanmasında yeteri kadar etkili olamayabiliyorsunuz maalesef.  Ancak bu toplantılarda çok önemli gelişmeler de sağlandı.  Mesela Amerikan Eximbank’ın verdiği kredilerde, Türkiye’yi bazı Orta Asya ülkeleri ile aynı risk grubuna dahil ettiğini tespit ettik bu görüşmelerde.  Bunu tespit eder etmez –bunun tabii ki gerçekçi bir tarafı olmadığı için– derhal Amerika’daki çeşitli bakanlık ve kuruluşlarla kontak kurup, lobi yoluyla kısa sürede Türkiye’nin çok daha düşük risk grubunda yer almasını sağladık.  Bu gelişme Amerikan Eximbank ile iş yapan bütün Türk şirketlerine ticari fayda sağlayan bir unsur oldu.  Ticari engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik olarak, Türkiye ile Amerika arasında ne gibi sıkıntılar varsa, gerek Türk hükümeti, gerekse Amerikan hükümeti nezdinde bunların tanımlanması, belirlenmesi ve ne gibi alternatifler üretebileceğine dair içerik geliştirme ve bunu ilgili mercilere sunma konusunda çeşitli çalışmalar yapıldı.  Dolayısıyla Türk-Amerikan İş Konseyi’nin faaliyetleri sadece iş dünyasını bir araya getirmekle sınırlı değil.  Konsey’in bir taraftan gerektiğinde siyasi lobi yapılması, bir taraftan bilgi üretilmesi ve bunun paylaşılması, bir taraftan ticari konulardaki engellerin tanımlanması ve bunların ortadan kaldırılması için lobi yapılması, bir taraftan ilişkinin bütün boyutlarının ortaya konulduğu raporların hazırlanması, bir taraftan da kültürel boyutta çeşitli faaliyetlerle bu ilişkinin zenginleştirilmesi ve değişik boyutların kazandırılması yönünde ciddi çalışmaları oldu. 

Ç.T.: Aslında Türk-Amerikan İş Konseyi’nin hep ilkleri oldu değişik konularda. Bunları söylerken aklıma depremden sonra Amerikan İş Konseyi’nin AKUT ile işbirliği geldi. O da ilginç bir konu. Ona da değinebilir misiniz?

Y.A.: Türk-Amerikan İş Konseyi olarak, deprem sonrasında Amerika’daki ilgili kurumlarla AKUT’un birlikte çalışma yapması sağlanarak, oradaki bilgi birikiminin Türkiye’ye kazandırılması konusunda çeşitli desteklerimiz oldu.  Bu organizasyonları sağladık. Bunun sonucunda bazı kitaplar çıktı. TAİK, Türkiye’ye sadece iş boyutuyla değil, kültürel ve sivil toplum boyutuyla da katkıda bulunan çok sayıda faaliyet düzenledi. 

               

Ç.T.: Kapsadığımız dönem içerisinde 11 Eylül yaşandı, ardından Afganistan ve Irak operasyonları oldu. Bunlar ikili ilişkilerimizi nasıl etkiledi Amerika ile?

Y.A.: Açıkçası Amerika ile olan ilişkilerimizi, 11 Eylül’den sonraki Irak konusu daha çok etkiledi.  Oldukça stresli bir noktaya getirdi.  Özellikle o dönemki Amerikan hükümetinin en önemli gündem maddesi bu olduğu için konu sadece savunma boyutuna değil, ilişkinin bütün boyutlarına yansıdı.  Bunu ortadan kaldırmak da epey yoğun bir çaba ve uzunca bir zaman gerektirdi.  Benim şöyle bir inancım var: Türk-Amerikan İş Konseyi’nde genellikle başkanlığın Türkiye ile Amerika arasında en büyük işleri yapan insanlar tarafından yürütülmesinin hem yönetişim, hem de temsil açısından daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.  Aynı yaklaşım aslında bütün iş konseyleri için geçerli.  Hakikaten belli bir ülkeyle en yoğun iş ilişkisi olan kişilernin en fazla teması oluyor, dolayısyla ilişkinin en saygın düzeyde götürebilmesini sağlıyorlar.  Dolayısıyla tercihimizin bu yönde olmasına rağmen, Irak krizi sonrasında ilişkilerin çok gergin olduğu dönemde bu sorumluluğu üstlenecek büyük iş adamları çekingen davrandıkları için Başkanlığı üstlenmek durumunda kaldım.

Ç.T.: Zor bir dönemdi.

Y.A.: Evet. Ama bunca senelik deneyimi ortada bırakmamamız gerekiyordu. O dönemde şu tip faaliyetlerle konuya yaklaşmaya gayret ettik:  Türk-Amerikan ilişkilerinin sadece savunma boyutlu olmadığını, hatta sadece ticari boyutlu da olmadığını, birden fazla boyutunun olduğunu ve bu ilişkilerde aslında ortak çıkarların neler olduğunu vurgulamanın bu ilişkileri daha da güçlendireceğini belirten yaklaşımlar sergiledik.  Bu kapsamda da gerek spor faaliyetleri, gerek kültürel faaliyetler, gerekse farklı bakış açılarının Amerikalılar tarafından dinlenmesini sağlayacak ortamlar oluşturmaya gayret ettik.  Ayrıca bilgi üretimi ve paylaşımı konusundaki inisiyatifleri o dönemde biraz daha hızlandırdık. Amerikalıları Anadolu gezilerine davet ederek, Türkiye’nin nabzını veya bakış açısını daha dengeli bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olmaya gayret ettik. Yeni bir konuşmacı dizisi başlattık.  Öğle yemeklerinde konuların çok farklı boyutlarıyla ele alınacağı şekilde yapmaya gayret ettik.  Böylelikle ilişkinin tek bir gündem maddesine hapsolmasının önüne geçmeye çabaladık.  Herhalde biraz bu çabaların sonucunda, biraz da zamanın geçmesiyle, ilişkiler gene olması gereken bir noktaya doğru ilerledi.  Çünkü hakikaten Amerika ile Türkiye’nin çıkarları aslında birçok noktada örtüşüyor.  Zaten ülkelerarası ilişkiler, örtüşen çıkarlar üzerinden daha fazla ilerletilebilir.  Dolayısıyla bu örtüşen çıkarları ortaya koymanın, bunun ne kadar çok boyutlu olduğunu, ne kadar derin olduğunu ve ne kadar uzun senelere dayandığını hatırlatmanın bu zor dönemi aşamada önemli  katkılar sağladığını düşünüyorum. 

Ç.T.: 2001 krizinin arkasından Türkiye’de yeniden yapılanma çalışmaları ağırlık kazandı. İstikrarın belli ölçüde sağlanmasıyla da yabancı sermaye girişi arttı. Yabancı sermaye konusunda DEİK’in ve iş konseylerinin katkıları oldu mu?

Y.A.: Yabancı sermayenin Türkiye’yi hedef olarak seçmesi tabii biraz da ekonomik istikrarın sağlandığı döneme denk geliyor.  Ama Türkiye’nin örneğin Amerika tarafından gelişmekte olan en büyük on pazar arasında sayılmasına TAİK’in de bir katkısı oldu.  Çünkü bu çalışmanın yapıldığı dönemde özellikle bilgi açısından Amerika’da birçok görüşmemiz oldu, katkıda bulunduk.  Türkiye’nin Amerika tarafından, dünyanın gelişen on pazarı arasında değerlendirilmesi aslında diğer ülkelerin de ilgisinin Türkiye’ye yönelmesine neden oldu. 

Ç.T.: Arkasından aynı şeyi İngiltere, Fransa yaptı. 

Y.A.: İlk olarak Amerika’da başladı.  Bu işi tabii ki tek başına TAİK yapmadı, ama TAİK Türkiye’nin bu çalışmada yer alması konusunda katkılarda bulunmuş oldu. Türkiye on ülke arasında yer aldıktan sonra bu bilginin yaygın olarak duyurulmasında da katkıda bulundu.  O da çok kritikti.  Yani sadece listede olması değil, bilinmesi de önem kazanıyor.  Özellikle 2004’ten sonra Türkiye’ye çok ciddi miktarda yabancı sermaye geldi ve bu sermaye elbette ki ilişkilerin değişik boyutlarında TAİK ile de işbirliği içinde oldu.  Biz, 2001 krizinden sonra özellikle Sayın Derviş aracılığıyla Amerika’daki bilgi birikiminden faydalanmıştık.  Ama en son krizde de Amerika, Türkiye’deki birikimden faydalanmaya başladı.  FDIC (Federal Deposit Insurance Corporation), BDDK’ya “Bankalara stres testini nasıl uyguluyorsunuz?” diye eğitim için adam gönderiyor.  Ben bu gelişmenin, ilişkilerin nasıl daha dengeli olabileceğini, aslında herkesin birbirine verebilecek sadece mali kaynak veya yabancı sermaye değil, aynı zamanda entelektüel sermayesinin de olduğunu göstermesi adına çok önemli olduğunu düşünüyorum.  Artık dünyada ilişkiler her boyutta iki taraflı.  Bir tarafın bir tarafa dikte ettiği veya ilişkilerin tek yönlü olarak işlediği bir yaklaşımla değil, karşılıklı paylaşımla daha zenginleşmeye doğru gidildiği bir ortamda yaşıyoruz.  Nitekim bunun ilk adımlarından biri, Sayın Özal’ın önemli bir sözüyle atılmıştı:  “No aid, but trade!”  Biz destek istemiyoruz; ticaret yapalım, beraber iş yapalım, böylelikle birbirimizden faydalanalım, karşılıklı olarak bilgi birikimimizi artıralım.  Belki de FDIC’nin Türkiye’de BDDK’dan yardım istemesi o vizyonun güzel bir noktaya geldiğini göstermiş oluyor.  Konu artık zengin ülkelerin diğer ülkelere bağışta bulunması meselesi değil, birlikte daha çok iş yapılması meselesi. 

Ç.T.: Türk yöneticiler de uluslararası piyasada çok aranan kişiler oldular bu dönemde, kriz tecrübeleri nedeniyle.

Y.A.: Sadece kriz tecrübeleri nedeniyle değil.  Kriz tecrübeleri hakikaten Türk yöneticileri ön plana çıkardı.  Bana bir seferinde Pfizer’ın yönetim kurulu başkanı Davos’ta şunu söylemişti: “Türkiye’den en büyük ihracatımız 30 yaşın altında yöneticiler.”  Çünkü 30 yaşın altında o kadar çok iniş çıkış, o kadar çok farklı ortam görmüş oluyor ki, çok daha hızlı deneyim kazanıyor.  Diğer bir konu, Türk yöneticilerin –biraz da Türkiye’nin kültürel ve tarihi gelişimi nedeniyle– çok farklı kültürlerle temas içinde olması.  Mesela Japonya’da ilişki kurabileceğiniz yerler çok daha sınırlı, çünkü çok daha kapalı bir toplum.  Amerika’da olduğunuz zaman, dünyadan iki tane okyanusla ayrılmış vaziyettesiniz, ne kadar açık olursanız olun. Ama Türkiye, tarihi İpek Yolu’ndan tutun, bütün tarihi olayların her zaman ortasında olmuş bir ülke.  Dolayısıyla Türk yöneticisi Kazakistan’da da, Almanya’da veya Japonya’da da faaliyet gösterebiliyor.  Yani uyum yeteneği fazla. Çok hızlı hareket edebiliyor, çok çabuk adapte olabiliyor.  Nitekim mesela Körfez Krizi olduğunda, ilk İran-Irak Savaşı sırasında, Irak’a olan sınırımız bir gecede kapatıldığında, ihracatımızın yaklaşık yüzde 13’ü Irak’a gidiyordu. Ayrıca Ortadoğu’ya yapılan ihracatın büyük kısmı Irak’tan geçiyordu. Bu şartlar altında, böyle bir sınır kapatmasını göze alabilecek dünyada çok az ülke vardır. Fakat daha da önemlisi, sınırın kapatılmasının ardından o sene ihracatın düşmemiş olması, hatta artmış olasıdır.  Çünkü Türk girişimcisi başka pazarlara, özellikle o dönemde Orta Asya’ya, bu dönemde de daha çok Afrika’ya yönelebilme becerisini gösteriyor. Bu esneklik ve hızlı hareket edebilme kabiliyetinin, aynı zamanda Türk yöneticilerinin dünyada ön plana çıkmalarının nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. 

Ç.T.: Kanada İş Konseyi’nin başkanlığını sürdürüyorsunuz uzun bir süredir. Kanada İş Konseyi’nde öncelikleriniz, hedefleriniz neler, neler yapmak istiyorsunuz?

Y.A.: Kanada aslında Amerika’nın verimliliği ve etkinliği ile Avrupa’nın kültürel yaklaşımını birleştiren bir ülke.  Çok büyük olmasına rağmen çok az vatandaşı olan bir ülke.  Genellikle “Güçlükten güç doğar” diye bir anlayış vardır.  Niçin cep telefonu teknolojileri daha çok kuzey ülkelerinde, İsveç’te, Norveç’te gelişmiş? Çünkü bakır kabloyu buzun altından döşemek çok pahalı.  Bu nedenle orada bir çözüm bulunmuş.  Kanada da çok büyük bir ülke ve az sayıda insan olduğu için özellikle bilgiyi paylaşma konusunda en etkin ülkelerden biri.  Bunların, Türkiye’nin faydalanabileceği konular olduğunu düşünüyorum.  Ayrıca Kanada, madencilik, enerji, çevre ve birtakım teknoloji konularında öne çıkmış bir ülke. Bunlar da özellikle büyük yatırımlar gerektiren, bilgi birikimin önemli olduğu sektörler.  Nitekim Kanadalı şirketlerin Türkiye’ye olan ilgisi ağırlıklı olarak bu sektörlerde oluyor.  Son dönemlerde bir gelişme daha var.  Özellikle 11 Eylül 2001’den sonra Amerika’ya vize alınması zorlaştığı için Türk gençleri Kanada’yı keşfetmeye başladılar.  Ve bu keşif sonucunda da şöyle bir yargıya varılmaya başlandı: Aslında Kanada’daki eğitim sisteminin ortalaması Amerika’dan daha iyi. Hele, paranın karşılığı (“value for money”) olarak bakacak olursak kesinlikle çok daha iyi.  Amerika’nın en öne çıkan üniversitelerini bir kenara koyarsak, genelde ortalamada Kanada son derece sağlıklı ve iyi bir eğitim sistemine sahip. Bu nedenle de son senelerde, özellikle yurtdışında okuyan Türk gençlerinin daha çok hedeflediği ülkelerden biri haline geldi.  İş dünyası açısından da Kanada’yı şu nedenle önemsiyorum: Genellikle baktığınız zaman dünyada dış ticaretin yaklaşık yüzde 50’si aslında aynı şirketin farklı ülkelerdeki branşları arasında gerçekleşiyor. Bunun dışında kalan çok önemli bir kısmı da, bir ülke vatandaşlarının diğer ülkede yaşayanlarıyla o ülke arasında gerçekleşiyor.  Mesela bugün Türkiye ile Almanya arasındaki ticari ilişkinin çok zengin olmasının sebeplerinden biri, Almanya’da yaşayan Türk asıllı insanların yoğun olmasıdır.  Bunu sadece Türkler olarak görmeyelim.  Mesela Endonezya ile Çin arasındaki ilişkinin çok olmasının nedeni de Endonezya’da yaşayan Çinlilerdir.  Çünkü iki kültüre de daha yakın, daha hâkim.  Dolayısıyla da iki toplum arasında nerede bir ekonomik değer yaratabileceğini daha kolay tespit edip gerçekleştirebiliyorlar.  Bir ülkenin kültürüne hâkim olabilmenin en temel araçlarından bir tanesi de o ülkede eğitim görmüş olmak.  Dolayısıyla Kanada’ya daha çok Türk öğrencinin gidiyor olması, aslında önümüzdeki 10-15 sene içerisinde Kanada ile Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin daha çok gelişeceğinin bir göstergesidir diye düşünüyorum. Dolayısıyla gençlerin Kanada’ya gitmesi sadece eğitim açısından değil, ekonomik ve kültürel ilişkilerin gelişmesi açısından da önemli. 

Bunun yanı sıra özellikle geçen sene Kanada ile olan önemli sorunlarımızdan bazılarını aşmaya başladık. Bunlardan biri çifte vergilendirme anlaşmasıydı, en sonunda geçti.  Ayrıca Kanada ile iş yapmanın en büyük güçlüklerinden bir tanesi uzak mesafe.  Ama mesafe kilometre veya mille belirlenmez, zamanla belirlenir. Dolayısıyla direkt uçuşların olması bu mesafeyi kısalttı.  Bunun da ticaretin gelişmesine fayda sağlayacağını düşünüyoruz.  Buradaki faaliyetlerimiz gene Amerika’daki gibi daha çok bilgi üretmek ve paylaşmak, özellikle de belli sektörel etkileşimleri zenginleştirmek üzerine odaklanıyor.  Çünkü genel etkileşimler işe daha zor dönüşüyor.  Halbuki sektörlerindeki uzman kişileri bir araya getirdiğimiz zaman oradan bir sonuç elde etmek daha kolay olabiliyor.  

Faaliyetlerimiz bunlarla da sınırlı değil.  Hem kültürel boyutta, hem de siyasi lobi boyutunda çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.  Çünkü bazen siyasetteki konular ticaretin önüne engel olarak çıkabiliyor. Bununla ilgili küçük bir anekdot anlatayım: Kanada’da adını Türkiye’den almış bir şehir var. Adı Kars. 1800’lerde Rusların Kars kuşatması sırasında bir İngiliz generali (William Fenwick Williams) Kars’ta bulunuyor ve Türklerle birlikte bu kuşatmada savaşıyor.  Savaş bittikten sonra Türklerin kahramanlığını övmek adına kraliçeye bir mektup yazıyor, diyor ki “Kanada’da bir yere bu cesur ilin adını verelim.”  O sırada Kanada’nın kurtuluş savaşı lideri Wellington’ın adını taşıyan iki tane şehir var.  Bunlar posta sisteminde karışıklık yaratıyor.  Bunlardan bir tanesi “Tamam, biz adımızı Kars ile değiştirelim” diyor.  Dolayısıyla Kanada’nın kahramanının adını taşıyan bir şehir, Türkiye’deki kahraman bir şehrin adını alıyor.  Tamamen Kars’ın cesareti, vatanına bağlılığı göz önüne alınarak, İngiltere hükümdarının onayıyla Kanada’da bir yere Kars adı veriliyor. 

Ç.T.: Çok hoş. Siz gittiniz mi?

Y.A.: Gitmedim ama gideceğim inşallah.  Ottowa’ya yakın bir yerde.  Bunu da yakında gündeme getireceğiz.  Şu an bu konuyla ilgili olarak çalışıyoruz.  Bu konuyu her iki ülkede de gündeme getireceğiz.  Kültürel faaliyetlerin bir parçası olarak bu bilgiyi yaygınlaştırmaya gayret edeceğiz. 

Ç.T.: Konseylerden biraz DEİK’e dönersek. DEİK önümüzdeki dönemde hangi çalışmalara ağırlık vermeli? DEİK vizyonunu ve misyonunu önümüzdeki dönemde nasıl belirlemeli sizce?

Y.A.: Bir kere DEİK’in dikkat etmesi gereken bazı konular var. Bunlardan birincisi, en büyük güçlerinden biri olan iş konseylerinde, özellikle de yönetim kurullarında gerçekten o ülkeyle ciddi işi olan kişilerin bulunmasının göz ardı edilmemesi gereği. Bu çok kritik bir konu.  Yoksa iş konseyi etkinliği önemli ölçüde düşer.  En önemli özelliklerinden biri budur DEİK’in.  İkincisi DEİK’in nitelikli profesyonel kadrosunun sayısının ve niteliğinin artırılması ihtiyacı.  Çünkü artık bilgi daha kolay ulaşılabilir hale gelmeye başlıyor.  Ama burada önemli olan analiz yapabilmek, doğru bilgiyi doğru zamanda doğru kişilere ulaştırabilmek.  Bunlar belli bir sofistikasyon gerektiriyor ve özellikle de o ülkelerde ilişkileri belli bir süre götürebilen insanlarla ancak yapılabiliyor.  O nedenle biraz devamlılık lazım, ilişkileri götüren koordinatörlerde, koordinatör yardımcılarında.  Kadrolarda hızlı değişim yaşanması bu kurumda pek sağlıklı olmaz.  DEİK’in nitelikli insanları orada tutabilecek personel politikaları uygulaması önemli.  Çünkü yönetim kurulunda bulunan insanların çok kısa zaman ayırabildikleri bir çalışma düzeni içerisinde DEİK profesyonellerine çok iş düşüyor.  İş dünyası liderlerinin faaliyetlerinin etkin olabilmesi için gerek içerik hazırlığının, gerek organizasyonel hazırlığın üst düzeyde olması lazım.  Bunların da iyi yapılabilmesi için hassasiyetleri, kiminle ne iş yapılabileceğini çok iyi bilen insanlara ihtiyaç var.  Bu konuya daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini düşünüyorum; personel politikalarıyla motive edebilmek, insanları daha mutlu tutabilmek, çalışanların kariyerleri açısından bu ilişkiye yatırım yapılmasını sağlamak DEİK’in başarısı için önemlidir.   Üçüncüsü, özellikle bilim insanlarıyla ve araştırmacılarla içerik geliştirmek çok önemli.  İnsanların artık fazla zamanı yok.  Dolayısıyla bir ülkeyle ilişkide neden Türkiye’nin daha avantajlı olduğunu anlatmak için hem hakikaten birçok bilginin içerisinden doğru konulara odaklanambilme yeteneğine sahip olmak, hem de bunları bir gazeteci anlayışıyla çok basit ama vurucu bir şekilde ifade edebilmek lazım.  Mesela bu konuya Hintliler, Çinliler çok daha fazla odaklanıyorlar.  İyi birtakım gelişömeler olduğu zaman bunu en etkin şekilde duyuruyorlar.  Bu da başka bir imaj getiriyor arkasından.  Türkiye’nin bu tanıtım boyutunu sadece iletişim olarak değil, hem geliştirdiği içeriğin kalitesiyle, hem de karşı tarafın algılayacağı şekilde düşünüp vurgulamasıyla yürütmesinde yarar var. İşin kültürel boyutuyla ilgili bir örnek vereyim. Bugün bir Türkiye filmi yapmak ve bu filmi Amerika’da göstermek Türkiye’nin tanıtımı için yararlı olmaktan uzaktır. Çünkü Türkiye ile çok fazla kişi ilgilenmiyor.  Ama bugün Hıristiyanlığın tarihine ilişkin bir film yapıp, bunun içerisine Kapadokya olmasaydı Hıristiyanlığın Romalıları aşamayacağını, bugün hayatta olmayabileceğini ya da Santa Claus’un Türkiye doğumlu olduğunu eklerseniz, Türkiye’de turizmi geliştirmek ve insanların kafasındaki Türkiye imajını değiştirmek adına daha etkili bir iletişim yapmış olursunuz.  Dolayısıyla müşteri odaklı iletişim yapacak yaklaşımları sergilememiz lazım.  Bizim açımızdan değil, onlar açısından önemli olanı ortaya koymamız gerekiyor.  Onlar açısından ne önemli ve bu nasıl anlatılabilir?  Bu belli bir sofistikasyon gerektiren bir husus.  Dolayısıyla bu konudaki uzmanlarla çalışmak lazım, network’ün olması lazım.  Bu insanların hepsinin DEİK içerisinde olması gerekmiyor.  Ama böyle bazı network’ler oluşturup, o insanların sürekli bu konuya kafa yormasını sağlayacak bir kaynak alışverişi içerisinde olmanın yararına inanıyorum.  Bir başka konu, mutlaka ve mutlaka interneti daha etkin kullanmalıyız.   Bir yatırımcı veya işadamı Türkiye ile ilgili herhangi bir arama yaptığı zaman, bizim istediğimiz başarı hikâyelerinin, istediğimiz mesajların ön plana çıkmasını sağlayacak altyapı çalışmalarını yapmalı ve bunları güncel tutmalıyız.  Güncel tutulmayan bilgiler insanların ilgisini çekmiyor.  Dolayısıyla bu konuda blog’lar oluşturulması gerektiğini, şu anda yaptığımızın çok daha ötesine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum.   Son olarak da Türkiye’nin dış ilişkilerinin boyutlarının ne kadar zengin olduğunu çok farklı yerlerde faaliyet göstererek ortaya koymalıyız.  Mesela kültürel boyuta bir örnek olarak, Türk sinema haftası değil yapılması gereken.  Önemli olan Oscarlarda Türk filmlerinin olması.  Ya da bir Türk fuarı düzenlemek değil olması gereken.  Ama bir ayakkabı fuarı düzenleniyorsa Amerika’da, en büyük ayakkabı fuarında, Türk firmalarının o fuarda en çok ilgi çekecek şekilde gözükmesini sağlamak, önemli olan.  Çünkü Türk fuarı diye bir organizasyon yapılırsa, oraya sadece orada oturan Türkler veya zaten Türkiye ile ilgilenenler gider.  Ama ayakkabı fuarına ayakkabı alacak kişiler gider. Gerçekten ayakkabı alacak adam en çok senin şirketlerinin pavyonundan etkileniyorsa, Türkiye’nin değeri artar.  Son bir nokta olarak, biraz da kafamızı bizim ne istediğimizin ve ikili ilişkilerin ötesinde, muhataplarımızın önem verdiği konulara yormak, bunları ortaya çıkarmak önemli.  Biz başkalarının sorunlarını çözmeye nasıl katkı yapabiliriz?  Bu, AB ile ilgili konularda da geçerli. “Avrupa’nın en önemli sorunu nedir?” sorusunun cevabını bilen Türklerin sayısı azdır.  Cevabını bilmeyi bırakın, bu soruyu soran insanlar da pek yok.  Oysa bu soruyu sormadan gerçekten Avrupalı olunamaz.  Aynı şekilde diğer ilişkiler için de böyle düşünmek lazım.  Karşı tarafın önceliklerini belirleyip, onlara nasıl katkıda bulunabileceğimizi belirlemek etkinliğimizi artırır.  Karşımızdakilerin en önemli sorunları ne? Ben ülkemi herkesten iyi biliyorum, bu sorunlara nasıl çözüm üretebilirim? Amerika’da mesela Louisiana’daki felaket yaşandığı zaman, buraya en önemli katkıyı nasıl sağlayabiliriz?  Sağladığımız zaman, Türkiye fark edilmeye başlıyor. Ya da yapılan bir araştırmaya “Türk araştırmacıları nasıl katabiliriz?” gibi bir bakış açısına gitmeye ihtiyaç var.  Bunu sağlamanın aracı da, birincisi yönetim kurullarının konulara bu şekilde bakması, ikincisi de DEİK’te doğru kaynakları tespit edecek profesyonel kadronun o sofistikasyonda olması.   Yani DEİK’in bunu bizzat kendisi yapması gerekmiyor ama, “Türkiye’de kim, ne yapabilir?” sorusunun cevabını iyi bildiği zaman onu harekete geçirme etkisi de olabilir. Çünkü Türkiye’deki o kaynağın da dünyanın her yerindeki konuları takip etme imkânı o kadar olmayabiliyor.  O nedenle profesyonel kadronun niteliği, bunların hem iletişim becerileri, hem de ilişki yaygınlıkları, Türkiye’nin daha iyi tanıtılmasına fayda sağlayacaktır.  

DEİK’in yapması gereken hususlardan bir tanesi de başarılı ülkeleri benchmark olarak almaktır.  Kim, neyi, nasıl bizden daha iyi yapıyor?  Bunun, her sene DEİK’in yönetim kurulunda değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.  “Hangi ülke ile hangi ülke arasında kim, nasıl ilişki kuruyor?  Hindistan ne yapıyor?  Dubai ne yapıyor?  Yunanistan ne yapıyor, nerede ilan veriyor, hangi faaliyetleri götürüyor?  Biz bunların neresindeyiz?  Bunlardan öğrenerek kendimizi nasıl geliştirebiliriz?” sorularını sormanın da çok faydalı olacağını düşünüyorum. 

Ç.T.: Dünyadaki son gelişmeler çerçevesinde, 2023’te Türkiye’yi nerede görüyorsunuz? Türkiye bölgesel bir güç mü olur, yoksa küresel bir güç haline gelebilir mi? 2023’te Türkiye’nin ihracatının 500 milyar dolara çıkmasına dair bazı hedefler var. Bunun için neler yapılması lazım?

Y.A.: Ülkelerin konumlarını belirlerken “500 milyon mu, 700 milyon mu?” sorusundan daha önemlisi kaçıncı sırada olduğudur.  Göreceliliktir.  Çünkü rakamlar değişiyor.  Enflasyon oluyor, 3 puan arttığı zaman bakıyorsun 20 sene sonra rakamlar çok farklı bir yere geliyor.  Önemli olan göreceliliktir.  Biz kişi başına gelirde nerede olacağız, büyüklükte nerede, kaçıncı sırada olacağız?  Bu önemli.  Bu açıdan ben 2023’e geldiğimiz zaman, Türkiye’nin bugünkünden daha iyi bir yerde olacağını düşünüyorum.  Rakamları kesin bilmeme imkân yok. Birtakım varsayımlarla tabii ki projeksiyon yapılabilir, ama göreceli olarak Türkiye’nin daha iyi bir noktada olacağına inanıyorum.  Ama dünyanın en önemli güçlerinden biri olma ihtimalini, bu kadar kısa zamanda düşük görüyorum açıkçası.  Daha bizim de yapmamız gereken çok iş, gideceğimiz epey yol var.  Ama bölgesel olarak, dünya meselelerinin çözümüne katkıda bulunan ciddi bir ülke olarak ağırlığımızın artacağı kanısındayım.  Ama ilk başta masada sözü dinlenecek ülke olmamız biraz daha uzun vadeye yayılabilir.  Bunun için neler yapmamız lazım?  En önemlisi dünyayı anlayan, dünyanın sorunlarına çözüm üreten insanlar yetiştirmemiz lazım.  Sadece akademik olarak değil, iş dünyası olarak da.  Sadece Türkiye pazarına iş yaptığınız zaman belli bir boyutta kalıyorsunuz.  Dünya pazarını düşünerek iş yaptığınız zaman çok daha farklı boyutları yakalıyorsunuz. Bugün aslında dünyada başarılı olmanın sırrı, kendi kaynaklarımızla sınırlı değil. Önemli olan çözüm üretebilecek sorun bulmak ve ona çözüm üretmek.  O zaman her türlü kaynak geliyor.  Paylaşmayı bilirsen, dünya standartlarını bilirsen, her türlü kaynağı harekete geçirmek mümkün olabiliyor.  Dolayısıyla vizyonumuzu ülke sınırlarıyla kısıtlamayıp daha geniş düşünmek ve bunu düşünürken de bencilliği bir kenara bırakıp daha çok başkalarının sorunlarını nasıl çözebileceğimize bakmak, bize en büyük kazanımı getirecektir diye düşünüyorum. 

Bunu yapmak için eğitim sistemimizde önemli gelişmeler kaydetmemiz lazım. Dünyayı tanıyan, dünyaya çözüm üretebilen ve yeni teknolojileri çok daha yakından izleyen, algılayan, hatta ileriye götüren insanlar yetiştirmemiz, geliştirmemiz lazım.  Onun için en önemli konuyu ben eğitim olarak görüyorum. 

Ç.T.: DEİK’e ilişkin birkaç anınız var mı paylaşmak istediğiniz? 

Y.A.: Aslında DEİK’te bulunmak, birçok karar vericiye erişimi sağlıyor.  Yani Clinton ile aynı masada oturabiliyorsunuz.  Sizi Amerika’daki karar vericiler gayet ciddi bir şekilde dinleyebiliyorlar.  Bu platformda yer alabiliyorsunuz.  Burada önemli olan sadece orada yer almak değil, hangi mesajı nasıl verdiğiniz.  karşınızdakinin önceliklerini biliyorsanız, o öncelikleri nasıl etkileyebileceğini biliyorsanız ve bu şekilde anlatabilirseniz sonuç üretebiliyorsunuz.  Yoksa fırsatlar geçiyor gidiyor, iz bırakmıyorsunuz.  İz bırakmanın yöntemi, fikri hazırlığın önceden yapılması.  Ne kadar fikri hazırlığın varsa ve kendini karşı tarafın yerine ne kadar koyabiliyorsan, o kadar etkili olabiliyorsunuz.  Şans hazırlıklı beyinlere güler.  Az önce bahsettiğim örneklerden bir tanesi: Eximbank’ın kredi risk reytingini birkaç hafta gibi kısa bir zaman içinde değiştirmek pek kolay bir iş değil. Ama verilerin hepsini toplar, konuyu doğru noktalara götürürseniz, çok hızlı bir şekilde sonuca ulaşılabildiğini DEİK’te gördüm.  Benzer şekilde karşınızdakinin kültürel boyutta ilgisini çekecek konuları vurguladığınız zaman Türkiye’ye bakış açısını değiştirebildiğinizi görüyorsunuz.  Bu, insanın kendisi ve ülkesi adına çok tatmin edici.  Dolayısıyla DEİK’te faaliyet göstermek, kendi işini geliştirmenin ötesinde, insana manevi tatmin veren çok önemli fırsatları sağlıyor.  Bu fırsatları değerlendirmenin yöntemi de önceden fikri hazırlığı doğru yapmış olmak.  Ben bu yaklaşımın çok kritik olduğunu düşünüyorum.  O nedenle vurgulamak istedim. 

Ç.T.: Bu bana şunu hatırlattı. Temas ettiğimiz kongre üyelerinin sonra nasıl oy verdiğini izlerdik ve nasıl lehimize döndüğünü görüp büyük sevinç duyardık. Onun keyfi bambaşkaydı. 

Y.A.: Mesela Amerika Kongresinde bir “Turkish Caucus” kurulması konusunda TAİK’in çok ciddi katkısı oldu.  Nasıl? Hem bu konunun lobisini yaparak oldu, hem onların faaliyetlerini destekleyerek oldu, hem de ilk başladığı dönemlerde “Turkish Caucus”un önemli üyelerini alıp Kıbrıs’a götürerek, oradaki konuları daha iyi algılamalarına destek olarak, onların kendi camiaları içerisinde daha etkin olmalarına yardımcı olarak oldu.  Dolayısıyla bir başkasına yardım etmek aslında kendine yardım etmenin en iyi yolu.  Temel mesaj bu.  

Bu fırsatları DEİK’te faaliyet göstermek ortaya koyuyor.  O fırsatları değerlendirmek önemli olan. Onun değerlendirilmesi de, ne kadar çok bilgiye haiz olunduğuyla, ne kadar çok o konuya odaklanıldığıyla ilgili bir husus.  Birçok konuda DEİK aslında misyonunu gayet iyi götürüyor.  En temel konularından biri lobicilik konusu. Lobicilik konusunda hâlâ gelişmemiz lazım ama ilk başladığımız noktaya nazaran Türkiye’nin daha iyi bir noktada olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Ç.T.: Teşekkür ederiz.

Yılmaz’ın Mesajı ABD’li Yatırımcıyı Heveslendirdi

6 Ocak 1998, Salı

Argüden: Amerika Gezisinden Umutluyuz

ABD’nin Türk İş Adamları Operasyonu

Amerika’yla İlişkilerimizin İletişimini Sürekli Kılmalıyız

TAİK, 20. Yılında 2 Büyük Konferans Düzenleyecek

TAİK’in 20. Yıl Ödülleri Verildi

Arnett’in Dedeleri Türk Kanı Taşıyor

Ferit Şahenk TAİK Başkanı Oldu

Kanada ile İşbirliği Yapmanın Tam Zamanı

Dünya Gazetesi
10 Mayıs 2005, Salı

Kanada’nın Yükselen Yeni Partneri Türkiye

Kanadalı Yatırımcı Fırsat Arıyor

6 Nisan 2009, Pazartesi

Kanada Dışişleri Bakanı’ndan Argüden’e gelen mektup

ARGE Yönetim Kurulu Başkanı ve Türk-Kanada İş Konseyi Başkanı Dr. Yılmaz Argüden tatilde dahi boş durmayanlar sınıfındandır. Sürekli bir şeyler üzerinde kafa yorar, araştırır.

Geçenlerde heyecanla aradı.  Kanada Dışişleri Bakanı Peter Mac Kay’ın bizzat kendisine göndermiş olduğu bir mektuptan söz etti.

Mektuba geçmeden önce benim “Atom Karınca” diye adlandırdığım Argüden’in girişiminden söz edeceğim.

Kanada’nın Ontario Eyaleti bir süre önce, 24 Nisan’ın Ermeni Soykırım Günü ilan edilmesine yönelik bir tasarı hazırlıyor.

Bundan haberdar olan Argüden, Türk-Kanada İş Konseyi Başkanı sıfatıyla kaleme aldığı mektupta, Türkiye’nin Ermenistan’a “İki tarafın tarihçilerinin buluşup, soykırım iddialarını araştırmalarını önerdiğini” yazıyor.

Ermeni meselesinin siyasi değil bilimsel bir açıdan ele alınması gerektiğini vurguluyor.

Mektubunu Kanada Başbakanı dahil tüm bakanlara gönderiyor.

İşte Dışişleri Bakanı Peter Mac Kay’in mektubu buna bir yanıt niteliğinde.

Argüden’in bir kopyasını gönderdiği mektupta Kanada Dışişleri Bakanı ne diyor?

Ermeni ve Türk tarihçilerin buluşması açılımından mutluluk duyduklarını dile getiriyor.

Kanada’nın Türkiye ile Ermenistan arasında bir diyalogdan yana olduğunu vurguluyor.

Güçlü bir Ermeni lobisine sahip olan Kanada’da Yılmaz Argüden’in Kanadalı üst düzey yetkililerle bu konuda kurmuş olduğu temas önemli.

Türkiye adına yürütülmüş başarılı bir halkla ilişkiler örneği.

Unutmayın?

Ermeni soykırım meselesi yeni Erdoğan Hükümetini bekleyen en önemli sorunlardan biri.

Örneğin, önümüzdeki eylül-ekim aylarında Ermeni tasarısının Amerikan Kongresi’nden geçmesi ihtimali mevcut.

Argüden gibi bu meseleyi kafa yoranları, ilişkilerini devreye sokarak bir şeyler yapanları kutlamak gerek.

Gila Benmayor, Hürriyet
7 Ağustos 2007, Salı

Dr. Argüden Yeniden Başkan

ARGE Danışmanlık ve Rothschild-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden yeniden Türk-Kanada İş Konseyi Başkanlığı’na seçildi.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’ndan yapılan açıklamaya göre, DEİK Türk-Kanada İş Konseyi Başkanı olan Argüden, iş konseyleri seçimlerinde yeniden başkan seçildi. İş Konseyi Başkan Vekilliği’ne Banu Tesal seçilirken, Bülent Göktuna, Ahmet Fak, Tamer Bozoklar ve Lütfi Varoğlu ise Başkan Yardımcılığı görevlerini yürütecek.

Dr. Yılmaz Argüden, 2002’de kurulan DEİK Türk-Kanada İş Konseyi’ne ilk günden beri başkanlık ediyor.

Karşı kuruluş olan Kanada Türk İş Konseyi’nin başkanlığını ise şu anda  Inmet Mining Corporation Başkan Yardımcısı Scott Herr yürütüyor.

CanadaTürk
7 Aralık 2012

Krizde bankaları batmayan iki ülke: Türkiye ve Kanada

2008 krizinden bu yanan bankaları batmayan sadece iki ülke olduğu bu durumun da bankacılık düzenlemelerinin sağlamlığının göstergesi olduğu belirtiliyor. İşte o iki ülke… 

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Kanada İş Konseyi Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, 2008 krizinden bu yana, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri içerisinde bankaları batmayan iki ülkenin Kanada ve Türkiye olduğunu belirterek, “Bu bir yerde kamu sektörünün ve bankacılık düzenlemesinin ne kadar ciddiye alındığının da güzel bir göstergesi” dedi.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Dr. Argüden, Türkiye ve Kanada’nın birbirlerinin 30.’lu sıralardaki ihracat ortağı konumunda bulunduğunu ve ticarette ilerleme fırsatının daha fazla olduğunu söyledi.

Dr. Argüden, ticaret hacmindeki zayıflığın en önemli nedenlerinden birinin mesafe olduğunu aktararak, “En önemli konu mesafe, taşımayı daha pahalı hale getiriyor.  Bu bir tanesi ama aynı zamanda bakış açısındaki mesafenin de bir farklılık olduğu kanısındayım.  Kanada, yanı başında ABD gibi ciddi bir pazar olduğu için, özellikle ihracatta odağını tamamen ABD’ye çevirmiş bir ülke. İthalatının yüzde 85’inden fazlasını ABD’ye yapıyor, tamamen oraya entegre olmuş bir yapısı var” ifadelerini kullandı.

Kanada’nın büyük bir pazar olduğunu ve Türkiye’ye ihracatının olması gereken seviyenin oldukça altında kaldığını vurgulayan Dr. Argüden, “Türkiye dünyanın 17. büyük ekonomisi, ama Kanada’yla      2 milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var” diye konuştu.

Dr. Argüden, Kanada ve Türkiye’nin benzer birçok yönü olduğunu belirterek, şöyle konuştu: 

“2008 krizinden bu yana, OECD ülkeleri içerisinde bankaları batmayan nadir 2 ülke Kanada ve Türkiye. Bu bir yerde kamu sektörünün ve bankacılık düzenlemenin ne kadar ciddiye alındığının da güzel bir göstergesi. Kanada ve Türkiye arasında başka işbirliği potansiyeli olan konularda sadece Türkiye açısından değil, Türkiye’yi bölgesel açıdan da düşünmek lazım.  Çünkü altyapı projelerinde Kanada’nın finansman potansiyeli çok yüksek.  Teknolojik açıdan da gelişmiş bir yapıları var.  Bunu hem Türkiye’de hem de çevre ülkelerdeki altyapı projelerine Türk şirketleriyle birlikte taşıma imkanları daha yaygın olabilir diye düşünüyorum.”

“Türkiye, madencilik alanında son dönemlerin yükselen yıldızlarından…”

2012 yılı itibariyle başlayan Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması’nı anımsatan Dr. Argüden, Avrupa Birliği’yle serbest ticaret anlaşmasına gitme potansiyeli olan Kanada’nın Türkiye’yle de benzer bir anlaşmayı hayata geçirmesi gerektiğini söyledi.

“Söz konusu anlaşma, Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) aracılığıyla ABD’ye de ulaşımı kolaylaştıracak bir anlaşma olabilir” diyen Dr. Argüden, bu potansiyeli değerlendirmekte fayda olacağını vurguladı.

Dr. Argüden, Türkiye’nin madencilik alanında son dönemlerin yükselen yıldızlarından biri olduğuna işaret ederek, “Kanadalılar Türkiye’de birçok alanda yatırım yapıyorlar ama özellikle madencilik konusundaki deneyimleri üst düzeyde. Oradaki bilgi birikimini daha etkili bir şekilde değerlendirmek, madencilik konusundaki çalışmaların daha verimli gerçekleştirilmesine fayda sağlayacaktır” dedi.

Amerika kıtasına ihracat yapma potansiyeli, finansal açıdan daha ucuz ve geniş kaynakların bulunması, teknoloji ve bilgi birikimlerini bu pazarlara aktarma isteği gibi nedenlerden dolayı Türk iş adamlarının Kanada’yı tercih ettiğini dile getiren  Dr. Argüden, “Kanada’nın göçe çok açık bir ülke olması ve farklı ülkelerden gelen insanların yaşadığı bir ortam oluşturarak, insanların daha rahat yaşayabilecekleri bir ülke olması, iş yapmayı kolaylaştırıcı bir unsur” değerlendirmesinde bulundu.

Türk göçmenlerin Kanada’da birçok alanda çalıştığını dile getiren Dr. Yılmaz Argüden, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Teknoloji alanında ve küçük KOBİ’lerde çalışanlar var ama önemli olan unsurlardan biri de Kanada’nın eğitim alanında daha cazip bir noktaya geldiği. Özellikle son 10 yıl içerisinde Kanada’da verilen parayla elde edilen eğitim kalitesi ve ortalaması oldukça üst düzeyde. Dolayısıyla birçok öğrenciyi cezbeden bir ortam yaratılmış durumda.  Bu öğrencilerin bir kısmının orada kalması, bir kısmının o kültürü biliyor olması ve ticarete ve karşılıklı yatırıma destek olmaları, önümüzdeki dönemde iş hacmimizi artıracaktır diye umuyoruz. Türk-Kanada ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha da gelişeceğine inanıyorum. Bunun için çaba göstermeye devam edilmesi gerekiyor.”

 Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre Kanada’ya, geçen yıl 829 milyon 474 bin dolar ihracat yapıldı.  Bu rakamla Kanada, Türkiye’nin ihracat yaptığı 248 ülke sıralamasında 42. sırada yer aldı.

Rota Haber
1 Eylül 2013

İş Konseyi, Türkiye ve Kanada Arasındaki Mesafeleri Kısaltıyor

Argüden gitti Okyay geldi

On üç yıldır Kanada-Türkiye İş Konseyi Başkanlığı’nı yürüten Yılmaz Argüden görevini Osman Okyay’a devretti.

2002 yılında Kanada ile Türkiye arasında karşılıklı iş konseyleri kurulmuş, Yılmaz Argüden Türkiye-Kanada İş Konseyi Başkanlığı’na seçilmişti.

Yeni Başkan Osman Okyay, Kale Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Teknik Bölüm Başkanı olarak görev yapıyor. 

Türk Kanada İş Konseyi’nin Kanada’da karşıt kanat kuruluşu Kanada Türk İş Konseyi’nin başkanlığını ise Eski Uluslararası Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Gar Knutson yürütüyor. 

Hükûmete bağlanmıştı

Geçtiğimiz yıl, Torba Yasa’ya son dakikada eklenen bir düzenlemeyle, TOBB öncülüğünde yönetilen DEİK ve iş konseyleri, Ekonomi Bakanlığı’na bağlanmış, yönetmelik değişikliği ile de iş konseyi başkanlıklarında görev süresi üç dönemle sınırlandırılmıştı.

Türkiye-Kanada İş Konseyi Başkanı’nın yanı sıra Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesinde gerçekleşen değişim sonrasında yapılan ilk seçimli DEİK Meslek Konseyleri Genel Kurul Toplantıları’nda 6 bölgede 123 ülke bazlı, 5 sektörel meslek konseyi ve bir özel amaçlı meslek konseyi olmak üzere yekün 129 meslek konseyinin yürütme kurulu başkanları ve mensuplarının seçimi yapıldı. 

CanadaTürk
13 Kasım 2015

AB Dünyaya Güç ile Değil, Örnek Olarak Liderlik Yapabilir

Önce Kalite
Kasım 2003

BÜ ve Kalder’den STK Yöneticileri

Düşünce Kalitesi Eylem Kalitesini Belirler

Çalışma Bakanlığı Kalite Hareketinde

Gümrük Müsteşarlığı Ulusal Kalite Hareketine Katılıyor

Ödünç Yönetici

Kamuda Hesap Verme Dönemi

Boğaziçi Mezunları ve Viko’ya Kalite Ödülü

Ülke Çapında Ulusal Kalite Seferberliğinin Bir Yılı

Turizmde Yöresel Kalite Tartışması

Entegre Düşünce’yi Uyguluyor, Geliştiriyor ve Yayıyoruz

ARGE, kurulduğu 1991 yılından itibaren toplumsal konulara yönelik haftada 1 gün gönüllü çalışarak ‘Sosyal Sermaye’yi, bilginin geliştirilmesi ve yayılması için senede 1 ay emek ve zaman yatırımı yaparak ‘Entelektüel Sermaye’yi geliştirmeyi kendine şiar edinmiş.

Dr. Argüden’e Kaliforniya’da
Kalite’de Liderlik Ödülü

Dr. Yılmaz Argüden, Association on Employment Practices and Principles’ın San Francisco’da yapılan genel kuruluna özel konusmacı olarak davet edildi ve “Kalite’de Liderlik” ödülü aldı.

Dünyada Bir İlk!
Belediye Yönetişim Karnesi

Dr. Yılmaz Argüden ve ekibi, belki de dünyada ilk kez geliştirdikleri özgün metodoloji ile objektif ve somut verilere dayanarak belediyelerde yönetişim kültürünü inceledi.

Yaşadığı dönemde ‘dünyanın en önemli düşünce insanı’ olarak görülen Peter Drucker’a ölümünden yaklaşık 10 yıl kadar önce bir gazeteci ‘en iyi kitabının hangisi olduğunu’ sorar. Drucker, düşünmeden “Önümüzdeki ay çıkacak olan” yanıtını verir. İlk duyulduğunda bir pazarlama oyunu olarak algılansa da, Drucker ‘en iyinin henüz yapılmamış’ olduğu inancındadır. O yüzden de çalışmaya, çaba göstermeye son nefesini verene kadar devam eder. Bu çabanın sonucunda da hayatı boyunca yazdığı 40’a yakın kitabın, üçte birini hayatının son 10 senesinde 85 yaşından sonra tamamlar.

Ortak Hareket, Geniş Katılım

İnsanoğlu, hayatının hiçbir döneminde bulduğuyla yetinmeden, daha iyisine özlem duyar. İşte bu özlemi, çabaya ve emeğe dönüştüren, halinden ‘rahatsız’ insanlar da dünyaya değişimi, yeniliği, inovasyonu getiren insanlar olarak öne çıkarlar. Bu çabanın bireysel, değil de birbiriyle etkileşim halinde hareket eden geniş kitleleri de içermesi hem etki alanlarını genişletmiş hem de farklı modellerin oluşturulması ihtiyacını yaratmıştır. Mevcudu yeterli bulmayarak sürekli daha iyisini düşünerek, çaba gösteren insanlardan biri de Dr. Yılmaz Argüden. Özellikle kâr amacı gütmeyerek kurduğu Argüden Yönetişim Akademisi kapsamında sınırlı kaynaklarla, daha iyisini oluşturmanın liderliğini yapıyor; sürekli düşünüyor, düşündürüyor, araştırıyor ve üretiyor. Dr. Argüden, yönetişimi, ‘toplumların, faaliyetlerini yönetmek amacıyla kullandığı politik, ekonomik ve yönetsel irade” bütünü olarak tanımlıyor. VUCA dünyasında, sadece ekonomik krizler değil, savaşlar, istikrarsızlık, göçler, iklim değişiklikleri, kirlenme, dünyadaki karar mekanizmalarının küreselleşmesi gereğini yaratırken bulundukları coğrafyadan bağımsız olarak insanların karşılıklı bağımlılığının ne kadar arttığını da bize kanıtlıyor. Özetle, Dr. Argüden’in tespiti ile ‘küresel yönetişim sistemlerinin sağlıklı çalışabilmesi için ortak hareket edilmesi ve geniş katılım sağlanması’ öncelik (Dr. Yılmaz Argüden’in sözü üzerine söz söylemek haddim olmasa da, belki de ‘şart’!)

İstanbul İlçelerinin Belediye Yönetişim Karnesi

Topluluklar halinde yaşayan insanların ortak karar alma ve uygulamada, çıkarlarını dile getirmede, yükümlülüklerini karşılamada ve çatışma noktalarının çözümünde kullandıkları demokratik mekanizmaların belki de en etkini yerel yönetimler. Yaklaşan yerel yönetim seçimleri öncesinde Argüden Yönetişim Akademisi’nin oluşturduğu ‘Belediye Yönetişim Karnesi’ uygulaması da bu yüzden, büyük önem taşıyor. Dr. Yılmaz Argüden ve ekibi, belki de dünyada ilk kez geliştirdikleri özgün metodoloji ile objektif ve somut verilere dayanarak, belediyelerde yönetişim kültürünü incelemişler. Sonuç olarak da ‘Vatandaş Bakışıyla’, örneklem olarak kullandıkları İstanbul İlçelerinin Belediye Yönetişim Karnesi’ni çıkartmışlar. Adı karne olsa da, hazırlanan çalışmada ‘geçen’ veya ‘kalan’ belediye yok. Her belediyeye ilham vermek ve daha iyisini yapma heyecanını kazandırabilmek amacı ile Argüden Yönetişim Akademisi kapsamlı analizlerle, ‘en iyi uygulamalara’ odaklanarak sonuç raporunu oluşturmuş. Başka bir deyişle, hazırlanan çalışma sadece yerel yönetimler ve belediyeler için değil, onlardan hizmet alan vatandaşlar için de bir kılavuz niteliğinde. Uluslararası normlar ve Türkiye’deki kanun ve yönetmelikler ile uyumlu hazırlanan özgün modelin, algılara dayalı olmaması, ölçülebilir ve karşılaştırılabilir sonuçlar oluşturması hem yerel yönetimlerin performansını daha ileriye taşıması için yol gösterici olacak hem de sandık başına gidecek seçmenler için objektif veri oluşturacak. Gönül istiyor ki, Argüden Yönetişim Akademisi’nin başlattığı bu değerli çaba, daha fazla odaklanma ve daha büyük kaynaklarla sadece İstanbul ilçe belediyeleri ile sınırlı kalmasın ve yerel yönetimlerde hak ettiği geniş kapsama alanına ulaşsın.

Murat Yeşildere
Platin Dergisi, 31 Ağustos 2018

Kamu Harcamalarının
Verimli ve Etkin Kullanımı

Kamu Harcamasının
Röntgeni Çekildi

Kapsayıcı ve Katılımcı Yaklaşım
Demokrasi Kalitesini Artırır

Argüden Yönetişim Akademisi
İlk Kamu Mezunlarını Verdi

Dünya Bankası ve IMF’deki Türkler

İş Dünyası ‘Barış’a İmza Attı

Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, Global Compact’ın dünyayı yaşanabilir hale getirmek üzere sorumluluk üstlenenlerin oluşturduğu bir platform olduğunu ifade ederek, “İçinde dünya olmayan dünya içinde olamaz. Dünyayla bir arada olmalıyız ve Mersin de Türkiye’nin dünyaya açılan önemli kapısı” dedi.

HiltonSA Otel’de ’Barış İçin İş Dünyası Akdeniz Bölge Tanıtım’ etkinliği düzenlendi. MTSO öncülüğünde düzenlenen etkinlikte, Mersin firmaları Un Global Combact imza töreni de gerçekleştirildi. Etkinliğe, Mersin Vali Yardımcısı Ayhan Bayhan, MTSO Başkanı Şerafettin Aşut, Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ile iş dünyasından birçok isim katıldı. Etkinlikte konuşan Şerafettin Aşut, ekonominin sadece fabrikalardan, firmalardan, sanayi ve ticaretten ibaret olmadığını kaydederek, “Ahlakı, değerleri ve evrensel ilkeleri olmayan bir ekonominin sürdürülebilirliği yoktur. Biz Mersin olarak ne pahasına olursa olsun büyük kazanmak istemiyoruz. Mersin iş dünyası öncelikle insanı merkeze alan bir camia olarak, insan haklarına saygı duyarak büyümek istiyor. Biz işveren kadar çalışanların da haklarına saygı duyarak büyümek istiyoruz. Küçük çocuklarımızı iş yerlerinde değil, bulunmaları gereken yer olarak okullarında görmek istiyoruz” diye konuştu.

Mersin iş dünyası olarak Birleşmiş Milletler (BM) Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne imza atarak sürdürülebilir bir ekonomiyi hedeflediklerinin altını çizen Aşut, “Bu sözleşme Mersin iş dünyasının küresel ekonominin saygın ve rekabetçi bir parçası olabilmenin yeni vizyonudur. Mersin olarak bizi gururlandıran ve heyecanlandıran ikinci önemli organizasyon ise yine Birleşmiş Milletler Global Compact’ın çatısı altında düzenlenen ve ilk lansmanının Mersin’de yapılacağı ‘Business For Peace’ yani ‘Barış İçin İş Dünyası Projesi’dir. Bu projenin lansmanının bir barış, hoşgörü ve huzur kenti olan Mersin’den yapılması bizim için gurur vesilesidir. Mersin’e yakışan bir organizasyondur. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

“İçinde Dünya Olmayan Dünya İçinde Olamaz”

Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ise Global Compact’ın dünyayı yaşanabilir hale getirmek üzere sorumluluk üstlenenlerin oluşturduğu bir platform olduğunu ifade etti. 12 bin kuruluşun bu platforma üye olduğunu belirten Argüden, “Bunun 20 bine çıkması için BM başkanının hedefi var, birlikte çalışıyoruz. İçinde dünya olmayan dünya içinde olamaz. Dünyayla bir arada olmalıyız ve Mersin de Türkiye’nin dünyaya açılan önemli kapısı. Dünyadaki gelişmeleri yakından takip edip hatta örnek olabilecek uygulamaları gerçekleştiren il olması Akdeniz’deki önemini artıracaktır. Global Compact daha sorumlu kurumsal vatandaşlığı öneren 10 ilkeyi, çevre, insan hakları, yolsuzluğu önleme gibi konuları öne çıkaran platform değil aynı zamanda BM’nin dünyanın daha dengeli büyümesi ve gelişmesi için platformlara destek olan bir platform. Geçen Eylül’de New York’ta başlayan ‘Barış İçin İş Dünyası Platformu’nun Akdeniz’deki açılışı Mersin’de gerçekleşiyor: Mersin’in Akdeniz’de ne kadar önemli bir noktaya geldiğinin göstergesi. Başlangıçlar tek başına yeterli değil. Bunu taçlandıracak bu bölgeden ve Türkiye’den iyi uygulamaları dünyaya sunmak gerek. Bu platformun barış için iş dünyası ilk yönetim kurulu toplantısı da Eylül sonunda Türkiye’de İstanbul’da gerçekleşecek. Belli ilerlemeleri kaydedip güzel örnekleri ülkemizden paylaşma fırsatı bulabiliriz. Türkiye ağı Global Compact kurucu imzacılar arasında. Mersin çatışma noktalarına yakın yerde Ortadoğu’ya yakın bir nokta. BM’nin de birçok bu bölgelere yardımı Mersin Limanı’ndan hareket ediyor. Mersinli şirketin bu konudaki faaliyeti bu bölgelere barışın gelmesine insan haklarının korunmasına destek sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

“Huzur, Ticaret ve Zenginlik Birbirini Tamamlar”

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetimi Kurulu üyesi Şahin Bilgiç de, TOBB olarak BM ve bağlı kuruluşlarıyla uzun yıllardır süre gelen köklü işbirliklerinin olduğunu kaydederek, “TOBB, barış ve diyaloğu konusunda iş dünyasında farkındalık yaratan öncü kuruluşlardan biri. Bu önemli girişim sayesinde Filistin’de 10 bin kişiye istihdam sağlayacak OSB’nin yapım aşamasına gelindi. Kamulaştırmanın Filistin tarafından tamamlanmasıyla inşaat çalışmaları sürüyor. Hükümetimiz de bu çalışmalara ciddi destek vermekte. ABD ticaret odası ile de çalışıyoruz. Ortadoğu ticaret merkezini kurduk. Geçen ay Ürdün’de yapılan toplantıya ticaret merkezimizin çalışma konularını da belirledik. Bu çalışmaların tamamı bölgede barış ve istikrara özel sektör eliyle ciddi katkıda bulunmaktadır. Huzurun ticaret ve zenginliği birbirine tamamladığına inanıyoruz. Barışa destek olacak iş konseyleri temsilcilerine büyük sorumluluk düşüyor. TOBB olarak gücün sorumluluk getirdiğinin bilincindeyiz komşularla işbirliğine tecrübe paylaşımına her zaman hazırız” dedi.

Malhotra: “MTSO’ya Önderliği İçin Teşekkür Ediyorum”

Sürdürülebilir insan gelişiminin önemine değinen Birleşmiş Milletler Türkiye Mukim Koordinatörü Kamal Malhotra, “Sürdürülebilir insan gelişimi için ülkelerin üretken kapasitelerini yapılandırmaları önemlidir. Bunun için de özel sektörün büyümesi ve desteklenmesi gerekir. Bu ekonomik büyüme ve iş dünyasındaki ilerlemenin ekonomik, sosyal ve çevresel olarak da sürdürülebilir olması gerekiyor. Türkiye, 270’in üzerinde aktif imza ile Küresel İlkeler Sözleşmelerinde en başarılı networklar arasında yer alıyor. Bizler için 11 Mersin firmasının Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne taraf olarak imza atması ve Barış İçin İş Dünyası projesinin tanıtımının da Mersin’de yapılıyor olması çok önemli. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’na bu konuda liderlik yaptığı için teşekkür ediyorum. Mersin iş dünyasının uluslararası oluşumlarda bu kadar aktif rol almaları ve Birleşmiş Milletlere ve dolayısıyla dünya barışına verdikleri destek çok önemlidir. Bu vesile ile Türkiye’de ve dünyadaki liderliği için Dr. Argüden’e de teşekkür ediyor, UN Global Compact Yönetim Kuruluna önemli katkılar sağlayacağına inanıyorum” dedi.

Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne Taraf Olan Mersin Firmaları

Konuşmaların ardından Global Compact Küresel İlkeler Sözleşmesi’ne taraf olmayı kabul eden 11 Mersin firması sözleşmeye imza attı. Sözleşmeye taraf olan firmalar;

Aşut Fiberglass San. ve Tic. A.Ş.
Staroil Petrolcülük A.Ş.
Madammode Konfeksiyon San. ve Tic. A.Ş.
Mersin Uluslararası Liman İşletmeciliği A.Ş.
Arı Elektrik San. ve Tic. Ltd. Şti.
Sertel Hırdavat San. ve Tic. Ltd. Şti.
Berdan Cıvata San.A.Ş.
Memişoğlu Tarım Ürünleri Tic. Ltd. Şti.
Olcartur Turizm ve Seyahat Ltd. Şti.
Akyürek Kardeşler Tarım Ürünleri Makineleri San. Tic. Ltd. Şti.
Hekagro Tohumculuk Tic. Ve San. Ltd. Şti.

İmza töreninden sonra Birleşmiş Milletler Global Compact Ortaklıklar ve Strateji Birim Müdürü Melissa Powell ‘Barış İçin İş Dünyası Sunumu’nu, Alvimedica Medical Technologies CEO’su Cem Bozkurt ‘İş Dünyasından Barışa Katkı Örnekleri Sunumu’nu ve Uluslararası Göç Örgütü Türkiye Misyon Başkanı Meera Sethi de ‘Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) ‘Buy Responsibly Projesi Sunumu’nu gerçekleştirdi.

Global Compact
Sektörel Yayılım Stratejisi

Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından ilk olarak 31 Ocak 1999 tarihinde Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşma sırasında önerilmiş ve 26 Temmuz 2000 tarihinde Birleşmiş Milletler merkezinde başlatılmıştır. Bu sözleşme yasal yaptırımı olmayan gönüllü bir uygulama. İmzalayan kurumları küresel ekonominin dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde büyümesini sağlamak için gerekli çevresel ve sosyal konularda belli ilkelere uymaya tüm dünya halkları için yatırımlar yapmaya çağırıyor.

Bugüne kadar 8000’e yakın şirket ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan Küresel İlkeler Sözleşmesi, imzalayan kuruluşlar için insan hakları, çalışma standartları, çevre duyarlılığı ve yolsuzlukla mücadele gibi konular çerçevesinde 4 alanda 10 temel ilkenin dünyanın her yerinde iş stratejilerinin, operasyonlarının ve kültürünün bir parçası haline gelmesi için çalışmaktadır.

KİS’ni imzalamanın tek zorunluluğu var: Her sene kurumun bu ilkeler çerçevesinde yaptıklarını kamuoyuna açık bir rapor ile duyurması. Bu gerekliliği yerine getirmeyenler için ise tek bir yaptırım var: listeden çıkarılmak. Çok basit gözüken ve etkinliği düşük gözüken bir yaklaşım olmasına rağmen, bu yaklaşım aslında imzalayan şirketlerin bu ilkeler çerçevesindeki faaliyetlerini disiplin altına almalarına, ölçmelerine, her sene kendilerini geliştirecek yeni hedefler belirlemelerine ve kamuoyunun önüne sunmaları nedeniyle aykırı olabilecek davranışlardan daha büyük bir dikkatle kaçınmalarına neden oluyor (daha kolay kritik edilebilecek bilgilerin toplumla şeffaf bir şekilde paylaşılması nedeniyle). Üstelik her şirket kendisini başkalarıyla kıyaslayarak bu konulardaki öğrenme hızını artırabiliyor ve kendi kaynaklarına göre hedefler belirleyebiliyor. Bu nedenle, KİS dünyadaki en yaygın gönüllü sorumluluk projesi haline geliyor.

Dünya’da karşılıklı bağımlılık arttıkça, küreselleşmenin güvenilir bir parçası olmanın önemi de artıyor. Örneğin, artık ihracat için ISO belgesi bir gereklilik haline geldi. Yakında Basel II nedeniyle küçük büyük tüm kurumların finansal risk değerlendirilmesi de zorunlu hale gelecek. Kurumsal sosyal sorumluluk da henüz zorunluluk haline gelmediyse de Birleşmiş Milletlerin “Küresel İlkeler Sözleşmesi” gibi girişimlerle küresel ağların güvenilir bir odağı olmanın bir göstergesi olacak. Bu nedenle bu gibi gelişmeleri Türk şirketleri yakından takip edip, bunların gelişimine katkıda bulunup, zorunluluk haline gelmeden çok önce iş süreçlerinin bir parçası haline getirmeli. Nitekim Türkiye’den 200’ü aşkın kurum KİS’e imza koyarak ülkemizin dünyadaki en yaygın 10 ağdan birisi haline getirdi. En büyük 20 grubun 12’si, en çok vergi veren 15 şirketin 6’sı KİS üyesi.

Ancak, dünyada sadece gelişen trendleri takip eden değil, onların oluşumuna katkıda bulunan ve Türkiye’deki “en iyi uygulamaları” dünyaya tanıtarak bu örneklerin dünya standartlarını oluşturmaya katkı sağlamasına da özen göstermeliyiz. Bu konuya ısrarlı ve düzenli kaynak ayırmak Türkiye imajını geliştirmek açısından önem taşımaktadır. Kısaca, “Türkiye’deki başarılı uygulamaları dünyanın gündemine taşımak ülke itibarımız açısından çok önemli.”

Türkiye KİS ağının bu nedenle gerçekleştirdiği yenilikçi bir yaklaşım, KİS’in sadece ülkemizdeki yayılımını artırmakla kalmıyor, aynı zamanda dünyaya da örnek olarak önderlik yapıyor. Global Compact tüm dünyada bugüne kadar genel tanıtım ve çağrılarla gönüllü üye ediniyordu. Türkiye KİS ağının yenilikçi sektörel bazlı yayılım stratejisi KİS’in benimsenmesi konusunda önemli bir ivme ve avantajlar sağlıyor.

Odaklanma çalışmalarının sektörel bazda yapılması planındaki amaç,

  • KİS’nin 10 ilkesinin sektör genelinde gündeme getirilmesi, sorun ve çözümlerin tartışılması ve uygulamaya geçilmesi.
  • Sektör öncülerinin KİS’i imzalayarak örnek olması,
  • Sektör genelinde KİS doğrultusunda hareketin tetiklenmesi,
  • İyi örneklerden cesaretle sektörde KİS yönünde gelişim sağlanması,
  • Ortak sorun ve çözümlerin ortaya konması ile sektör dernek/sendika gibi kuruluşların çözüm ve gelişime destek vererek sinerji yaratılması,
  • Sektör bazında alınması gereken karar, kural ve standartların tetiklenmesinde katalizör olunmasıdır.

Bu kapsamda ilk önce çalışan sayısı, ihracat potansiyeli, Türkiye’nin rekabet gücüne etkileri gibi kriterleri baz alarak ilaç sanayi, otomotiv sanayi ve tekstil sektöründe bu yaklaşımın uygulanması kararlaştırıldı. Örneğin, ilaç sektöründe ilk on senede tüm dünyada 84 şirket Global Compact’i imzalamışken, bu yaklaşım sonucunda geçen hafta Türkiye’den 33 ilaç şirketi daha Global Compact’i imzaladı. Bu girişim, UN Global Compact tarafından da tüm dünyadaki ağlara örnek gösterildi.

Özetle, Türkiye sadece uluslararası barışçı inisiyatifleriyle ve Avrupa’daki kalite ödülleriyle değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk konusundaki yenilikçi yaklaşımlarıyla da dünyaya önderlik ederek en iyi örnekleri oluşturuyor. Karşılıklı bağımlılığın arttığı küçülen dünyamızda her kurum bireysel, toplumsal ve küresel sorumluluklarını yerine getirmek mecburiyetindedir. UN Global Compact’in öncü ülkeleri arasında yer alan Türkiye, başlatılan bu yenilikçi sektörel yaklaşımla dünyadaki en önemli gönüllü girişim olan Global Compact’e yeni bir ivme kazandırıyor.

Ülkemizden çok daha fazla kurum ve liderin küresel konularda öncü ve örnek uygulamalar geliştirmesi ve bunu uluslararası platformlarda etkin bir şekilde tanıtması ülke imajını geliştirmeye önemli katkılar sağlayacaktır.

Kamuya Kalite Ödülü 2001’de

“Toplam Kalite Yönetimi Devlet Politikası Olmalı”

“Ulusal Kalite Hareketi
Geleceğin Teminatıdır”

Teşekkürler KalDer’e
Teşekkürler Dr. Argüden’e

Toplam Kalite Bütçeye De Girdi

Tüsiad Başkanı Özilhan: Devlet, Hesap Verebilmeli

Tüsiad: Kirlenmeyi Yenmenin Yolu Şeffaflık ve Hesap Verebilme

Kamu Karar Kalitesi
İyi Yönetişim ile Artar

Ulusal Kalite Hareketi’nin Öncüsü: KalDer

Kalitesizliğin Faturası

Erdemir’e Kaliteci Başkan

Sabah Gazetesi, 5 Eylül 1997

Dünya Gazetesi, 5 Eylül 1997

Hürriyet Gazetesi, 5 Eylül 1997

Erdemir Avrupa’da Büyüyecek

Dünyanın İlk Yerel Yönetim Entegre Raporu Kadıköy’den

Kadıköy Belediyesi Dünyada İlk Entegre Rapor Çalışması Yapan Belediye Oldu

Kadıköy Belediyesi, planlanan hizmetlerin ne kadar yerine getirildiğinin, kamu kaynaklarının doğru kullanımını ölçümleyen “Entegre Raporlama” çalışması yapan dünyada ilk belediye oldu. Entegre Raporun açıklandığı toplantıda, 5 yıllık görev sürecini anlatan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, uzun süre ayakta alkışlandı.

Diğer Kamu Kurumlarına da Örnek Olacağına İnanıyorum

Entegre Raporunun sonuçlarının paylaşıldığı toplantıda konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Kadıköy’deki 5 yıllık hizmet sürecini anlattı. Kozyatağı Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, CHP Kadıköy Belediye Başkan adayı Şerdil Dara Odabaşı, CHP Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in yanı sıra gazeteciler, meclis üyeleri ve belediye çalışanları katıldı. Entegre Raporun sonuçlarını değerlendiren Nuhoğlu, “Kadıköy Belediyesi kamu kaynaklarının doğru kullanımını ölçen ‘Entegre Rapor’ uygulamasını devreye sokan dünyada ilk belediye oldu. Bu uygulamanın diğer kamu kurumlarına da örnek olacağına inanıyorum” dedi.

Entegre Rapor: Kadıköy Belediyesi Yurttaşlara Değer Yarattı

ARGE Danışmanlık desteği ile hazırlanan Entegre Raporda belediyelerin temel amacının insanların yaşam kalitesini artırmak olduğu düşüncesine odaklanıldı. Kadıköy nüfusu detaylı bir şekilde incelendi, nüfus ortak paydaları olan kümelere bölündü. Raporda Kadıköy Belediyesi’nin geçmiş dönem planlamaları, planların hayata geçirilmesi için yaptığı çalışmalar, çalışmalar sonucunda yarattığı değerler OECD’nin uluslararası iyi yaşam ölçüm metodu ile Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine göre değerlendirildi. Rapor, Kadıköy Belediyesi’nin sağlıklı yaşam, kültürel, sanatsal, bireysel ve sosyal alanlarda gelişim, karar alma süreçlerine katılım, çalışma fırsatları gelişimi gibi konularda yurttaşlara değer yarattığını ortaya koydu. ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Argüden “Türkiye’nin G20 Başkanlığı döneminde B20 Bilgi Ortağı olarak gündeme girmesini sağladığımız Entegre Raporlamanın, ilk belediye uygulamasının da Türkiye’den çıkması ülkemizde küresel düşüncenin güzel bir örneğidir.” dedi.

Nuhoğlu Ayakta Alkışlandı

2014-2019 yılları arasında görev yapan Aykurt Nuhoğlu, bu süreç içerisinde kamusal kaynakları doğru kullanarak hizmet verdiklerini anlattı. “Haydarpaşa Garı, Kalamış Yat Limanı, Meteoroloji arazisi, Kadıköy dolgu alanı, Merdivenköy arazisi, Kurbağalıdere gibi kamusal alanların kamunun kullanımında kalması için mücadele verdik. Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşları, Kadıköy Kent Konseyi ve yurttaşlarla birlikte hareket ederek Kadıköy’de kamusal alanları başarı ile savunduk. Gördük ki birlikte hareket edildiği zaman, Kadıköy’de hiçbir kamu arazisi satılmadı. Bu bir duruştur. Yerel yönetimin vatandaşı temsil ederken onun düşüncesini ve iradesini gözetmesi gerekiyor” diye konuştu. Nuhoğlu’nu konuşmasının ardından uzun süre ayakta alkışlandı.

Kaboğlu: bu Proje, Kamusallık Bilincinin Yayılmasına Öncü Olur

CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu ise kentli olma bilincine değinerek ‘Bu proje İstanbul’da ve diğer ilçelerde sahiplenilirse çok önemli bir işlev görür. Planlamaya katkıda bulunur. Kentli olma bilinci bizim oylarımızla seçtiğimiz kişilerin neleri planladıkları, ne yaptıkları ve bizimle birlikte hangi kararları aldıklarını bilmemizle mümkün olabilir. Bu proje kentli olma bilinci ve kentlilik hakkı açısından önemlidir. Kamusallık bilincinin Kadıköy’de ve Türkiye genelinde yayılmasına öncü olur’ diye konuştu.

Kadıköy, Temel Belediye Hizmetlerinden Fazlasını Bekliyor

Raporda, Kadıköy’de yaşayanların temel belediye hizmetlerinin ötesinde yaşam kalitesine değer katacak beklentilerini de yansıtıyor. Buna göre Kadıköy sınırları içinde yaşayanlar öncelikli olarak kültür, sanat, eğitim, yenilikçi çalışma ve iş ortamları, sosyal yardımlar gibi konularda da hizmet sunulmasını ve kendi yaşam alanları ile ilgili karar alma ve fikir geliştirme süreçlerine katılmak istiyorlar.

Borçsuz Belediye

Raporda Kadıköy Belediyesi’nin kaynak yapısı hakkında da veriler yer alıyor. Kadıköy Belediyesi’nin etkin ve güçlü bir kaynak yönetimi yaklaşımına sahip olduğu vurgulanan raporda çok fazla yatırım yapmasına ve geniş bir hizmet yelpazesinde sahip olmasına rağmen belediye faaliyetlerinin borçlanmadan yürütüldüğü belirtildi.

Kadıköy Yeni Açılan Kurumlarıyla Fark Yarattı

Raporda Kadıköy Belediyesi’nin hizmete soktuğu ve ilçenin gelişimine değer katan birimlere de yer verildi. Belediyenin Ekolojik Kreş, Alzheimer Merkezi, Afet Eğitim Parkı, İDEA, Karikatür Evi, Kadıköy Akademi gibi projeleri hizmette soktuğu belirtildi.

Kadıköy’ün Geleceği de Yer Aldı

Raporda Kadıköy’ün İstanbul’da yaşlı nüfusun en yoğun yaşadığı ilçelerden biri olduğu vurgulandı. Şehir planlarının, yolların, sosyal alanların ve imar düzenlemelerinin bu durumu dikkate alarak yapılması gereğine dikkat çeken raporda, yaşlılık ile birlikte artan sağlık sorunlarına yönelik Alzheimer Merkezi gibi tesislere daha fazla ihtiyaç duyulacağı belirtildi.
Kadıköy’de yaşayanların kendi yaşam alanları konusunda söz sahibi olmak istediklerinin vurgulandığı raporda, paydaşlar ile kurulacak güçlü ilişkilerin hizmet kalitesinin sürekliliğini sağlayacağı belirtildi.

Küresel bir sorun olan iklim değişikliği ile mücadelede Kadıköy ölçeğinde de adımlar atılmasının önemine işaret edilen raporda, imar planları yapılırken, hava akımını sağlayacak tasarımların hem yaz sıcaklarının daha az hissedilmesini, hem de enerji tasarrufunu sağlayabileceği hatırlatıldı.

Erdemir’den Kremikovtzi için 1$’lık Teklif, 300$ Milyon da Yatırım Yapacak

Erdemir’de Türk Japon İşbirliği

Rothschild Yatırım Bankası Türkiye’de şube açacak

Dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Rothschild, Türkiye ofisini açıyor. Bankanın Türkiye temsilcilğini ise Yılmaz Argüden yürütecek. Rothschild, Aycell ile Aria’nın birleşmesinde ve Telsim’in satışında Hükümete danışmanlık hizmeti vermişti.

Rothschild’ten yapılan açıklamada, Türkiye’nin hızlı ekonomik gelişimine daha etkin bir katkı sağlamak istendiği kaydedildi. Bankanın Türkiye temsilciliğine seçilen Yılmaz Argüden’in ise birçok lider şirkete stratejik danışmanlık hizmetleri verdiği ve yönetim kurullarında bağımsız üye olarak yer aldığı, 2005 yılından bu yana da Rothschild’in danışmanlığını yürüttüğü belirttildi.

Rothschild ailesi tarafından kontrol edilen Rothschild Bankasının 200 yıllık deneyimi ve 25 değişik ülkede 3000’i aşkın çalışanı bulunduğu kaydedilen açıklamada, Rothschild’in, büyük şirketlere, önde gelen aile şirketlerine ve girişimcilere kaliteli, özel hizmet sunma stratejisi çerçevesinde son dönemde Türkiye’deki birçok şirket alım-satımı veya ortaklığının oluşmasına da katkı sağladığı vurgulandı.

Rothschild, Türk Telekom için özelleştirme alternatifleri geliştirilmesinde, Aycell ile Aria’nın birleşmesinde ve Telsim’in satışında Hükümete danışmanlık hizmeti vermişti. Banka ayrıca, Türk Ekonomi Bankası hisselerinin bir kısmının BNP Paribas bankasına satışında, Çolakoğlu ailesinin Garanti Bankasına ortak olmasında, GE Consumer Finance şirketine ve Denizbank hisselerinin satın alımında Dexia’ya danışmanlık hizmeti vermişti.

Bankanın Türkiye temsilciliğini yürütecek olan Yılmaz Argüden ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı olarak Türkiye’nin önde gelen şirketlerine strateji, yönetim kalitesi ve kurumsal yapılanma konularında danışmanlık yaptığı belirtilen açıklamada, başlangıç aşamalarında Özelleştirme Programının sorumluluğunu yürüttüğü kaydedildi. Argüden’in ekonomi konusunda Başbakan Başdanışmanı olarak görev yaptığı hatırlatılan açıklamada, Boğaziçi Üniversitesi’nde ve Koç Üniversitesi MBA programında strateji dersi verdiği, çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazıları yazdığı, kitaplarının olduğu ve sosyal girişimciliğiyle tanındığı belirtildi.

Argüden’in KalDer Başkanı olarak yaşamın her alanında kalitenin yükseltilmesi, özel, kamu ve gönüllü kuruluşların dünyanın en iyileriyle rekabet edebilmeleri için, Toplam Kalite Yönetimini ülke genelinde bir yaşam biçimine dönüştürmek üzere Ulusal Kalite Hareketi’ni başlatmıştı.

Argüden, Türk-Amerikan ve Türk-Kanada ilişkilerinin gelişmesine, çağdaş eğitimin toplumun her kesimine yayılması için Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’nın kurulmasına, bilimsel çalışmalarla politika üretimi için TESEV’in kurulmasına ve kurumsal sosyal sorumluluk ve sivil toplum kurumlarına gönüllü katkıları özendirmek üzere Özel Sektör Gönüllüler Derneği’nin (ÖSGD) kurulmasına katkı sağladığı belirtildi.

“Sivil toplum destekli üniversite” modeli gibi öncü örneklerin Argüden’in, Mezunlar Derneği Başkanlığı sırasında başladığı kaydedilen açıklamada, yaşam kalitesini geliştirme konusundaki çalışmaları nedeniyle 1999 yılında Dünya Ekonomik Forumu tarafından Geleceğin 100 Global Lideri arasına seçildiği hatırlatıldı.

Hürriyet Gazetesi
26 Haziran, 2006

Yılmaz Argüden to head Rothschild office in Türkiye

Rothschild, the leading international investment bank, has named Dr. Yılmaz Argüden as its representative in Türkiye. Argüden, a leading strategist, advisor and independent board member of several prominent companies, has been serving as a senior advisor to Rothschild since 2005.

Family-controlled Rothschild is a leading international investment bank with over 200 years of banking expertise and has more than 3,000 employees in 25 offices around the world. Having already developed an active presence in the Turkish mergers and acquisitions market, Rothschild recently served as advisor to the Turkish government on privatization options for Turk Telecom, the merger of Aycell and Aria, and the sale of Telsim.

Rothschild also advised the Çolakoğlu family in selling part of their shares in Türk Ekonomi Bank to BNP Paribas, and to GE Consumer Finance in its purchase of shares of Garanti Bank, and more recently to Dexia on its acquisition of Denizbank.

The representative:

Argüden has broad experience in business. As chairman of a leading management consulting firm, ARGE, he has been advising key institutions on business strategy, management quality, and corporate structuring. He led the Turkish privatization program in its initial stages and served as the chief economic advisor to the prime minister.

Argüden is also an adjunct professor of business strategy at Bosphorus University and at the MBA program of Koç University. He also writes a column focusing on business and strategy issues. As chairman of the Turkish Quality Association (Kalder), he promoted the TQM philosophy, and as chairman of the Turkish-American Business Council and the Turkish-Canadian Business Council he has been a leader in developing bilateral business relations.

He is a founding member of the Turkish Economic and Social Studies Foundation (TESEV) and the Turkish Education Volunteers Foundation (TEGV) and an Eisenhower Fellow. In 1999 Argüden was selected by the World Economic Forum as a ‘Global Leader for Tomorrow’ for his commitment to improving the state of the world.

Turkish Daily News
27 Haziran, 2006

Devletlerin finansörü Rothschild ofis açıyor

200 yıllık tarihinde devletleri finanse eden Rothschild Ailesi’nin yatırım bankası Türkiye’de ofis açıyor. Bankanın amacı şirketleri evlendirmek.

Dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Rothschild, Türkiye ofisini açıyor. Rothschild Yatırım Bankası, Türkiye Temsilcisi olarak 2005 yılından bu yana danışmanlığını da yürüten Dr. Yılmaz Argüden’i seçti. Argüden, Rothschild’in İstanbul’da temsilcilik açma kararının, Türkiye’nin geleceğine güvenini ifade ettiğini vurguladı. Argüden, Arçelik, Efes örneklerini vererek Türk şirketlerinin bugün küresel boyutta operasyonlar yürüten şirketler olmaya başladığına işaret ederek, “Farklı sektörlerde oyuncuları iyi tanıyan Rothschild’in Türk şirketlerine gerek ortak bulmada gerekse şirket satın almada katma değerli hizmet sunacağını düşünüyoruz” dedi. Rothschild’ın 200 yıllık deneyime sahip, Avrupa’da en çok yatırım bankacısını çalıştıran, bir çok büyük oyuncuyu tanıyan, sektörel uzmanlıkları bulunan bir kuruluş olduğunu kaydeden Argüden, Coca Cola eski Başkanı ile Almanya eski Başbakanı Schröder’in de kuruluşun kıdemli danışmanları arasında yer aldığına işaret etti. Yılmaz Argüden, “Rothschild, son dönemde neredeyse bütün şirket satın almaları ve birleşmede rol oynama fırsatı elde etti. Neredeyse bütün banka alımlarında ya alıcı ya satıcı tarafında rol aldık. Türkiye’nin potansiyeline dikkat çekmek istiyoruz. Ofis açma kararı, bu tip işlemlerin büyüyeceğini, potansiyelin olduğunu ve Rothschild’ın daha aktif olacağını gösteriyor” dedi. Argüden, Rothschild’in Türkiye’de devam eden projeleri bulunduğunu, belli büyüklüğü olan bütün sektkörlerle ilgilendiklerini, özellikle telekomünikasyon ve bankacılıkta girişimleri bulunduğunu anlattı.

DEXİA’NIN ARACISI

Rothschild, yakın zamanda Türkiye’deki birçok şirket alımsatımı veya ortaklığının oluşmasına da katkı sağladı. Son dönemde Türkiye’deki en aktif yatırım bankalarından olan Rothschild, Türk Telekom için özelleştirme alternatifleri geliştirilmesinde, Aycell ile Aria’nın birleşmesinde ve Telsim’in satışında Türk hükümetine danışmanlık hizmetinde bulundu. Ayrıca, Türk Ekonomi Bankası hisselerinin bir kısmının BNP Paribas Bankası’na satışında Çolakoğlu ailesine, Garanti Bankası’na ortak olmasında GE Consumer Finance şirketine ve Denizbank hisselerin satın alımında Dexia’ya danışmanlık hizmeti verdi.

Napolyon’la savaş için fon buldu

Kuruluşundan beri Rothschild Ailesi’nin yönettiği bankayı, Frankfurt’tan Londra’ya taşınan Nathan Rothschild 1809’da kurdu. Atılımını Nathan ve Frankfurt’taki dört kardeşinin 1814 yılında Napolyon’a karşı savaşmak için İngiltere’ye fon bulmasıyla yaptı. Kardeşler, Londra’nın yanı sıra Viyana, Frankfurt, Napoli ve Paris’te de banka kurdu. Rothschild’lerin uzun yıllar en büyük faaliyet alanı devletlere borç vermek oldu. Bugün ise ağırlıkla dünya çapında özelleştirmelerde kilit rol oynuyor.

Napolyon’la savaş için fon buldu

Kuruluşundan beri Rothschild Ailesi’nin yönettiği bankayı, Frankfurt’tan Londra’ya taşınan Nathan Rothschild 1809’da kurdu. Atılımını Nathan ve Frankfurt’taki dört kardeşinin 1814 yılında Napolyon’a karşı savaşmak için İngiltere’ye fon bulmasıyla yaptı. Kardeşler, Londra’nın yanı sıra Viyana, Frankfurt, Napoli ve Paris’te de banka kurdu. Rothschild’lerin uzun yıllar en büyük faaliyet alanı devletlere borç vermek oldu. Bugün ise ağırlıkla dünya çapında özelleştirmelerde kilit rol oynuyor.

Sabah Gazetesi
27 Haziran, 2006

Rothschild Opens
Istanbul Bureau

“Dalgalanmaya değil büyüme potansiyeline bakarız!”

Türkiye’nin büyüme potansiyeli bir dünya devini daha Türkiye’de ofis açmaya yöneltti. Ne de olsa dünyanın sayılı büyük yatırım bankalarından biri olan Rothschild daha ofis bile açmadan

Türkiye’de çok önemli şirket satın alma ve evliliklere imzasını attı.

Dün 200 yıldır Rothschild Ailesi tarafından kontrol edilen yatırım bankası Rothschild   ailesinden Baron Eric de Rothschild ve şirketin ortaklarından Marc Olivier Laurent‘ın       da aralarında bulunduğu şirket yöneticileriyle bir araya geldik. Türkiye’ye ofis açan Rothschild’ı artık Dr. Yılmaz Argüden‘in temsil edeceğinin anons edildiği gün, Baron Eric de Rothschild’a ilk sorum ‘Ekonomideki dalgalanmadan korkup korkmadıkları’ oldu. “Hiç etkilenmiyoruz. Olur böyle şeyler. Türkiye, tıpkı diğer gelişmekte olan ülkeler gibi. Ama daha güçlü bir ekonomiye ve bankacılık sektörüne sahip. Biz işimize bakarız” cevabı geldi.

Potansiyeliniz çekici!

Baron Eric de Rothschild’ın baktığı Türkiye, 72 milyonluk nüfusu, gelişmekte olan ekonomisi, daha da güçlenen bankacılık sektörü, yurtdışına açılan özel sektörüyle büyük bir potansiyel anlamına geliyordu. “Düşünün…” dedi. “Fransa’da herkesin zaten iki tane otomobili var. Ve Fransızlar otomobillerini bir daha artık kullanılamayacak kadar bozulduğu zaman değiştirirler. Oysa Türkiye’de henüz nüfusun büyük bir kısmı ya ilk otomobilini alıyor ya da almak üzere.”

Rothschild 25 değişik ülkede, 3 bini aşkın çalışanıyla, büyük şirketlere, Türkiye’de olduğu gibi devlete ve kamu şirketlerine danışmanlık yapıyor. Özellikle enerji, telekomünikasyon, finans ve özelleştirme konularında uzmanlığını konuşturan banka, bu konularda Türkiye’deki potansiyelin büyük olduğuna inanıyor.

Rothschild’ın ofis açmadan önceki Türkiye serüveninde önemli satın alma ve şirket birleştirme operasyonları bulunuyor. Şöyle bir bakınca, en son Denizbank‘ın yüzde 75’ini 2.4 milyar dolara satın alan Dexia‘ya danışmanlık verdiğini görüyoruz. Rothschild, 4.5 milyar dolarlık bir işlemin gerçekleştiği Telsim‘in Vodafone devrinde SDIF‘nin, Garanti Bankası‘nın yüzde 25.5’ini 1.8 milyar dolara satın alan GE‘nin, Fortis‘e bankanın yüzde 65’ini 965 milyon dolara satan Dışbank‘ın da danışmanlık işlemlerini yürütmüş.

Satışlar devam edecek

Rotshchild’ın Türkiye’deki danışmanlıkları bunlarla da bitmiyor tabii. Çolakoğlu Ailesi, TEB‘in yüzde 50’sini 220 milyon dolara BNP Paribas‘ya satarken, Türk Telekom, Aycell ve Aria‘yı birleştirirken, Özelleştirme İdaresi, 2004’te Türk Telekom‘un özelleştirmesine hazırlanırken ve Japan Tabacco şirketi Tekel için 1.1 milyar dolarlık teklifte bulunurken Rothschild’tan danışmanlık almış.

Ama tabii Baron Eric de Rothschild, Türkiye’deki şirket birleşme ve satın almalarının devam edeceğine ve kendilerine de çok iş düşeceğine inanıyor. Rotshchild, ayrıca Türkiye’de hala ailelerin kontrolünde olan sanayi şirketlerinin son zamanlarda Orta Doğu, Balkanlar, Doğu Avrupa, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri‘nde hatırı sayılır büyük yatırımlara girdiklerini ve daha da gireceklerini hatırlatıyor ve “Biz de Türk şirketlerine yurtdışında şirket satın almak istedikleri zaman danışmanlık vereceğiz” diyor. Görünen o ki, örneğin Anadolu Endüstri Holding‘e ait Efes‘in Rusya yatırımları, Arçelik‘in Doğu Avrupa’daki şirket satın almaları Rotshchild’ın iştahını kabartmaya yetmiş.

Schröder’li davet!

Tüm dünyada 2005 yılında şirket satın alma ve birleştirme operasyonlarındaki danışmanlığından 650 milyon euro kazanan Rotshchild, Türkiye’de ofis açma şerefine Sait Halim Paşa Yalısı‘nda bir de davet verdi. Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra Rothschild Avrupa Danışma Kurulu Üyesi olan Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder‘in konuşma yaptığı davette iş dünyasının önde gelen isimleri de yer aldı.

Şelale Kadak, Sabah Gazetesi
11 Temmuz, 2006

Türkiye, AB’nin ekonomik büyümesindeki viagradır

Rothschild’in Türkiye Temsilcisi Dr. Yılmaz Argüden, Forumda Türkiye’nin AB için öneminin daha iyi ortaya çıktığını belirtti ve “Türkiye, AB’nin ekonomik büyümesindeki viagradır” dedi.

Dünya Ekonomik Forumu’ndaki oturumlarda yabancı katılımcılar, Türkiye’nin bölgesinde en önemli fırsatlar sunan ülkesi olduğuna sık sık dikkat çekerken, AB’ye girmesiyle bu fırsatların daha somut düzeye yükseleceğini anlattı. Forumdaki konuşmaları değerlendiren ARGE Danışmanlık Başkanı ve Rothschild`ın Türkiye Temsilcisi Dr. Yılmaz Argüden, üye olması halinde Türkiye’nin, AB’nin gelecekteki risklerini azaltacağını ve ekonomik büyümesinde de önemli bir aktör olacağı konusunda kimsenin şüphesi olmadığını söyledi. Yaşlı nüfusu nedeniyle ekonomik durgunluk yaşayan AB’nin genç Türkiye ile canlanacağını belirten Dr. Argüden, “Türkiye, AB’nin büyüyüp kalkınmasında adeta viagra’sı olacaktır. Türkiye, Birliğe çok katkıda bulunacak ve gençlik iksiri aşılayacaktır” dedi. Kendisi bir Fransız vatandaşı olan Rotschild’in idari ortağı Marc-Oliver Laurent de Türk – Fransız ilişkilerinin yeniden canlanacağını, yaşanan sorunların geçici olduğunu söylerken, “Hiç şüphem yok, Türkiye AB’nin en cazibeli üyesi olacaktır” diye konuştu.

Bugün Gazetesi
25 Kasım, 2006

Avrupa’nın Geleceği Türk Gençliği

Turk Businessman: Boycotting France Wrong, Unsustainable

Rothschild 15.3 milyar Euro’luk işlemle Türkiye’de lider oldu

Türkiye’de yaşanan satın alma ve şirket evlilikleri, danışmanlık hizmeti veren yatırım bankalarının işlem hacimlerini artırdı. Bu işten en çok kazananlar ise yabancı danışmanlar oldu. Son iki yılda en çok iş yapan yatırım bankası Rothschild olurken, Citigroup ve Morgan Stanley de onu izledi. Rothschild’in görev aldığı işlemlerin hacmi 15.3 milyar Euro’ya ulaştı.

TÜRKİYE’de son iki yılda şirket evliliklerinin boyutu artarken, satın alma ve birleşmelerde taraflara danışmanlık hizmeti veren şirketler de bu hareketlilikten payını aldı. Başta uluslararası şirketler olmak üzere yatırım bankalarının da işlem hacimlerinde önemli artışlar yaşandı.

ROTHSCHILD İLK SIRADA: Merger Market tarafından hazırlanan listeye göre, 2005-2006 döneminde Türkiye’de şirket birleşmelerinde danışmanlık hizmeti veren yatırım bankalarından Rothschild 15.3 milyar Euro’luk işlem hacmiyle ilk sırada yer aldı.  Rothschild, bu rakama 4 büyük şirket birleşmesindeki danışmanlığı ile ulaştı. Rothschild’i 8 işlemde 13 milyar Euro ile Citigroup Inc., 3 işlemle ulaştığı 10.9 milyar Euro ile Morgan Stanley izledi. Listede, ilk 9 sırayı yabancı yatırım bankaları oluşturdu. İlk 10 arasında tek Türk firması olarak görünen PDF Corporate Finance da M& International’ın Türkiye temsilciliğini yürütüyor.

ZİHNİYET DEĞİŞTİ: Rothschild Türkiye Danışmanı Dr. Yılmaz Argüden, bu durumu şöyle değerlendirdi: “Son iki sene Türkiye’de şirket evlilikleri açısından önemli bir zihniyet değişikliği yaşandı. Eskiden birçok patron şirket satmayı olumsuzluk göstergesi olarak görürken, şimdi birçoğu şirket satmanın en hızlı ve etkin para kazanma yöntemi olduğunu kavradı. Ayrıca, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında şirket satın almanın da en hızlı büyüme yöntemi olduğunu anlaşılmaya başlandı.”

SIÇRAMA YAŞANDI: 2005 ve 2006 Türkiye açısından şirket birleşmelerinde çok önemli bir sıçrama yaşandı. Yabancı sermayenin ilgisi açısından Türkiye, BRIC olarak adlandırılan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin ile birlikte anılmaya başlandı. Son iki senede Türkiye’ye gelen yabancı sermaye ondan önceki yirmi yıldaki yabancı sermaye akışını aştı. Bu konudaki sorularımızı yanıtlayan Dr. Argüden şöyle konuştu: “Türk ekonomisinin OECD ülkeleri arasında ve dünyadaki en büyük 20 ekonomi arasında en yüksek gelişim hızına sahip ülkelerden olması, uluslararası yatırımcıların ilgisinin artarak devam edeceğinin bir göstergesidir. Bu dönemde Türkiye’de gerçekleşen önemli işlemlerin bir çoğunda Rothschild’in bulunması ise Türkiye’ye verdiğimiz önemin göstergesidir.”

SIRA TÜRK ŞİRKETLERİNDE: Yabancı sermaye ilgisi bir çok sektörde artmakla birlikte, bugüne kadar şirket satın alımları ve birleşmeler en öncelikli olarak bankacılık ve telekom sektörlerinde gerçekleşti. Önümüzdeki dönemde Türk şirketlerinin de yurt dışındaki şirket alımlarında daha aktif olması bekleniyor. Özelleştirmelerin kazandığı ivme, Türk iş dünyasının iş portföylerini yeniden yapılandırma stratejileri ve uluslararası piyasalarda faaliyet gösterme iştahları şirket alım-satımlarında ve birleşmelerinde önemli artışlar yaşanacağının işaretleri olarak gösteriliyor. Bu nedenle, dünyanın önde gelen yatırım bankalarının Türkiye’ye gösterdikleri ilgi artıyor.

Schröder’in de çalıştığı büyük anlaşmaların danışmanı

DÜNYANIN önde gelen yatırım ve danışmanlık bankası Rothschild’in Türkiye Danışmanlığını 2005 yılından bu yana Dr. Yılmaz Argüden yürütüyor. Şirket, Temmuz 2006’da düzenlediği bir tören ile ortaklarından Baron Eric de Rothschild ve danışmanları arasında bulunan Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder’le Türkiye temsilciliğinin açılışını yapmıştı. Son yıllarda Türkiye’de de birçok büyük şirket alım-satımlarında tercih edilen kurum olan Rothschild’in bu güne kadar üstlendiği işlerin başında Özelleştirme İdaresi ve TMSF gibi kamu kurumlarının satışları geliyor. Aycell ve Aria birleşmesinde, Telsim’in Vodafone’a satışında görev alan kurum, Çolakoğlu Ailesi’nin danışmanı olarak Türk Ekonomi Bankası’na PNB Paribas’nın ortak olması sürecinde de danışmanlık yapmıştı. Rothschild, GE Consumer Finance’a Garanti Bankası’na ortak olması sürecinde, Dexia’nın Denizbank’ın satın alınmasında ve en son olarak TAV’ın Tunus’ta iki havalanı projesini almasında görev aldı. 200 yıllık bankacılık deneyimine sahip Rothschild Ailesi tarafından kontrol edilen yatırım bankasının 40 değişik ülkede 2 bini aşkın çalışanı bulunuyor.

Örnek gösterilen adımlar

KOÇ Grubu’nun birçok şirketini stratejik öncelikleri içinde bulunmaması nedeniyle satmaya başlaması Türkiye’deki zihniyet değişiminin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Ayrıca Türk girişimcilerinin gerek Avrupa’da, gerekse bölgedeki gelişme stratejilerinin bir parçası olarak şirket satın alımlarına daha çok ilgi göstermesi bekleniyor. Doğan Grubu’nun Almanya’nın önde gelen şirketlerinden ProSieben’i satın alma girişimi, Efes’in Rusya’daki şirket alımları ve TAV’ın uluslararası faaliyetleri bu gelişmeler için örnek gösteriliyor.

Türkiye’de şirket evliliklerine danışmanlık yapan ilk 10 kurum (2005-2006)

Danışman Firma İşlem Tutarı (Milyon Euro) İşlem Sayısı
Rothschild 15.365 4
Citigroup 13.057 8
Morgan Stanley 10.927 3
Ernst&Young 10.143 18
UBS 6.265 3
BNP Paribas 6.263 3
ABN Amro 5.974 4
PDF Corporate Finance 5.790 5
Credit Suisse 5.707 3
Goldman Sachs 5.653 3

* Bu liste Merger Market tarafından yapılmıştır.

Hürriyet Gazetesi
1 Nisan, 2007

Rothschild, Avrupa’da Schröder’i Türkiye’de Argüden’i seçti

Denizbank, Rusların Türkiye’de gerçekleşen en büyük alımı

CNN Türk’ün AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın katılımıyla gerçekleştirdiği Anadolu toplantılarının ikincisi için dün sabah Malatya’ya indikten kısa süre sonra ARGE Danışmanlık’ın kurucusu ve dünyanın önde gelen finans-danışmanlık gruplarından Rothschild’in Türkiye temsilcisi   Dr. Yılmaz Argüden Moskova’dan aradı:

Sberbank, Denizbank’ı alırsa Rusya’nın Türkiye’deki en büyük yatırımı olacak.

Ardından söz konusu görüşmelerde Sberbank’a danışmanlık hizmetini Rothschild’in verdiğini vurguladı:

Türkler’in Rusya’da, Ruslar’ın Türkiye’de yaptıkları büyük yatırımların danışmanlığında biz varız. Böyle büyük işlere aracılık yaptığımız için çok memnunuz.

Rusya’da son yaptıkları danışmanlık işleminin Anadolu Holding’e bağlı Efes Grubu ile SabMiller Grubu’nun 1.9 milyar dolarlık ortaklığı olduğuna dikkat çekti:

Efes, bu ortaklıkla birlikte Rusya bira pazarında ikinci sıraya yükseldi.

Argüden, bir de hatırlatma yaptı:

Denizbank’ın mevcut patronu Dexia’nın Türkiye’ye gelişinde de danışmanı Rothschild’dı.

Argüden, işlem henüz tamamlanmadığı için rakam veremedi ama “Rusya’nın Türkiye’deki en büyük yatırımı olacak” sözü, Sberbank’ın Denizbank’a yüklü bir bedel ödeyeceğini ortaya koyuyor.

Vahap Munyar, Hürriyet Gazetesi
26 Mayıs, 2012

Rothschild İstanbul’da Ofis Açıyor

Yılmaz Argüden Türkiye’de Rothschild’i Temsil Ediyor

Türk Şirketinin Avrupa Başarısı

Başarının İlk Adımı Strateji

Yapı Kredi’de Yönetimi Argüden Belirliyor

ARGE Avrupa’ya Örnek

Davos’ta Türk Gecesi:
Türkiye’ye Yatırımları Cezbetmek

Türkiye Avrupa için
Risk Değil, Viagra

Dr. Yılmaz Argüden’den
BM’de İyi Yönetişim Çağrısı

“Güven, iyi yönetişimin özü ve sürdürülebilir kalkınmanın temelidir. Daha iyi ve sürdürülebilir bir gelecek için tüm kurumlar, iyi yönetişim ve işbirlikleri geliştirme konusunda sorumluluk üstlenmelidir.”

Geleceğin 100 Küresel Lideri
Arasında

Dr. Argüden, uluslararası iş ve siyaset dünyasının başvuru noktası haline gelen Dünya Ekonomik Forumu tarafından ‘Geleceğin 100 Küresel Lideri’ arasında seçilmiştir. Aynı zamanda bu organizasyon bünyesinde yer alan “Dijital Eşitsizliği Önleme” ve “Profesyonel Hizmetler Sektörü” çalışma gruplarında dünyanın önde gelen şirketlerinin CEO’larıyla beraber görev almıştır.

Geleceğin Liderleri

Cansen Başaran, Meltem Kurtsan, Yılmaz Argüden, Mehmet Öz…

Bu isimler Geleceğin Küresel Liderleri. Onları biz seçmedik. Başka ‘liderler’ tarafından aday gösterildiler, yüzlerce kişiyi elediler ve bu yıl seçildiler ve Dünya Ekonomi Forumu ( DEF ) toplantılarına katıldılar.

İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen DEF politika, sanat, ekonomi ve sivil toplum örgütleri alanında dünyanın en önemli liderlerini ağırladı. 1993′ten beri yalnızca bugünün değil, geleceğin liderlerini de çatısı altında topluyor. Geleceğin Küresel Liderleri (Global Leaders for Tomorrow-GLT) programı çerçevesinde her yıl ekonomi, politika, sanat ve sivil toplumu temsilen 100 genç seçiliyor.

Seçilmek için yaş sınırı 40. Kişinin yaptığı iş ve sosyal yaşamıyla, hem çalıştığı kurum ve sektöre hem de ülkesine faydalı olması gerekiyor. Bu kişiyi tanıyan ve DEF’le ilişkisi olan birisi aday gösteriyor ( birden çok aday gösterilebilir ). DEF komitesi toplanıyor, önce aday gösteren kişilerle uzun bir görüşme yapıyor. Bu görüşmeler ışığında yüzlerce kişi değerlendiriliyor ve seçim yapılıyor.

Dünyanın hemen her yerinden, kadın-erkek oranı ülke ve meslek farklılıkları gözetilerek yüz kişi seçiliyor . Bu kişiler DEF’in davetlisi oluyor. Bir kez seçilen iki yıl üst üste toplantılara katılabiliyor. Aktif çalışanlarda süre beş yıla çıkıyor.

Bugüne kadar GLT olan Türkler arasında Boyner Holding Başkanı Cem Boyner, Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar, Kurtsan İlaçları Başkanı Meltem Kurtsan, PricewaterhouseCoopers ( PwC ) Türkiye Başkanı Cansen Başaran Symes, ARGE Danışmanlık Kurucu Ortağı Dr. Yılmaz Argüden, New York Columbia-Presbyterian Yapay Kalp ve Kalp Nakli Merkezi Direktörü Prof. Dr. Mehmet Öz yer alıyor. GLT’ler geçtiğimiz yıla kadar yalnızca toplantıları izlemiştir. 1999′da çalışma grupları oluşturulmuş. Grupların çevre, sağlık, teknoloji, ekonomi alanında yürüttüğü önemli projeler var.

GLT programına iki yıldır katılan Meltem Kutsan, çalışma gruplarının hayata geçirdiği önemli projelerden birinin çevreyle ilgili olduğunu söylüyor. Çevre grubunun yaptırdığı bir araştırma yakında dünyaya duyurulacak. Kurtsan, Türkiye’nin oldukça alt sıralarda olduğunu belirtiyor. Sağlık grubu ise şirketlerin sağlık konusundaki çalışmalarını büyüteç altına almış. Amaç, ticari kaygı taşımadan bu tür çalışmalar yapan şirketlerin sayısını artırmak.

GLT programına bu yıl ilk kez seçilen Cansen Başaran Symes önce 155 bin çalışanı olan PwC içinden aday gösterilmiş. Davos’da 2050 yılında Avrupa’nın nasıl olması gerektiği üzerine fikir üreten ‘Uyan Avrupa’ adlı çalışma grubuna katılmış. Bu grup Avrupa ülkelerinin analizini yapıyor, ülkeler arasındaki benzerlikleri, uçurunmları araştırıyor. Başaran, GLT programının çok önemli olduğunu, bu yıl Davos’a katılan pekçok kişinin daha önce bu programa seçilen kişiler olduğunu söylüyor. Bunlar arasında en ünlü isim ise İngitere Başkanı Tony Blair.

Dr. Yılmaz Argüden, dört yıldır Davos’a geliyor. GLT programına ilk kez geçen yıl seçilmiş. Eğitimle ilgili çalışma grubunda yer alıyor. Grubun hedefi, dünyadaki eğitim sistemlerinin gelişimlerini ölçebilmek, eğitim sistemleri arasında kıyaslama yapabilmek ve eğitimde teknolojinin kullanılması.

İstanbul Toplantıları

Geleceğin Küresel Liderleri, Davos’da yapılan toplantılar sonrasında da çeşitli ülkelerde biraraya geliyorlar. Meltem Kurtsan geçen yıl Cenevre’de toplanıldığı, bu yılki adresin Paris olduğunu söylüyor. Kurtsan, 2001 yazında toplantının büyük ihtimalle İstanbul’da yapılacağını belirtiyor.

Cansen Başaran, ‘Uyan Avrupa’ adlı çalışma grubunu bu yıl İstanbul’da toplamak için tüm çalışmaları yapmış. Grup, Nisan başında İstanbul’da biraraya gelecek. Yılmaz Argüden’de benzer bir çalışma yapmış. Eğitim grubunda yer alan Argüden, ekibi bu yıl İstanbul’da bir kez daha bir araya getirecek.

Hürriyet İK, 13 Şubat 2000

“Düşünce hayatımızın
‘atom karıncası’.”
Gila Benmayor

“Gerçek bir üretkenlik
mucizesiniz.”
Georg Kell

UN Global Compact
Ulusal Ağlar Dünya Başkanı

Geçtiğimiz yıl kurulan UNGC Ulusal Ağlar Dünya Danışma Kurulu, Dr. Argüden’i Başkan seçti.  110 ülkenin Ulusal Yerel Ağını temsil eden Kurulun Başkanı olarak Dr. Argüden, UN Global Compact Yönetim Kurulu’nda da görev yapacak. 

10,000’i aşkın imzacısıyla dünyanın en yaygın sürdürülebilirlik platformu olan UN Global Compact ‘sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi’ vizyonuyla çalışıyor.

UN Global Compact Yönetim Kurulu Başkanlığını BM Genel Sekreteri  Ban Ki-moon yapıyor ve Yönetim Kurulunda Unilever, BASF, Citibank, Petrobas, Sabancı Holding, Sinopec, Dünya Ekonomik Forumu, ICC, Transparency International, UNI Global Union gibi kurumların başkanları da yer alıyor. Böylelikle, Birleşmiş Milletlerin bu önemli inisiyatifinin Yönetim Kurulunda iki Türk görev alıyor: Güler Sabancı ve Dr. Yılmaz Argüden.

Dr. Yılmaz Argüden Global Compact’i imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve UN Global Compact Türkiye Başkanı olarak geliştirdiği Sektörel Yayılım Stratejisi ve Paydaşları Kaldıraçlama Yaklaşımıyla diğer Ulusal Ağlara sunduğu en iyi uygulama örnekleriyle tanınıyor.

UN Global Compact Ofisine rehberlik etmek ve yerel ağlar arasındaki ilişkileri artırmak üzere kurulan Ulusal Ağlar Danışma Kurulu’nda Global Compact Türkiye Başkanı       Dr. Yılmaz Argüden, Azerbaycan, Belarus, Bosna Hersek, Bulgaristan, Ermenistan, Makedonya, Polonya, Rusya, Sırbistan, Ukrayna ve Türkiye Ulusal Ağlarından oluşan Doğu Avrupa Ülkelerini temsilen görev yapıyor. Dr. Argüden, dünyanın diğer bölgelerini temsil eden üyeler tarafından Yerel Ağlar Danışma Kurulu Başkanı seçildi.

UN Global Compact (Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi), sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren yenilikçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır.

Bu kapsamda, insan hakları, çalışma koşulları, çevre koruma ve yolsuzlukla mücadele başlıklarında 10 temel prensip belirlenmiştir.

Bugün, dünyanın en kapsamlı gönüllü platformunu oluşturan binlerce şirket, sendika ve sivil toplum örgütü,  bu evrensel ilkeleri; iş stratejilerinin, operasyonlarının ve kültürlerinin bir parçası haline getireceklerini ilan ederek UN Global Compact’e katılmaktadır.

Türkiye’den 250’yi aşkın kurum sözleşmeyi imzalamıştır.  UN Global Compact, Türkiye’de de kurumsal sürdürülebilirlik kavram ve fikrinin yayılması ve kalkınma hedefine yönelik olarak iş dünyasıyla işbirliği yapılması açısından önemli katkılar sağlamıştır.

UN Global Compact Türkiye Ağı geliştirdiği yenilikçi Sektörel Yayılım Stratejisi ve Paydaşları Kaldıraçlama Yaklaşımı ile dünyadaki diğer ulusal ağlara örnek gösterilmektedir.

UN Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu’nda Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Holding, Coca Cola İçecek, Doğuş Otomotiv, Borsa Istanbul, Koç Holding, Sabancı Holding, TİSK, TSKB, TÜSİAD, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding’in temsilcileri yer almaktadır.

14 Şubat 2014

“Düşünce hayatımızın
‘atom karıncası’.”
Gila Benmayor

“Gerçek bir üretkenlik
mucizesiniz.”
Georg Kell

IFC Kurumsal Yönetişim
Danışma Kurulu’nda

Dr. Yılmaz Argüden OECD ve Dünya Bankası tarafından kurulan Küresel Kurumsal Yönetişim Forumu Danışma Kurulu’na seçildi.

ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği Danışma Kurulu üyesi Dr. Argüden “Türklerin uzman oldukları konularda küresel çalışmalara katkıda bulunması Türkiye’nin marka değerine katkı sağlar. Yönetişim kalitesini artırmak, yaşam kalitesini artırmanın en etkili aracıdır.” dedi.

İstanbul – Dünyada kurumsal yönetişim kültürünün gelişmesi için çalışmalar yapmak üzere 2001 yılında OECD ve Dünya Bankası tarafından kurulan Küresel Kurumsal Yönetişim Forumu Kanada, Fransa, Hollanda, İsveç, İsviçre, Lüksemburg ve Norveç kalkınma ajanslarınca da destekleniyor. Küresel Kurumsal Yönetişim Forumu’nun Özel Sektör Danışma Kurulu Peter Dey, Ira M. Millstein, Mervyn King gibi kurumsal yönetişim konusunda dünyanın en önde gelen uzmanlarını bünyesinde bulunduruyor.

Dr. Yılmaz Argüden ülkemizde ve dünyada yönetim kalitesini geliştirme konusundaki çalışmalarıyla tanınıyor. ARGE Danışmanlık ve yatırım bankası Rothschild’ın Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Dr. Argüden çeşitli ülkelerde 50’yi aşkın kurumun yönetim kurullarında başkan veya üye olarak yer aldı. 1997-99 arasında Erdemir’in de Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlenmişti. Halen, Coca Cola İçecek, Inmet Mining (Kanada), Vestel ve Yazıcılar Holding’in Yönetim Kurulu Kurumsal Yönetişim Komitelerinde başkan veya üye olarak görev yapıyor. Dr. Argüden aynı zamanda Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) Ulusal Temsilcisidir. En çok satan iş kitapları arasında yer alan ‘Yönetim Kurulu Sırları’ ve ‘Geleceği Şekillendirmek’, ve ‘ARGE Kurumsal Yönetişim Modeli’ gibi kitapları bulunan Dr. Argüden, Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği’nin de Danışma Kurulu Üyesi.

Business at OECD
Yönetişim Komitesi Başkanı

OECD Özel Sektör Danışma Kurulunun Yönetişim Komitesi Başkanlığı görevini yürüttü. OECD ülkelerinin yönetişim kalitesinin artırılması için OECD tarafından öneri haline getirilen 12 ilkenin oluşması çalışmalarına katkı sağladı.

Başbakan
Ekonomi Başdanışmanı

1991 yılında Ekonomi konusunda dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın Başdanışmanlığını yapmıştır.

DPT Kalkınma Stratejileri İstişare Konseyi Başkanı

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından eski ekonomi ve maliye bakanları, hazine ve DPT müsteşarları, akademisyenler, iş dünyası temsilcileri ve OECD gibi uluslararası kurumlarda deneyim kazanmış kişilerden oluşturulan ‘Kalkınma Stratejileri İstişare Konseyi’ tarafından 2020 Türkiye vizyonu oluşturma çalışmalarına başkanlık yaptı.

Devlet Planlama Teşkilatı Kalkınma Stratejileri İstişare Konseyi (2006)

1- Dr. Yılmaz ARGÜDEN (Başkan)
2- Dr. Ahmet TIKTIK (DPT Müsteşarı)
3- Yıldırım AKTÜRK
4- Cansen BAŞARAN
5- Rüştü BOZKURT
6- Dr. Ege CANSEN
7- Dr. Rauf GÖNENÇ
8- Prof. Dr. Seyfettin GÜRSEL
9- Hüsamettin KAVİ

10- Faik ÖZTRAK
11- Dr. Ekrem PAKDEMİRLİ
12- Prof. Dr. Erol TAYMAZ
13- Prof. Dr. İlhan TEKELİ
14- Prof. Dr. İnsan TUNALI
15- Dr. Güngör URAS
16- Salim USLU
17- Uğur YÜCE
18- Zafer YÜKSELER

Özelleştirme Programı’nın
Liderliğini Üstlendi

1988 yılında Adnan Kahveci’nin daveti ile Türkiye’ye dönerek 1990 yılına kadar Özelleştirme Programı’nın sorumluluğunu yürüttü. İMKB’nin gelişmesini sağlayan ilk halka arzlar, yabancı sermayenin özelleştirme programına yatırım yapması (USAŞ, Set Çimento gibi), yerli sermayenin özelleştirmeden aldığı şirketlerle atılım yapması (Kahramanmaraş SEK’ten MADO’nun doğuşu gibi) ve ülkemizde yatırım bankacılığının gelişmesi, Özelleştirme programının sorumluluğunu yürüttüğü dönemde gerçekleşmiştir.

Özelleştirme Programının Liderliğini üstlendiği dönemde

  • Türkiye’ye en büyük yabancı yatırımın gelmesi,
  • Kamu şirketlerindeki payların halka arz edilmesiyle İstanbul Borsası’nın ivme kazanması,
  • Uluslararası yatırım bankalarına Türk ortak alma zorunluluğu getirerek Türk yatırım bankacılığının gelişmesi,
  • Çalışmayan kamu fabrikalarının özelleştirilmesiyle Mado gibi başarı hikayeleri

gerçekleşti.

Henüz ülkede Rekabet Kanunu olmamasına rağmen tüketicilerin korunması adına çimento özelleştirme sözleşmeleriyle ilk rekabet hukuku uygulamaları hayata geçirildi.

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi
İzleme Komitesi Üyesi

TÜSİAD Kamu Reformu Çalışma Grubu Başkanı olarak Vergi Konseyi ile işbirliği içerisinde “Türk Gelir İdaresinin Yeniden Yapılandırılması” başlıklı raporun yayınlanmasını sağladı. Yeniden yapılandırlan Gelir İdaresi’nin çalışmaları, uygulamaları ve yönetim sistemini stratejik plan ve hedefler açısından gözlemlemek ve tavsiyelerde bulunmak için kurulan İzleme Komitesi üyeliğine seçildi.

IMF ve TÜSİAD istiyor, AKP değiştiriyor

AKP Hükümeti, kamunun diğer alanlarını olduğu gibi Gelir İdaresi’ni de yeniden yapılandırıyor.

AKP Hükümeti, kamunun diğer alanlarını olduğu gibi Gelir İdaresi’ni de yeniden yapılandırıyor. “Gelir İdaresinin Yeniden Yapılandırılması” adı altında “Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Tasarısı”na son şekli, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer veriyor. “Kamu reformu”na ters düşmemesi açısından Dinçer’in incelediği tasarı, tümüyle TÜSİAD’ın eseri. IMF’nin de “Meclis tatile girmeden çıkarılsın” şartı koştuğu tasarının önümüzdeki günlerde Meclis’e gönderilmesi bekleniyor. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yönetimini özel sektöre açan tasarı, TÜSİAD Vergi Konseyi’nin “Bir model önerisi ve beşinci düşünce” adlı raporu doğrultusunda hazırlandı. Tasarı, Gelir İdaresi Başkanlığı üst yönetiminin özel sektör temsilcilerinden oluşmasını getirecek. Vergi tahsilatı, vergi incelemeleri, diğer devlet alacaklarının takibi artık devlet memurları eliyle değil özel şirketler eliyle yürütülebilecek. “Özerklik” adı altında tümüyle sermayenin cirit atacağı bir ortamı getirecek olan tasarı, IMF’nin de “öncelikleri” arasında yer alıyor. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Pekin Baran ve TÜSİAD Kamu Reformu Çalışma Grubu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in, “Ekonomide, kamuda yeniden yapılanmadan bahsediyorsak, işe gelir idaresinden başlamak zorundayız“ ifadesi Gelir İdaresi’nin kimler için yeniden yapılandırıldığını da ortaya koyuyor. TÜSİAD raporunda Gelir İdaresi, “60-70 milyar dolarlık kaynağı, devlete transfer eden dev bir organizasyon” olarak tanımlanıyor. Raporda, “Eğitim, sağlık, vergi. Başlık ne olursa olsun, yeniden yapılanma için yola çıkarken, ‘kafa yapısını değiştirmek’ temel hedef olmak zorunda.” sonucuna varılırken, TÜSİAD’ın değiştirmek istediği kafa yapısı, varmak istediği sonucun, Gelir İdaresi’nin 60-70 milyar dolarlık kaynağının denetimi olduğu rahatça görülebiliyor.

Hazırladı takipçisi de olacak TÜSİAD’ın gerçek niyetini ve etkisini ise TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı’nın şu sözleri açıkça ortaya koyuyor; “AB yolunda büyük mesafe katetmiş, muhtemelen, büyük bir ihtimalle de tarih alacak Türkiye’de bu gibi konularda radikal önlemler alınması gerekiyor. Bu rapor Vergi Konseyi, TÜSİAD ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlandı. Bir senedir devam ediyor. Ümit ediyoruz başbakanlığa sevk edilen yasa tasarısında bizim de gündeme getirdiğimiz bu raporun içerisindeki bazı detaylar alınmıştır. Yok eğer alınmamışsa, biz gene bunun takipçisi olacağız, bunun peşini bırakmayacağız. Yani artık Türkiye’de, ’Bu işler yıllardır böyle geldi, böyle devam edecek’ zamanı geçmiştir.”

Evrensel Gazetesi,
8 Temmuz 2004

Güvenilir Danışman:
Dr. Argüden’den Deneyimler

Exclusive Trusted Magazine Q&A with Dr. Yılmaz ARGÜDEN, Founder & Chairman of ARGE Consulting

You have been selected by the World Economic Forum as one of the 100 Global Leaders for Tomorrow, before you were 40. Could you please describe your career path before this achievement?

I have always been a very disciplined person who has adopted the motto of

Sell not virtue to purchase wealth, nor liberty to purchase power.
Lose no time. Be always employed in something useful
Benjamin Franklin

As a result, I have become the top student academically in all the schools I have graduated from. At the same time, I have been both a playmaker of high school and university basketball teams that won the National Championships as well as always striving to create value for my social network, country, and humanity through volunteer work every week. For example, the first SportsFest, an international mini-university Olympics to help improve understanding between European Universities was organized while I was the President of the Sports Committee at the Boğaziçi University.

I have started my career at the newly established R&D Center of the largest Turkish conglomerate, Koç Holding, and worked at the RAND Corporation as well as at the World Bank, before accepting my government’s invitation to lead the Turkish privatization program. Then, I have served as the Chief Economic Advisor to the Prime Minister before establishing ARGE Consulting when I was 33, which since then has become a globally recognized Turkish management consulting firm that has served as a B20 Knowledge Partner, EFQM Certified Advisory Organization, International Integrated Reporting Council’s Training Institution, first Turkish signatory of UN Global Compact, and recognized at the European Parliament with its CSR program for ‘Shaping the Future’.

Also, I have started to serve as a board member of major companies such as Petkim and Sümerbank before I was 30 and as the Chairman of the largest Turkish steel company Erdemir during my late 30’s. In line with my commitment to improve quality of life throughout the community, during this period in my career, I have also been among the founders of Turkish Education Volunteers Foundation (TEGV), Turkish Economic and Social Studies Foundation (TESEV), Corporate Volunteers Association; as well as having served as the Chair of Boğaziçi University Alumni Association (BÜMED) and Turkish Quality Association where I had the honor of leading the establishment of the National Quality Movement.

Since then, you have assumed numerous international leadership roles. What are the most important success factors for your leadership?

I am a curious person who loves to learn, share, and teach others the ways and means of creating and delivering value. Therefore, my top motivation is not to assume a role to be something, but to create value in every endeavor I get involved with. First step in creating value is to have a vision, then to make a plan, identify appropriate stakeholders, convince them to act together, and implement the plan with discipline. Keys to disciplined and sustainable implementation is to align the incentives of all stakeholders with the vision and once results begin to appear, to promote good examples and write about the methodology as well as about the good examples, to help motivate others and disseminate the benefits.

Let me share a few examples to be more concrete. In 1999 at Davos, then Secretary General of the UN, Kofi Annan, gave a moving speech to make a call for corporate, NGO, and academic leaders to take responsibility along with the governments for a more sustainable future. Next year, UN Global Compact was launched for this purpose. Due to my experience in all these sectors, this call has motivated me to become the first Turkish signatory of the UN Global Compact both as ARGE Consulting as well as KalDer, an NGO I was chairing at that time. ‘Walking the talk’ and becoming an example is one of the best ways of convincing others to join a movement. Therefore, later I became the chair of the Turkish Network of UN Global Compact and developed a number of innovative approaches such as Sectoral Deployment Strategy and Aligning Incentives with Natural Allies Strategy which worked very well to bring the best Local Network Award to the Turkish Network. Later, I was elected as the Global Chair of Local Networks and had the honor of serving on the Board of UN Global Compact.

Having assumed responsibilities at the public sector, private sector, and NGOs throughout my career, my awareness of the importance of good governance was greatly enhanced. Therefore, I have published numerous books and articles to share the how and why of good governance, notably “Boardroom Secrets” and Keys to Governance” and articles about diversity and measuring quality of governance at prestigious publications such as HBR and INSEAD Knowledge. Therefore, these efforts led me to be elected as a member of IFC Corporate Governance Advisory Group, as well as serving as Vice-Chair of Governance Committee of Business at OECD, and as B20 Knowledge Partner on Governance and Sustainability.

You have established a non-profit foundation, Argüden Governance Academy, to promote good governance in all kinds of institutions. What was your motivation?

I have worked with over 500 institutions as a management consultant, served on over 70 boards as a non-executive member, founded and/or led numerous NGOs as a volunteer with social conscience, and assumed many public sector leadership roles. These experiences led me to appreciate the importance of “good governance for the sustainable success of institutions”.

There are two basic reasons for forming institutions: (i) more effective utilization of resources and (ii) better risk management. Yet if the institutions are not trusted by their stakeholders, they cannot achieve these goals economically. Governance improves quality of management and trust of stakeholders. As lack of trust is like a high coefficient of friction; everything you do just costs more. Good governance is a culture and a climate in which trust for institutions flourish. We founded Argüden Governance Academy to improve quality of life and sustainability of the future by improving quality of governance. We target not only leaders of private sector companies, but also NGOs, public institutions, and international organizations; as well as individuals of all ages, from 7 to 77. We develop education programs such as “Governance for Kids” and “GOV101” for youth leaders as well as public, private and NGO leaders. We also develop unique methodologies to measure effectiveness of governance, as per the dictum “You cannot improve what you don’t measure.” Identifying and promoting good examples help speed up global learning from peers. Therefore, our research projects such as “Municipality Governance Scorecard” & “Sustainability Governance Scorecard” are widely recognized as impact-research for public good.

Trusted Magazine
January 18, 2022

“İyi Yönetişim, Kaliteli Yaşam” Söyleşisi

Exclusive Trusted Magazine Q&A with Dr. Yılmaz Argüden – Strategist & Governance Expert, Chairman, ARGE Consulting / ARGE Danışmanlık

Your “Keys to Governance” book was acclaimed by notable leaders including, a Nobel Peace Prize laureate, a Head of State, CEOs of major think-tanks, global companies, and institutions, as well as Deans of INSEAD and Harvard Business School. John H. Mc Arthur, Dean Emeritus of HBS, said that it is “A tour de force of a kind that comes along only rarely by a well-known and widely respected modern day renaissance leader and thinker.” What are the keys to good governance, and how can organizations embed good governance into their culture and operations?

“Good governance protects the humanity from the human beings.”

There are two basic reasons why people establish institutions: (i) more effective utilization of resources and (ii) better risk management to create sustainable value. Yet if the institutions are not trusted by their stakeholders, they cannot achieve these goals. Good governance improves quality of management and trust of stakeholders.

There are two important roles for governance: providing direction and oversight. Providing oversight is critical as per Lord Acton’s famous quote “Power corrupts, and absolute power corrupts absolutely.” When we delegate the power to make decisions for the institutions to individuals, either through elections or appointments, institutions become prone to potential deficiencies of those people, such as short-termism, ignoring externalities, over-confidence, selfishness, and even agency problems.

Good governance helps ensure separation of powers of providing direction and oversight from those of management decisions. As such it is an insurance policy for sustainability of good management as well as better strategic decision-making and management of risks.

Value creation is a function of strategic choices as well as effective utilization of different resources including financial, intellectual, manufactured, natural, human, and social and relationship capitals. Creating an effective value proposition requires successful strategic direction, efficient and effective utilization of resources, and ability to invest and innovate continuously. Independent review of strategic options developed by the management through a separate governance body improves the probability of success.

Good governance is about creating a climate where a culture for building value and trust is nourished. Good governance must ensure that the organization has the right people, processes, information, and values to create value and build trust.

In a nutshell, good governance is about sustainability of success by helping broaden our perspectives and ensuring checks and balances into our institutional decision-making processes.

Your 2015 speech at the UN General Assembly Hall referred to “Trust” as the core value that all institutions should embrace. WEF’s Davos theme in 2024 was “Rebuilding Trust” and a couple of years ago the OECD initiated a “Building Trust and Reinforcing Democracy Initiative”. Why is trust so important and how can we build trust?

“Trust is the essence of good governance and foundation of sustainable development.”

The essential principle driving modern human rights and democracy is this: people should have a say in shaping their own future and be able to contribute to the local, national, or global decision-making processes that influence their lives.

“Good governance” signifies a transformation from a type of relationship where a limited group of people have the ultimate authority to rule others to a set of relationships where mutual, inclusive engagement takes place to make desirable choices for all stakeholders. It involves the mechanisms, processes, and institutions that individuals, corporations, groups, and societies utilize in decision-making and implementation, in expressing their interest and in fulfilling their obligations, as well as in solving conflicts. In this context, governance points out to the nature of mutual interaction among social actors as well as between social actors and public administration, and it contains the meaning of assuming responsibility to help others realize their potential for improving the quality of life.

Good governance is much more than just the structure, processes, and rules of decision making and controls. Good governance is a culture and a climate of Consistency (predictability), Responsibility, Accountability, Fairness, Transparency, and Effectiveness that is Deployed (inclusiveness and subsidiarity) throughout the organization and society (the “CRAFTED” principles of governance.) Embracing them reinforces social trust for all kinds of institutions, public, private, non-profit, local, national, or global.

For truly effective results, management decisions should be data-informed and consistent with the purpose of the institution to ensure coherence and alignment with the rules and regulations and stakeholder expectations. Care should be taken to be inclusive and fair in participation, in decision making, and in implementation. Any institution adopting good governance principles has to act responsibly not only in identifying the priorities and mobilizing the resources, but also in protecting the physical, economic, environmental, and social interests of the stakeholders and future generations.

Only an institution which displays accountability throughout all phases of value creation can build a relationship of trust with its stakeholders. This can only be attained if information related to each step is shared in a data-based and transparent manner with the stakeholders. Engaging the stakeholders in an inclusive manner also helps effective implementation of the decisions and minimizes the enforcement and compliance costs.

Inclusive and meaningful stakeholder engagement in decision-making processes ensures greater representation and participation, aligns the incentives for the common purpose, produce fair and effective decisions, which in turn reinforces the trust between the institution and its stakeholders.

Thus, the essence of good governance is ensuring trustworthy relations between the institution and its stakeholders. If we are going to build trust and reinforce democracy, good governance is the recipe.

2024 is the 10th anniversary of Argüden Governance Academy that conducts impact research, unique education programs, advocacy programs to promote good governance, as well as pioneering Integrated Reporting among the NGOs and the public sector. The Academy promotes meaningful, inclusive stakeholder engagement as a critical aspect of good governance. How should organizations approach stakeholder engagement to ensure inclusivity and transparency?

“Stakeholder engagement is not just an action, but a process…”

In the current global context, preserving and promoting the democratic system is of utmost importance to improve the quality of life. Building trust for government institutions is the key to reinforcing democracy. Trust for democracy could only be built by adopting good governance with a (i) whole of society, (ii) whole of government, and (iii) whole the policy cycle approach that focuses on (a) informed, inclusive stakeholder engagement, (b) evidence-based decision making supported by ex-ante and ex-post impact analysis, and (c) integrated thinking to help consider material impacts to different stakeholders and to support continuous learning.

Sustainability of success can only be achieved by adopting a long-term perspective, considering the interests of all stakeholders in decision-making, and developing a continuous ability to invest and innovate. Sustainable success can be achieved through integrated thinking, effective implementation, and proper communication of value.

Therefore, stakeholder engagement needs to be inclusive and meaningful, and should be conducted not only at decision stages, but also at service design stages (design thinking), and in providing feedback. Hence, quality of participation, quality of information shared with the stakeholders, as well as the quality of engagement processes are critically important.

Argüden Governance Academy conducts impact research such as Sustainability Governance Scorecard©, Municipality Governance Scorecard©, and develops Local Development Guides to improve peer learning, globally. Our Scorecard methodology aims to measure the quality of participation, information shared, and processes, as well as aiming to identify and promote good examples to speed up peer learning, based on publicly available information.

The Academy also conducts good governance advocacy programs such as leading the process of awarding the European Label of Governance Excellence (ELoGE) and School on Participatory Democracy, in collaboration with international organizations such as the Council of Europe.

The Academy not only promotes adoption of Integrated Reporting in the public sector and NGOs, alongside the private sector, but also ‘walks the talk’ and has been the first Turkish institution to adopt Integrated Reporting and a global pioneer among the NGOs by reporting its activities as an Integrated Report since its founding.

You have assumed numerous international leadership roles such as being elected as the Chairman of UN Global Compact National Networks and the Chairman of the Governance Committee of Business at OECD. What are the new emerging governance challenges and how can organizations prepare for them?

“Good governance is building a culture of trust and protecting the climate in which such a culture nourishes; regarding the other, as you regard yourself.”

While change and challenge are continuous phenomena and one would need to write a book on this subject to address it properly, I would like to list four important areas: (i) Artificial intelligence, (ii) Misinformation and disinformation, (iii) Changing our perspectives on sustainability from an adjunct activity and to incorporate it into our strategic and daily decisions, and (iv) Understanding the importance of transformational governance for sustainable development.

Artificial intelligence is a transformative force that has significant impacts on all aspects of life from the economy to politics, to culture, and social life. Patterns of life, work, and sharing relationships are undergoing radical changes, those who are unable to catch up with this revolution are left outside the system at an increased pace. This development presents the danger of an alienated two-tier society in contrast to the exciting prospect of efficient governance patterns based on the principles of democracy and equity.

Unless we can provide an equitable distribution of knowledge and means of communication among the people, we cannot lead humanity to a world free of discrimination, prejudice, and animosity. This requires not only a reform in what and how we teach our children, but also a rethinking of the global priorities to make education of the masses the top priority.

The spread of mis- and dis-information poses a fundamental threat to the free and fact-based exchange of information that underpins our democracies. Active transparency and accountability, provision of trusted information, and, once again, education are keys to addressing this issue.

A sustainable global economy combines long-term profitability with ethical behavior, social justice, and environmental care. When we look at the state of the world today – climate change, deteriorating water resources, plastic waste, income inequality, gender inequality, and corruption – it is evident that institutions need to assume responsibility for sustainable development and act.

For corporations to truly contribute to a sustainable future, we need to widen the lens through which we view sustainability. Sustainability requires decision-making processes incorporating all potential impacts of a company, incorporating the positive and negative externalities into its decision-making processes, and avoiding short-sightedness and selfishness. Referring to sustainability issues G(EES), prioritizing the Governance of sustainability (Economic, Environmental, and Social) impacts, is a more appropriate acronym than ESG.

Sustainable success requires adoption of transformational governance. Such an understanding of governance requires broadening our perspectives for decision making in four dimensions: time-frame (from short term to long term), place (from where we operate to all the places that our activities make a material impact), capitals (not only financial but also intellectual, manufactured, natural, human, and social and relationship capitals), and considering all material impacts not only to ourselves but also to our stakeholders (direct and indirect), as well as assuming responsibility to build such a culture of trust and protect the climate for its nourishment.

Trusted Magazine, April 24, 2024

Küresel Vatandaşlık için
Küresel Eğitim Seferberliği

Teknoloji gelişip, dünya küçüldükçe ve dünya nüfusu arttıkça belki hiçbir zaman göremeyeceğimiz insanlarla karşılıklı bağımlılığımız artıyor. Avrupa’daki yüksek aerosol kullanımı, Şili’de ozon tabakasının incelmesine ve kanserin artmasına yol açıyor. Brezilya’daki yağmur ormanlarının tahrip edilmesi, global ısınmaya ve bazı turizm cenneti adaların sular altında kalmalarına neden oluyor. İsviçre’deki bir teknolojik gelişme, Türkiye’de yaşam kalitesini etkiliyor. Amerika’da verilen 300 oy, Ortadoğu’daki barış sürecini etkiliyor.

Dolayısıyla, dünya vatandaşı olmanın hak ve sorumluluğunu kavrayan insanların sayısını artırmadan, birçok küresel sorunla başa çıkabilmek de güçleşecek. Oysa, dünyadaki eğitim sistemleri gençlere insan olmanın, dünya vatandaşı olmanın hak ve sorumluluklarını yeterince işlemiyor.

Atina’da demokrasi ilk kurulduğunda oy verme yetkisi sadece belli özelliklere sahip insanlara verilmişti. Toplum yaşamını etkileyen konular, oy hakkına sahip olanlar tarafından topluca karara bağlanırdı. Bu anlamıyla “katılımcı” olarak nitelenen demokrasi, giderek “temsili” demokrasiye dönüştü; çünkü hem herkese oy hakkı verilmesi, hem de nüfusun artmasıyla birlikte katılımcı sayısı da, kararların karmaşıklığı ve çeşitliliği de artmıştı. Giderek, İsviçre örneğindeki gibi istisnai durumlar dışında temsili demokrasi ağırlık kazandı.

Ancak, temsilci çıkarları ile toplumsal çıkarların zaman zaman örtüşmemesi, eğitim ve iletişim alanındaki atılımlarla bilinçlenen kitlelerin toplumsal kararlara katılım isteğinin artması ve teknolojik gelişmeler XXI. yüzyılda bu trendi tersine çeviriyor: yeni bir şekle bürünen katılımcı demokrasi ağırlık kazanıyor. Uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri toplumsal kararların alınmasında seçilmişlerle birlikte rol alıyor.

Bugün küresel konularla ilgili karar alma mekanizmalarına baktığımızda bu mekanizmaların ne kadar demokratik olduğunu belirlemek güç oluyor. Çünkü, karar alma birimi birey değil, ülke. Üstelik bazı ülkeler sadece nüfuslarının verdiği ağırlıkla değil, başka özellikleriyle de ağırlık kazanıyorlar.

Örneğin, sınırlı sayıdaki ABD vatandaşının oyu (Ermeni asıllı olanlar) 70 milyonluk Türkiye’yi etkileyebiliyor. Yunanistan’ın AB içindeki konumu ile elde edebildiği ağırlık, Çin’in etkinliğinin üstüne çıkabiliyor.

Bu dengesizlikler belli bir zaman içinde her insanın bir oy hakkı ile temsil edilmesi yönünde değişebilir.

Ancak, bilgi düzeyi yetersiz ve/veya yönlendirilmiş bilgilerle yüklenmiş insanların birer oy hakkı ile katılımı, küresel konulardaki kararların ne kadar sağlıklı olacağı konusunu açıkta bırakıyor. Acaba, demokrasinin ilk aşamalarında Atina’da olduğu gibi oy hakkı belli bilgi düzeyine sahip olanlara mı verilmeli?

Bence, günümüzde oy hakkını sınırlamak, veya belli bir ülkenin vatandaşlarına daha yüksek söz hakkı vermek, insan hakları açısından savunulması güç olgulardır.

Dolayısıyla, her dünya vatandaşının daha iyi eğitilmesi küresel bir öncelik haline gelmelidir.

Çünkü, gelişen teknolojilerle gün geçtikçe küçülen bir dünyada öne çıkan ‘Dünya Vatandaşlığı’ kavramı her birimize kişisel ve toplumsal sorumluluklar yüklüyor.

Küresel dengenin sürdürülebilmesi için çevremizdekilerin sorunlarına ilgi duyma ve onlara yardım etme sorumluluğunun tüm insanlar tarafından benimsenmesi gerekli. Bu sorumluluğu yerine getirmezsek dünyanın geleceğini tehlikeye attığımızı iyi anlamalıyız.

Son yirmi senede gelişmiş ülkelerle fakir ülkeler arasındaki gelir dağılımı uçurumu, ülkelerin kendi içindeki gelir dağılımlarından daha çok bozuldu. Küçülen dünyada çevremizdekilerin sorunlarının bizim de sorunlarımız olacağı bilinci maalesef yeterince oluşmadı.

Üstelik, dünyadaki eğitim sistemlerine baktığımızda bunların ulusal nitelikte olduğunu ve özellikle de milliyetçiliği vurguladığını görüyoruz. Oysa, Einstein’ın da dediği gibi “Milliyetçilik bir çocukluk hastalığıdır. İnsanlığın suçiçeğidir milliyetçilik.”

Bu nedenle, sağlıklı küresel karar alma mekanizmalarının aynı zamanda adil olmasını sağlamak için okul müfredatlarının ‘Dünya Vatandaşı’ yetiştirecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyor.

Küresel barış için, insan haklarının herkesçe yaşanabilmesi için, küresel demokrasi için, hoşgörünün ve insanların karşılıklı bağımlılığının öğretildiği bir müfredata ihtiyaç var.

Bu konudaki küresel bir girişimin öncüsü, hoşgörü kültürünün anavatanı Türkiye olamaz mı?

Modern Çağın Rönesans Düşünürü ve Lideri

Yaşanılacak, Öğrenilecek ve Yenilikçilik Üretilecek Ülke

İnsanların ilgisini çekmek için artık menşei ülkeyle bağlantılı “zihin payına” da ihtiyaç var. Ülkelerin marka değerleri, pazara sundukları tüm ürünlerde bu zihin payıyla etkileşim içine girdiğinden ülke markası önemli.

GÖRÜŞ – Dr. Yılmaz Argüden, uzun süredir önerdiği şekilde ülke adımızın her dilde, her türlü faaliyet ve yazışmalarda “Türkiye” olarak kullanılmasına ve “Türkiye” markasına ilişkin alınan kararı AA Analiz Masası için değerlendirdi.

***

Bilgi ve iletişim teknolojileri hızlı şekilde gelişiyor ve yayılıyor. Buna bağlı olarak bilgi bombardımanına maruz kalan insanlarda seçici bir algılama oluşuyor. Piyasada her türlü ürün, kendi kategorisinin dışında da birçok ürünle rekabet ediyor. Bu rekabetin nedeni yalnızca pazar payını artırmak değil. Zira artık “zihin payı” da önem arz ediyor. İnsanların ilgisini çekmek için artık menşei ülkeyle bağlantılı “zihin payına” da ihtiyaç var. Ülkelerin pazara sundukları ürünlerde marka değeri kadar zihin değeri de etkili. Tam da bu sebeple ülke markası kritik önemi haiz.

Türkiye’nin ekonomik büyüme hızı ihracatından daha hızlı artıyor. Dolayısıyla Türkiye ekonomisinin küresel ekonomideki payı ve rolü de artıyor. Ancak ihracatımızın yarattığı katma değer aynı oranda yükselmiyor. Ülkelerin marka değeri, uluslararası pazardaki değerini de etkileyebiliyor. Bu da refah düzeyinin artmasına yardımcı oluyor.

Markayı yalnızca bir sözcük veya bir tanıtım konusu olarak değil, stratejinin de bir parçası olarak görmek gerek. Hangi hedefe ulaşmak istiyorsak, o kapsamda tanıtımı, markalaşmayı, konumlandırmayı düşünmek gerekiyor. Türkiye’nin marka olarak konumlandırılması için kavramsal bir yaklaşıma ihtiyacı var. 

Marka değerinin önemi

Ülkelerin marka değeri, insanların ürüne olan taleplerini de etkiliyor. Yüksek marka değeri olan ülkelerin ihracatlarından elde ettikleri katma değer de yüksek oluyor. Örneğin mühendislik ürünlerinde Almanya akla geliyor. Teknolojik ürünlerde Amerikan markaları üne çıkıyor. Japonya, Kore gibi ülkeler de bu konuda önemli atılımlar gerçekleştiriyor. Ucuz mal dediğimiz zaman Çin devreye giriyor… Dolayısıyla her ülkenin mallarının dünya pazarında farklı algılandığını söylemek mümkün. İşte bu algılar ülkelerin ekonomilerini de etkiliyor. Bu nedenle, dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bir ürünün hangi ülkeye ait olduğunun bir manası var. Türkiye’nin marka değeri daha yüksek olup, sattığı ürünlerin fiyatını yüzde beş oranında bile artırabilse, her yıl 10 milyar dolarlık katma değer yaratabilir. Bu nedenle, Türkiye’nin marka değeri, hem ihracatın hem de refah düzeyinin artırmasında önemli bir araçtır.

Türkiye ekonomisinin küresel ekonomideki payı ve rolü de artıyor. Ancak ihracatımızın yarattığı katma değer aynı oranda yükselmiyor. Ülkelerin marka değeri, uluslararası pazardaki değerini de etkileyebiliyor. Bu da refah düzeyinin artmasına yardımcı oluyor.

Yurt dışındaki Türkiye algısının gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğu görülüyor. Türkiye’ye ilk kez gelen insanların yüzde 95’inden fazlasının mutlu bir şekilde ülkeden ayrılması bunun en önemli göstergesi. Bu da insanların gelmeden önceki beklentileriyle burada gördükleri arasında ciddi farklılıklar olduğu anlamına geliyor. Demek ki Türkiye iyi tanıtılan bir ülke değil. Dünya kamuoyunda Türk şirketleri, Türk ürünleri veya Türkiye’de sunulan hizmetler hakkında heyecan uyandıran bir algı yok. Gerçeğin çok gerisinde kalan bir algı söz konusu…

Sözler düşünceleri, düşünceler duyguları ve davranışları etkiler. Marka değeri yalnızca ilgili sözcüğün çağrıştırdığı algılarla oluşmuyorsa da dünyada en çok konuşulan ikinci dil İngilizcedeki “Turkey” ifadesinin olumsuz algısının ülke markamıza yansımasının önlenmesi mühimdi. Bu kapsamda, marka algısının geliştirilmesi adına ülkemizin tanıtımında ve uluslararası arenada yalnızca “Türkiye” kullanılmasına ilişkin 4 Aralık 2021 tarihli ve 31679 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi önemli bir ilk adım oldu.

Öte yandan bu kullanımın her yerde tutarlı şekilde hayata geçirilmesi için ciddi bir çaba gerektiğini unutmamalıyız. Örneğin, İstanbul Türklerin hakimiyetine geçmesine rağmen uluslararası camiada “Constantine’in Şehri” anlamına gelen “Constantinople” şeklinde kullanılıyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise şehrin adını İstanbul olarak değiştirdi ve 28 Mart 1930’dan itibaren “İstanbul” ismiyle gelmeyen mektupların kabul edilmeyeceğini net bir şekilde bildirerek şehrin isminin “İstanbul” şeklinde kullanılmasını sağladı. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde sadece “Made in Türkiye” kullanımında değil, tüm resmi kurumların iletişimlerinde tüm resmi kurumların İngilizce iletişimlerinde ‘Republic of Türkiye’ ve her dilde ülke adımızın ‘Türkiye’ olarak kullanılmasının vurgulanması önem taşıyor.

Türkiye’nin marka değeri daha yüksek olup, sattığı ürünlerin fiyatını yüzde beş oranında bile artırabilse, her yıl 10 milyar dolarlık katma değer yaratabilir. Bu nedenle, Türkiye’nin marka değeri, hem ihracatın hem de refah düzeyinin artırmasında önemli bir araçtır.

Kavramsal çerçeve nasıl olmalı?

Markayı yalnızca bir sözcük veya bir tanıtım konusu olarak değil, stratejinin de bir parçası olarak görmek gerek. Hangi hedefe ulaşmak istiyorsak, o kapsamda tanıtımı, markalaşmayı, konumlandırmayı düşünmek gerekiyor. Türkiye’nin marka olarak konumlandırılması için kavramsal bir yaklaşıma ihtiyacı var. Bu kavramsal yaklaşımı geliştirirken birtakım ilkelere dikkat etmek gerekiyor. Öncelikle Hazreti Mevlana’nın söylediği gibi “Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol”. Yani gerçekte olmayan bir kimliği Türkiye’nin üzerine giydirmeye çalışırsak başarılı olamayız. Öyleyse Türkiye markasını gerçekten var olan değerlerin üzerine inşa etmeliyiz. Ardından; Türkiye gerçekten çok yönlü bir ülke. Türkiye’nin her yönünü tanıtmak mümkün değil. Bunlar arasında seçim yapıp odaklanmak gerekiyor. Bu seçimi yaparken de Türkiye için katma değer yaratma potansiyeline sahip olanları öncelemeliyiz. Son olarak ise, seçtiğimiz yönlerin Türkiye’yi diğer ülkelerden kolaylıkla ayrıştırabilecek özelliklere sahip olmasının gerekliliği. Henüz başkaları tarafından sahiplenilmemiş bir konu seçilmeli. Örneğin, Türkiye’yi, özellikle de dünyanın önde gelen insanları için yaşanılacak, öğrenilecek ve “yenilikçilik” üretilecek bir ülke olarak konumlandırabiliriz. Bu kapsamda dünyada gelişmekte olan en önemli 20 teknolojiyi belirleyebiliriz. Bu teknolojilerde öne çıkan 100 kişiyi belirledikten sonra, bunlar arasından yaklaşık on kişinin her yıl en az altı ayı Türkiye’de geçirmeleri için bir altyapı oluşturabiliriz. Bu on kişinin Türkiye’de kalması hem Türkiye’nin marka değeri açısından hem de yüksek katma değer potansiyeli olan teknolojilerde bilgi birikiminin artması açısından büyük bir aşama kaydetmemize yardımcı olur.

Böyle bir konumlandırmanın Türkiye için nasıl bir fayda sağlayacağına gelirsek, birincisi nitelikli insanları herkes takip ettiği için, bu insanlar, “Türkiye yaratıcı bir ülkedir” imajının oluşmasına katkı sağlamış olur.

İkincisi yenilikçi beyinlerin etrafında yetişecek gençlerimizin yüksek katma değer yaratma potansiyeli olan konularda yetişmelerini sağlamış oluruz.

Üçüncüsü, iş dünyamızın hep birlikte aynı konulara yatırım yapmaları yerine yatırımlarını bu farklı alanlardaki bilgi birikimine dayalı yenilikçi konulara yönlendirerek daha yüksek katma değerli yatırımların önünü açmış oluruz. 

Dördüncüsü, Türkiye yaşanılacak bir ülke olarak ön plana çıkar. Türkiye iklim açısından, kültürel zenginlik açısından ve genç nüfusunun yüksek olması nedeniyle eğlence sektörü açılarından yaşanmak için çok uygun bir yer.

Beşincisi, Türkiye’nin hoşgörü kültürü dünyaya örnek olur. Birçok insan farklı bir ülkeye gittiği zaman kendisini yabancı hisseder. Türkiye’de ise böyle bir durum yok. Örneğin, Hintlilere “Bazı Avrupa ülkelerine çalışmaya gider misin?” diye sorduklarında olumsuz yanıt veriyorlar. Çünkü orada kendilerini yabancı hissediyorlar. Oysa Türkiye asırlardır başkalarına kucağını açan bir ülke. Örneğin, 500 yıl önce İspanya’dan kaçmak zorunda kalan Yahudiler veya İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’dan kaçanlar Türkiye’ye rahatça yerleşme imkânı buldular.

Altıncısı, Türkiye keyifle yaşanacak bir ülke olarak algılanır. Eğlence açısından baktığımız zaman, 2000’li yılların başlarında 20’li, 30’lu yaşlardaki Avrupalı gençler doğum günlerini kutlamak için veya hafta sonlarını Türkiye’de geçirmek için Türkiye’ye geliyorlar. Bu nedenle Türkiye “yaşanılacak bir yer” şeklinde konumlandırılabilir.

Yedincisi, Türkiye eğitim açısından da çok verimli bir coğrafya. Dinlerin, kültürlerin, çok farklı insanların iç içe yaşaması, coğrafi ve ekolojik zenginliği açısından Türkiye’nin araştırılacak ve öğrenilecek çok yönü var. Bunun için kaynak ayırmak gerekiyor. Bu konuları ön plana çıkaracak yaklaşımlar sergileyip, projeler geliştirmemiz gerekiyor.

Özetle, “yaşanılacak”, “öğrenilecek” ve “yenilikçilik” üretilecek bir ülke olarak Türkiye markasının dünya çapında bilinirliği ne kadar çok artarsa, ihracat, refah düzeyi ve rekabetimizde o kadar artacak. Bu noktada, ülke isminin her dilde “Türkiye” olarak kullanılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çok önemli bir adım olmakla birlikte daha yürünecek yolumuz uzun.  Sıra kaliteli ve katma değerli ürün ve hizmetleri geliştirecek yenilikçilik kültürünün geliştirilmesi, bilimsel gelişmenin desteklenmesi ve kurumlarına güven duyulan bir ülke konusundaki adımları hızlandırmakta…

***

[Dr. Yılmaz Argüden ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı ve Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanıdır]

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

14 Aralık 2021

Boğaziçi Spor Elçisi’nden Olimpiyat Kazandıracak Öneri

‘Boğaziçi Spor Elçisi’ Ödülünü kazanan Dr. Yılmaz Argüden “Türkiye’nin ‘Olimpiyatlar birleştirir’ teması ile Filistin, İsrail, Suudi Arabistan ve İtalya iş birliği ile aday olması olimpiyatları Türkiye’ye kazandırır” dedi.

Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu tarafından 20 Aralık 2021’de 11’incisi düzenlenen Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri töreninde Dr. Yılmaz Argüden, “Boğaziçi Spor Elçisi” ödülünü kazandı.

Dr. Yılmaz Argüden, yaptığı teşekkür konuşmasında ‘Olimpiyatlar birleştirir’ vurgusu yaparak, “Türkiye’nin Filistin, İsrail, Suudi Arabistan ve İtalya iş birliği ile olimpiyatlara aday olması, olimpiyatları Türkiye’ye kazandırır.” önerisinde bulundu.

Dr. Argüden, Boğaziçi Albert Long Hall’de gerçekleştirilen törendeki konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sporun birleştirici gücünü kullanarak dünya barışına katkı sağlayacak bir iş birliğinin geliştirilmesine öncülük yapmak Türkiye’ye olimpiyatları kazandırır. Türkiye’nin daha önce beş kez aday olmasına rağmen bugüne kadar hiçbir Müslüman ülkede olimpiyat düzenlenmedi. Üç evrensel imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul’dan, Göbeklitepe’ye ve Efes’e, Truva’dan Noel Baba’nın doğum yeri Demre’ye kadar dinler tarihi açısından önemli noktalara ev sahipliği yapan Türkiye’nin, Kudüs’ü kapsayan Filistin ve İsrail, Mekke ve Medine’yi barındıran Suudi Arabistan ve Vatikan’ı barındıran İtalya ile birlikte ortaklaşa olimpiyat düzenlemeye öncülük yapması sporun birleştirici gücünü kullanarak insanlık ve ülkemiz açısından önemli kazanımlar elde edilmesine yardımcı olabilir. İnsanlığın ortak sorunlarını çözebilmek üzere farklı din ve kültürlerin iş birliğine öncülük yapmak, Türkiye’nin Mevlâna – Yunus Emre’den gelen kültürüyle hoşgörülü, barışçı ve misafirperver bir ülke olarak tanınmasına yardımcı olur. Ülke adımızın her dilde ve ortamda ‘Türkiye’ olarak kullanılması konusundaki 4 Aralık 2021 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin uygulanmasına da destek olur. Olimpiyat oyunlarını düzenleyebilmek ülke marka değerinin, kültür turizminin ve birlikte çalışılacak ülkelerle olan ilişkilerimizin gelişmesine destek olur. Ayrıca, olimpiyatlar için gerekli yatırımların paylaşılması da ekonomik açıdan fayda sağlar. Napolyon’un ‘Dünya tek bir ülke olsa başkenti İstanbul olurdu’ sözü doğrultusunda kıtaları birleştiren bu sihirli kentin değerini artırır. Liyakate dayalı kapsayıcı kültürü ile sadece akademik açıdan değil, sosyal, sanat ve spor alanındaki faaliyetleriyle de lider bir kurumu olan Boğaziçi Üniversitesi’nin bu fikri dünya spor camiasının gündemine taşımak için en doğru platform olduğunu düşünüyorum. Öğrenciliğim döneminde düzenlediğimiz ilk uluslararası Spor Festivali’nin 41. yıldönümünde verdiğiniz bu Ödülü almaktan onur duyuyor ve teşekkürlerimi sunuyorum.”

Dr. Yılmaz Argüden Hakkında

Dr. Argüden Boğaziçi Üniversitesi’nde Spor Kurulu Başkanı olduğu dönemde (1979–80) ilk Uluslararası Spor Bayramı (SportsFest) organizasyonunu gerçekleştirdi. İki sene üst üste Türkiye Şampiyonluğunu kazanan Boğaziçi Üniversitesi Basketbol Takımı’nda oyun kurucu pozisyonunda oynadı (1977 & 1978). Boğaziçi Üniversitesi’ni hem birincilikle tamamlayarak hem de öğrenci liderliği için Rektör Ödülü alarak mezun olan ilk ve tek öğrenci oldu. Stratejik Analizler konusundaki doktorasını Rand Graduate School’dan ‘Üstün Başarı Ödülü’ ile aldı.

Dünyada en iyi tanınan Türk danışmanlık firması ARGE Danışmanlık ve Argüden Yönetişim Akademisi’nin kurucusu olan Dr. Argüden farklı ülkelerde 70’i aşkın şirketin yönetim kurullarında yer aldı. Erdemir ve Rothschild&Co Yatırım Bankası Türkiye ofisinin Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Basketbol Federasyonu Asbaşkanı olarak görev üstlendi. BÜMED Başkanlığı döneminde BURC tesislerinin yatırımı gerçekleştirildi. KalDer Başkanlığı döneminde Ulusal Kalite Hareketini başlattı. Dünyanın en yaygın sürdürülebilirlik platformu olan UN Global Compact Ulusal Ağlar Dünya Başkanı seçilerek Yönetim Kurulu’nda da görev üstlendi. Dr. Argüden, IFC Kurumsal Yönetişim Danışma Kurulu üyesi ve Business at OECD Yönetişim Komitesi Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Eğitim hayatı boyunca Fulbright, TÜBİTAK, NATO, Eisenhower gibi burslar ve kariyeri boyunca Stratejik Liderlik, Üstün Vatandaşlık gibi çeşitli ödüller kazanan Dr. Argüden Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından Geleceğin 100 Global Lideri arasına seçildi.

21 Aralık 2021

2021 Boğaziçi Üniversitesi Spor Ödülleri sahiplerini buldu

Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu tarafından bu sene on birincisi gerçekleştirilen Spor Ödülleri, 20 Aralık 2021’de sahiplerini buldu. Her sene Türkiye’deki en başarılı sporcu ve spor insanlarının Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin oylarıyla belirlendiği Spor Ödülleri’nde “Yılın En İyi Takımı” Anadolu Efes olurken, “En İyi Voleybol Oyuncusu” ödülünü milli voleybolcu Eda Erdem, “En İyi Basketbol Oyuncusu” ödülünü Alperen Şengün, “En iyi Bireysel Sporcu” ödülünü Olimpiyat Şampiyonu Mete Gazoz ve “Boğaziçi Spor Elçisi” ödülünü ise Dr. Yılmaz Argüden aldı.

Önemli sporcular, spor yöneticileri, antrenörler ve federasyon yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşen törende, 10 ayrı kategoride ödül alanlar şöyle sıralandı:

  • En İyi Takım: Anadolu Efes
  • En İyi Voleybol Oyuncusu: Eda Erdem
  • En İyi Basketbol Oyuncusu: Alperen Şengün
  • En İyi Bireysel Sporcu: Mete Gazoz
  • En İyi Çıkış Yapan Sporcu: Ersin Destanoğlu
  • En İyi Çıkış Yapan Takım: Nesibe Aydın GSK
  • En İyi Antrenör: Göktuğ Ergin
  • En İyi Spor Yorumcusu: Serhan Acar
  • En İyi Spor Programı: Amerikan Mutfak
  • En İyi Yönetici: Birol Aydın

Ayrıca, Boğaziçi Spor Elçisi Ödülü’nü 1980 yılındaki ilk uluslararası SportsFest’i düzenleyen Spor Kurulu’nun da başkanlığını yapmış olan Dr. Yılmaz Argüden aldı.

Can Üner Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü eski milli basketbolcu Nevriye Yılmaz, Özel Başarı Ödülü’nü ise motosiklet yarışçısı Toprak Razgatlıoğlu aldı.

Her sene Spor Ödülleri’nde medyada hak ettiği yeri edinememiş ama göz ardı edilemeyecek başarılar kazanmış amatör ve profesyonel sporculara verilen Sportsmanship Brotherhood (Sporcu Kardeşliği) ödüllerini kazananlar ise şöyleydi:

  • Ayşegül Pehlivanlar
  • Kadın Voleybol Milli Takımı
  • Merve Akpınar
  • Sevilay Öztürk
  • Ahmet Önder
  • Koral Berkin Kutlu
  • İşitme Engelliler Kadın Voleybol Milli Takımı
  • Ampute Erkek Futbol Milli Takımı
  • Abdullah ve Ali Öztürk
  • Kadın Golbol Milli Takımı

25 Aralık 2021

Ulusal Kalite Hareketi
Türkiye’ye Kalite Getiriyor

Bay Strateji
Kalitede Çıtayı Yükseltti

ARGE Danışmanlık
İzler

Küçük Şirket
Küresel Etki

ARGE Danışmanlık 25. Yılında Sorumlu Liderlik Diyor

Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirket ile 1000’den fazla yönetim danışmanlığı projesi gerçekleştiren ARGE Danışmanlık 25. yılını kutluyor.

ARGE Danışmanlık 25. yılını 26 Eylül 2016 Pazartesi günü Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da kutluyor.

İş dünyasının duayen isimlerinden Can Kıraç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan ve TIRSAN ve UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu gibi önemli isimler konuşmacı olarak katılacak.

Ayrıca, 25. yıl buluşmasında ARGE Kurucu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in moderatörlüğünde iş dünyasının isimleriyle söyleşi düzenlenecek. Söyleşiye Royal Dutch/Shell Grubu Başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi Eş Başkanlığı ve Global Compact Vakfı Başkanlığı gibi küresel deneyimlere sahip ünlü İngiliz iş adamı Sir Mark Moody Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King katılacak.

ARGE OrtaklarHakan Kilitçioğlu, Pınar Ilgaz, Dr. Argüden, Aylin Tuncer, Dr. Erkin Erimez ve Burak Erşahin

Hürriyet, 26.09.2016

Çeyrek asrı geride bırakan Türk yönetim danışmanlığı şirketi, 26 Eylül günü dünyadan ve Türkiye’den önemli isimlerin katılımıyla Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da 25. Yılını kutladı.

Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirket ile 1000’den fazla yönetim danışmanlığı projesi gerçekleştiren ARGE Danışmanlık 25. yılını kutladı. Yönetişim ve sorumlu liderlik konularında önemli mesajların verildiği 25. Yıl buluşmasında Can Kıraç, Tuncay Özilhan, Çetin Nuhoğlu, Sir Mark Moody Stuart ve Mervyn E. King gibi önemli isimler yer aldı.

Dünyada en iyi tanınan Türk danışmanlık şirketi ARGE Danışmanlık, 25. Yılına girdi.

Buluşmada, iş dünyasının duayen ismi Can Kıraç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Tırsan ve UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu, Royal Dutch/Shell Grubu Başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi Eş Başkanlığı ve Global Compact Vakfı Başkanlığı gibi küresel deneyimlere sahip ünlü İngiliz iş adamı Sir Mark Moody Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Uluslararası Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King konuşmalarıyla önemli mesajlar verdi.

KonusmacilarÇetin Nuhoğlu, Tuncay Özilhan, Mervyn E. King, Dr. Argüden, Can Kıraç ve Sir Mark Moody Stuart

Yaşama kalite katmak

Günün açılış konuşmasını yapan ARGE Danışmanlık Kurucu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, “Yaşam kalitesi ancak yönetim kalitesini artırarak geliştirilebilir. Bu nedenle, strateji: doğru işi yapmak, kalite: işi doğru yapmak, kurumsallaşma: başarıyı sürdürülebilir kılmak ve iyi yönetişim: yönetim kalitesini geliştirecek iklim ve güven ortamı oluşturmak kritik önemdedir.” dedi.

Açılış konuşmasının ardından Can Kıraç, “Dr. Argüden Koç topluluğuna nice katkısının yanında Koç topluluğunun anayasasını belirleyerek Vehbi Koç’un imzasıyla yayımlanmasını sağlamıştır. Dr. Argüden geliştirdiği fikirlerle öncülük yapan bir isim. Aziz dostum Dr. Argüden’e en içten sevgilerimle teşekkür ediyorum diyerek sözü Tuncay Özilhan’a bıraktı. Tuncay Özilhan, ‘ARGE Danışmanlık’la uzun yıllar çeşitli projelerde birlikte çalıştık. İş dünyasının her zaman vizyoner ve dünyayı yakından takip eden uzmanların fikirlerine ihtiyacı var. Strateji, kalite ve kurumsallaşma alanlarında ARGE daima Anadolu Grubu’na değer kattı. 25 senelik bir faaliyet süresi istikrarın ve başarının eseridir. “Yaşama kalite katmak” misyonuyla ARGE’nin ulusal ve uluslararası alandaki başarılarını çok iyi biliyoruz ve çok değer veriyoruz. Bugün küresel literatüre geçmiş birçok başarıya imza atan ARGE’yi tebrik ediyor, nice 25 yıllar diliyorum” dedi.

İsabetli öngörüleriyle ve vizyonerliğiyle yol gösteren Dr. Argüden’e teşekkürlerini sunan Çetin Nuhoğlu, kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi’ne destek olmayı bir görev olarak bildiğini belirtti.

‘Dünyaya ne katabiliriz’

Dr. Argüden moderatörlüğünde, Sir Mark Moody Stuart ve Mervyn E. King ile yapılan söyleşide, liderlik anlayışı masaya yatırılarak, tüm paydaşları içeren sorumlu liderlik anlayışı ve ‘Dünyaya ne katabiliriz’ düşüncesini içselleştiren bir vizyona yönelmenin önemi vurgulandı. Dr. Argüden panelin kapanışında, ülke içinde yaşam kalitesinin yükselmesi için tüm kurumlarda iyi yönetişim yapılmasını ve Türkiye’nin yurt dışındaki algı yönetimi için ise yapılan tüm iletişimde ‘Republic of Türkiye’ söyleminin kullanılmasını önerdi.

Haberler.com, 27.09.2016

Yıl 2002: AK Parti bunları yapacak mı?

Strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında 400’ü aşkın şirketle binden fazla yönetim danışmanlığı projesi gerçekleştiren ARGE Danışmanlık’ın Kurucu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in, 25’inci yıl kutlama mekânı olarak Boğaziçi Üniversitesi’ni (BÜ) seçmesi, 2002 yılında yaptığı şu saptamayla ilintili olabilir:

“2020 yılında entelektüel sermaye, finansal sermayeden çok önemli olacak.”

Dr. Argüden için Harvard Business School Dekanı Nitin Nohria’nın gönderdiği kutlama mesajında kullandığı “Modern çağın Rönesans düşünürü” ifadesi, salondakileri konferans boyunca peşinden sürükledi.

KÜRESEL LİDERLER KATILDI

Koç Holding’in emekli CEO’larından Can Kıraç, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı ve Anadolu Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Tırsan ve UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanı Çetin Nuhoğlu, Royal Dutch/Shell Group başkanlığı, Yenilenebilir Enerji G8 Zirvesi eşbaşkanlığı ve Global Compact Vakfı başkanlığı gibi küresel deneyimlere sahip İngiliz işadamı Sir Mark Moody- Stuart ve eski Güney Afrika Anayasa Mahkemesi Yargıcı ve Uluslararası Entegre Raporlama Yönetim Kurulu Başkanı Mervyn E. King’in konuşmalarıyla katkı sağladığı buluşmada, “Geleceği tasarlayanlar mı, geleceği öngörüyor” sorusu sorulmadı ama bence tam da yeriydi.

BÜ’de kurulan “Argüden Yönetişim Akademisi”ne 1.5 milyon dolar bağış da yapan Nuhoğlu kürsüye çıktığında, Argüden’in bugüne kadar kaleme aldığı yazılarından kesitler aktardı.

Argüden AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerinden yalnızca 6 gün sonra kaleme aldığı bir yazısında şu soruyu soruyor:

“AK Parti bunları yapacak mı?”

Yeni hükümetin başarılı olmasını, şu 3 kritere bağlıyor: “Bir, atamaları yeteneklere göre yapmak; iki, ülkenin uluslararası konumunu güçlendirmek; üç, kaynakları verimli, etkin ve şeffaflık ilkesine göre kullanmak.”

Hâlâ en büyük sorunlarımızın kaynağı bu 3 noktada düğümleniyor ve biz bu soruları güncel kabul edebiliriz….

YOLSUZLUKLA MÜCADELE İLKESİ NASIL GİRDİ?

Kutlamada, Argüden moderatörlüğünde, Sir Moody-Stuart ve King ile düzenlenen mini bir panel de yer aldı.

1998-2001 yılları arasında Dutch/Shell Grubu’nun başkanlığını yapan, 2005 yılına kadar da yönetimde yer alan Sir Moody- Stuart’ın verdiği örnek, kapitalist düzende hazmı en zor mönünün “yolsuzlukla mücadele” olduğunu ortaya koyuyor.

Sir Moody-Stuart, 2003 yılında, BM Global Compact Danışma Kurulu’na davet edildiğinde yaşadıklarını anlatıyor:

“Raporlamalara yolsuzlukla mücadele performansının girmesini şart koştum. Zor ikna oldular. ‘Asla 11’inci ilke olamayacak’ diye taahhüt ettiler. Yolsuzlukla mücadele olmadan başarı mümkün değil.”

Yönetim kurulunda Argüden’in de yer aldığı ve 2000 yılında imzaya açılan BM Global Compact’a, böylelikle 10’uncu madde olarak giren “Yolsuzlukla Mücadele” başlığına; “İş dünyası rüşvet ve haraç dahil her türlü yolsuzlukla savaşmalı” cümlesi girebiliyor.

Hatırlayalım: Türkiye’nin 2015 yılındaki G20 dönem başkanlığında oluşturulan B20 (İş Dünyası-20) açılım grubunda, tartışmalı bir süreçten sonra “Yolsuzlukla Mücadele Grubu başkanı” belirlenebilmişti.

145 ülkede, 12 bin kurum, şirket ve STK’nın imzaladığı BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’nde, Türkiye’den 300 imzacı yer alıyor.

Argüden, Türkiye’de toplam sayının azlığına karşılık en büyük 20 şirketten 15’inin imzacılar arasında olmasıyla teselli buluyor.

TURKEY YERİNE TÜRKİYE

Panelin kapanışında, yurtdışı ülke tanıtımlarında İngilizce karşılığı hindi olan “Turkey” kelimesi yerine, “Republic of Türkiye” söyleminin kullanılmasını öneren Argüden, davetlilerin toplantının yapıldığı BÜ Albert Long Hall salonundan, şu 3 fikirle çıkmalarını istedi:

1- Kurumlara duyulan güvenin artması için iyi yönetişim ilkelerinin yerleşmesinin takipçisi olmalıyız. Bunun için lobi yapmalıyız.

2- Sorumlu liderlik, çevreyi, paydaşları, toplumu etkileme gücüdür. Çevrelerini düşünenler ancak o çevrede yaşayabilirler.

3- Dünyaya ne katkı sağlıyoruz sorusunu sormalıyız.

Argüden, UN Global Compact’ı imzalayan ilk Türk şirketi ARGE’nin yanı sıra, 50’yi aşkın şirketin yönetim kurulunda yer alıyor, dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Rothschild’ın, Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürütüyor.

Bu tavsiyeleri verirken, bir bildiği vardır!

Serpil Yılmaz, Haber Türk, 30.09.2016

ARGE Danışmanlık’tan
Sürdürülebilir Başarı Modeli

Sürdürülebilir Başarı Modeli©, ARGE’nin sahip olduğu deneyim ve bakış açısı ile kuruluşunun 30. yılında geliştirildi. Model, entegre düşünce (stratejik ve sorumlu liderlik), EFQM 2020 Modeli (Kurum bütününde sürekli gelişme kültürü ile etkin uygulamaların yaygınlaştırılması) ve (paydaşların güvenini kazanmak ve yönetişim kalitesini iyileştirmek için) değer raporlaması / entegre raporlama yaklaşımlarından esinlenmiştir.

Kitabı pdf olarak indirmek için tıklayın.

ARGE, Türkiye’de En İyi Bilinen
3 Danışmanlık Firmasından Biri

Sosyal Sorumlulukta
Avrupa’ya Örnek

UN Global Compact
İlk İmzacı: ARGE Danışmanlık

Dünyada yüzlerce şirket ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalanan “Küresel İlkeler Sözleşmesi”’ni imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık oldu.

22 Eylül 2005- Türkiye’de yönetim kalitesini ve sivil toplum kuruluşlarını geliştirme konusundaki öncü çalışmalarıyla tanınan ARGE Danışmanlık, 2002 yılında Avrupa Parlamentosu’ndaki Gençlik Zirvesinde kurumsal sosyal sorumluluk konusunda Avrupa’ya örnek en iyi üç şirket arasında değerlendirilmişti. ARGE Danışmanlık, Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan “Sorumlu Girişimcilik” (Responsible Entrepreneurship) kitabında da yer alan tek Türk şirketi oldu. ARGE’nin, kurumsal sosyal sorumluluk konusundaki çalışmaları birçok üniversitede vaka çalışması olarak işleniyor (Boğaziçi Üniversitesi tarafından hazırlanan çalışma European Case Clearing House tarafından dünya üniversitelerine sunuluyor.)

Türkiye’de en iyi tanınan yönetim danışmanlığı firmaları arasında yer alan ARGE Danışmanlık, şirket politikası olarak çalışanlarının haftada bir günlerini gönüllü olarak topluma yararlı faaliyetlere ayırmalarını teşvik ediyor. ARGE çalışanlarının KalDer’in Ulusal Kalite Hareketi’ni başlatmasına ve Sivil Toplum Örgütleri için ayrı bir ödül kategorisi oluşturmasına, Boğaziçi Üniversitesi’nin STK Yönetici Eğitim Sertifika Programı oluşturmasına ve Özel Sektör Gönüllüler Derneği’nin toplumda gönüllüğü teşvik edecek çalışmalarına katkıları oldu. TESEV’in kurumsal sosyal sorumluluk konusundaki çalışmalarına da katkıda bulunan ARGE Danışmanlık’ın, bu konuda yayınladığı bir de kitap var.

Kurumları geleceğe hazırlama misyonuyla çalışan ARGE Danışmanlık, strateji, iş mükemmelliği ve kurumsallaşma konularında hizmet veriyor ve Balanced Scorecard, Değer Yönetimi, İtibar Yönetimi, Değişim Yönetimi, Entelektüel Sermaye gibi öncü yönetim kavramlarının ülkemizde uygulanmasına destek veriyor.

1999 yılı Dünya Ekonomik Forumu’nda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimiyle başlatılan “Küresel İlkeler Sözleşmesi” dünyada yüzlerce şirket ve sivil toplum kuruluşu tarafından imzalandı. Küresel İlkeler Sözleşmesi (Global Compact) yasal yaptırımı olmayan gönüllü bir uygulama. Uygulama, insan hakları, çalışan hakları, çevre ve yolsuzluk gibi konular çerçevesinde 10 temel prensip etrafında şekillenen bir yol haritasıdır. Bu sözleşmeye katılım şirketlere bir çok kazanç sağlıyor:

– Sürdürülebilir büyüme, kurumsal sosyal sorumluluk gibi konularda öncü bir konum kazanmak,
– Kritik durumlarda risk yönetimi için yol gösterici bir dizi ilkeye sahip olmak,
– Birleşmiş Milletlerin küresel hedeflerine katılarak hükümet, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasında güçlerin birleşmesiyle toplumsal sorunlara çözüm üretebilmek,
– Kurumsal marka değerini yükseltmek,
– Çalışanların verimliliğini ve motivasyonunu artırmak,
– Küresel işbirliklerine kolay uyum sağlamak,
– Özel fonlara ulaşarak daha ucuz fonlama maliyetlerine ulaşabilmek.

BT İnsan

Avrupa Parlamento’sunda
Geleceği Şekillendirme Ödülü

Avrupa Birliği’nden tarih almaya çalıştığımız bu günlerde, küçük bir Türk şirketi, Avrupa’nın dev şirketlerini geride bırakarak, “Geleceği şekillendirmek” konulu yarışmada Avrupa’da ilk üçe girdi.

ARGE Danışmanlık Şirketi, sivil toplum kuruluşlarını geliştirme konusundaki çalışmaları ile “Kurumsal Sosyal Sorumluluk” alanında finale kalan üç şirketten biri oldu. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu’nun desteğinde kurulan Generation Europe organizasyonunun bu yıl yaptığı yarışmada büyük ödülü alacak kuruluş, 2 Aralık’ta Brüksel’de belirlenecek ve ödül Avrupa Parlamentosu’nda verilecek.

Konu ile ilgili bir basın toplantısı düzenleyen ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, bu başarımızın sadece ARGE için değil, Türkiye için de bir onur olduğunu söyleyerek, “Kaliteli çalışmalar uluslararası camiada tanınıyor ve hak ettiği takdiri kazanabiliyor. Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla Avrupa’da ilk üçe girmemiz bu gerçeği bir kez daha kanıtlamış oldu” dedi. Kurumları geleceğe hazırlama misyonu üstlenmiş olan ARGE Danışmanlık, arzu eden şirketlere iş mükemmelliği, strateji ve kurumsallaşma konularında hizmet veriyor.

Türkiye
21.11.2002

Dünya Ekonomik Forumu
Üyesi: ARGE Danışmanlık

Dünya Ekonomik Forumu Profesyonel Hizmetler Sektörü Çalışma Grubu’nda küresel danışmanlık şirketleri liderleriyle birlikte görev aldı.

Hans-Paul Bürkner, BCG
Ian Davis & Dominique Barton, McKinsey
Frank Brown, PwC
Christine Lagarde, Baker & MacKenzie
Orit Gadiesh, Bain & Co

ARGE Danışmanlık
B20 Bilgi Ortağı

G20 Zirvesinde Devlet Başkanlarına sunulacak önerilerin belirlenmesi için yapılan hazırlık çalışmaları kapsamında 1 Haziran 2015 tarihinde Paris’te OECD Genel Merkezinde gerçekleştirilen paneli ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden yönetti. Panele, UN Global Compact Vakfı Başkanı Sir Mark Moody-Stuart, Uluslararası Ticaret Odası (ICC) Genel Sekreteri John Danilovich, OECD Düzenleyici Politikalar Başkanı Nikholai Malysev, Entegre Raporlama Platformu CEO’su Paul Druckman ve Dünya Bankası Avrupa Özel Temsilcisi Stefan Emblad konuşmacı olarak katıldılar.

Paris, 1 Haziran 2015 – G-20 zirvesi 15 – 16 Kasım tarihlerinde Devlet Başkanlarının katılımı ile Antalya’da gerçekleştirilecek. G20 zirvesinde Devlet Başkanlarına, iş dünyası sorunlarının çözülmesine katkı sağlayacak öneriler B20 (Business20) Platformu tarafından hazırlanıp sunuluyor. Bu yıl Türkiye’nin Başkanlığını üstlendiği B20 Platformu “Yönetişim ve Sürdürülebilirlik” (Governance and Sustainability) konulu bir çalışma başlattı. Çalışmanın başlatılmasında 2015 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Hedefleri belirlenecek olması ve Aralık ayında Paris’te İklim Zirvesi gerçekleşecek olması da rol oynadı.

B20 Yönetişim ve Sürdürülebilirlik çalışmasının Bilgi Ortağı ve Danışmanı (Knowledge Partner) olarak ARGE Danışmanlık seçildi. ARGE gerek B20 çerçevesinde üye ülkelerde gerçekleştirdiği anket çalışması ile gerek bu konudaki bilgi birikimi ile G20 Liderlerine öneri hazırlama görevini üstlenmiş bulunuyor. ARGE Danışmanlık, 2010 yılından bu yana yapılan B20 çalışmalarında Bilgi Ortağı olarak seçilen tek Türk danışmanlık şirketi oldu.

Panelde yaşanabilir ve katılımcı bir gelişme açısından yönetişim ve sürdürülebilirliğin önemi, iş dünyasının rolü, devletlerin rolü, gönüllülük yaklaşımının etkileri, şeffaflık ve raporlamanın önemi ile OECD ve Dünya Bankası gibi çok taraflı yapıların bu konuda sağlayacağı destek tartışıldı.

Toplantıya katılımcı olarak G20 ülkelerinden gelen iş dünyası temsilcileri, B20 Türkiye Sekretaryası üyeleri katıldılar. Panel sonrasında toplantıya katılımcıların da görüş ve önerileri alındı.

Toplantıda ARGE Danışmanlık yetkililerinden Dr. Yılmaz Argüden’in yanı sıra Pınar Ilgaz ve Dr. Erkin Erimez’de hazır bulundular.

B20, Paris’te “Yönetişim ve Sürdürülebilirlik” Paneli DüzenlendiPaul Druckman (CEO, Entegre Raporlama), John Danilovich (Genel Sekreter, ICC), Dr. Yılmaz Argüden (ARGE Danışmanlık, B20 Knowledge Partner), Stefan Emblad (Dünya Bankası Avrupa Direktörü), Nikolai Malyshev (OECD, Düzenleyici Politikalar Başkanı)

Entegre Raporlama
Türkiye’de Tanıtılıyor

Tüsiad tarafından organize edilen toplantıda, Dr. Argüden’in yönettiği açılış paneline Entegre Raporlama elçisi Prof. Dr. Vedat Akgiray (eski SPK Başkanı) ve İMKB Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Kemal  Yılmaz katıldı.

Paydaş güveninin kazanılması için Entegre Düşünce ve Entegre Raporlamanın önemine vurgu yapıldı.

ARGE Avrupa Kalite Vakfı
EFQM Akredite Danışmanı

Kuruluşundan itibaren EFQM çalışmalarına destek veren ARGE Danışmanlık, Akredite EFQM Danışmanlık Kuruluşu ve Akredite Eğitim Kuruluşudur. Türkiye’deki öncü uygulamalarıyla EFQM’e de ilham kaynağı olmuş, EFQM 2020 Modeli’nin geliştirilmesine de Türkiye’den tek entelektüel katkı sağlayan kurum olmuştur.

ARGE, IIRC
Lisanslı Gelişim Ortağı

ARGE Danışmanlık, Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi Lisanslı Gelişim Ortağı olan ilk ve tek Türk danışmanlık şirketi

ARGE, Türkiye’nin dünyada en iyi tanınan yönetim danışmanlık şirketi kurulduğu 1991 yılından bu yana “yaşam kalitesi yönetim kalitesi ile artar” misyonu ile faaliyetlerini gerçekleştiriyor. ARGE kurulduğu günden bu yana sosyal ve entelektüel sermayenin geliştirilmesinin öneminin farkında olarak faaliyetlerini sürdürüyor. ARGE Danışmanlık ortakları kuruluşundan bu yana gönüllü olarak her hafta bir günlerini sivil toplum kuruluşlarını desteklemeye ve yılda en az bir aylarını entelektüel sermayelerini geliştirmeye ayırıyorlar. ARGE’nin Kurumsal Sosyal Sorumluluk faaliyetlerinin etkili sonuçlar üretmesi 2002 yılında “Geleceği Şekillendiren” en iyi 3 şirketten biri olarak Avrupa Parlamentosu’ndaki Ödül Töreninde taçlandırıldı.

ARGE, yönetim kalitesi, yönetişim ve sürdürülebilirlik alanlarındaki fikir önderliğiyle tanınıyor. ARGE, Küresel İlkeler Sözleşmesini (UN Global Compact) imzalayan ilk Türk şirketidir. ARGE aynı zamanda Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye ağının kurulmasında öncü rol üstlenmiştir. ARGE Yönetim Kurulu Başkanı, UN Global Compact Ulusal Ağlar Dünya Başkanı seçilerek dünyanın en yaygın sürdürülebilirlik platformunun gelişimine önemli katkılar sağlamıştır.

ARGE, 1991 yılından bu yana gelişimine destek verdiği Avrupa Kalite Vakfı’nın (EFQM) Onaylı Danışman Kurumları arasında yer alan ilk Türk şirketi olmuştur. ARGE, Türk şirketlerinin Avrupa Kalite Ödüllerinin kazanmasını sağlayan Ulusal Kalite Hareketinin hayata geçirilmesine de öncülük yapmıştır. ARGE, OECD’nin İş Dünyası Danışma Kurulunda ve IFC Kurumsal Yönetişim Danışma Kurulunda yer alarak yönetişim konusunda küresel gelişmelere aktif katkı sağlıyor.

ARGE Türkiye’nin G20’nin başkanlığını yaptığı 2015 yılında B20 Bilgi Ortağı olarak görev üstlendi. 2015 yılından bu yana B20 çalışma gruplarına katkı sağlamayı sürdürüyor. B20 Bilgi Ortağı olarak gerçekleştirdiği çalışmalar ile Küresel İlkeler Sözleşmesi (UNGC) ve Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) ile yakın iş birliği içinde çalışmış ve G20 Liderlerine sunulmak üzere sorumlu liderlik ilkelerinin ve Entegre Raporlamanın geleceğin raporlama yaklaşımı olarak benimsenmesinin öneren politika önerilerini hazırlamıştır.

ARGE 2014 yılında “Daha kaliteli bir yaşam ve sürdürülebilir bir gelecek için yönetişim kalitesini geliştirmek” misyonu ile Argüden Yönetişim Akademisi’ni kurdu. Argüden Yönetişim Akademi kuruluşundan itibaren entegre düşünce yaklaşımını benimsemiş, Türkiye’nin ilk Entegre Raporunu yayınlayan kurum ve dünyada da Entegre Rapor hazırlayan ilk on sivil toplum kuruluşundan biri olmuştur. Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı’nın 2019 raporu rekor sayılacak 40 gün içinde hazırlanmıştır. Bu Argüden Yönetişim Akademisinin entegre düşünce anlayışını günlük hayatına adapte ettiğinin en güzel göstergesidir. Hem ARGE Danışmanlık, hem de Argüden Yönetişim Akademisi Entegre Raporlama Türkiye Ağının aktif üyeleridir.

ARGE Danışmanlık, Kadıköy Belediyesinin dünyada ile Entegre Rapor hazırlayan yerel yönetim olmasını sağlayan süreçte danışmanlık vermiş ve rapora esas olan Modeli geliştirmiştir. Bu model tüm paydaşların katılımı ile yerel düzeyde kapsayıcı bir şekilde değer yaratma kapasitesinin geliştirmesini hedefleyen bir modeldir. Model Entegre Raporlama, EFQM, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve OECD iyi yaşam endeksi kavramları kullanılarak geliştirilmiştir.

ARGE Danışmanlık’ın yönetim danışmalığı, müşterileri ile birlikte strateji oluşturma ve kurumların yetkinliklerinin geliştirilmesi konularındaki uzmanlığı ve değişim lideri olarak gerçekleştirdikleri, ARGE’nin entegre düşünceyi benimsemeyi hedefleyen özel, kamu ve sivil toplum kuruluşları için ideal bir iş ortağı olmasını sağlıyor.

“Güven, iyi yönetişimin özü ve sürdürülebilir kalkınmanın temelidir. Entegre Raporlama yaklaşımının temelini oluşturan entegre düşüncenin hayata geçirilmesi paydaşların güvenini kazanmanın yoludur.”
Dr. Yılmaz Argüden, Yönetim Kurulu Başkanı – ARGE Danışmanlık

Uluslararası Yönetim Danışmanlık Sertifikası

ARGE ortaklarından Murat Yalnızoğlu’nun Yönetim Danışmanlığı Derneği (YDD) Başkanlığı’nı yürüttüğü dönemde, Uluslararası Yönetim Danışmanlığı Sertifikası (ICMC) verilmeye başlandı. Bu dönemde, ARGE politika olarak tüm danışmanlarının bu sertifikaya sahip olmasını destekledi.

ARGE ortaklarından Pınar Ilgaz’ın YDD Başkan Yardımcılığı döneminde ise, Yönetim Danışmanlığı Derneği ilk uluslararası meslek konferansını İstanbul, Çırağan Sarayı’nda düzenledi.

Dr. Argüden’e
Uluslarası Basından İlgi

Türk-Fransız İşbirliği Değer Katıyor

Fransa’ya Yaptırım Türkiye’ye Zarar Verir

DEİK Türk-Fransız İş Konseyi Başkan Yardımcısı Yılmaz Argüden: “Fransa’ya ekonomik yaptırımın Türkiye’ye de maliyeti olur” dedi. 

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Fransız İş Konseyi Başkan Yardımcısı Yılmaz Argüden, Fransa Parlamentosunda kabul edilen “Ermeni teklifiyle” ilgili “ Fransa’ya ekonomik yaptırımın Türkiye’ye de maliyeti olur. Ama kime daha fazla maliyeti olacak diye bakılırsa; Fransa daha fazla kaybeder” dedi.

Argüden, Birinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insanın çok zor günler geçirdiğini, acı yaşadığını belirtti.

Çeşitli ülkelerde yaşayan Ermeniler’in toplumlarını bir arada tutmak adına politik güçlerini kullanarak bu konuda siyasi kararlar aldırma çabası içinde olduklarını, buna karşı çıkan Türkler’in ise önemli bir lobi faaliyeti içinde bulunmadığını dile getiren Argüden, bu konuda 20 civarında ülkede alınan parlamento kararlarını anımsattı.

Ermeniler’in şimdi de “soykırımı inkar etmenin suç kapsamına alınmasını” öngören kanunları yaptırma gayreti içinde olduğunu belirten Argüden, Türkiye’nin ise tezi ne kadar güçlü olursa olsun bu konuda uzun vadeli bir çaba içinde olmadığını söyledi.

Argüden, Türkiye’nin konuyu çeşitli parlamentolarda gündeme geldiği takdirde hatırladığını ifade ederek, lobicilik açısından yeteri kadar güçlü olunamadığını kaydetti.

Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen teklifin kabul edildiğini belirten Argüden, “Ümit ediyorum ki Senato’da sağduyu hakim olur. Ama çok da ümitli olmamak lazım” değerlendirmesini yaptı.

“Fransa daha fazla kaybeder”

Bu sürecin ardından politik açıdan çeşitli yaptırımların olabileceğini anlatan Argüden, ekonomik yaptırımların ise iki ülkeye de zarar vereceğinin altını çizdi.
Argüden, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ticaret iki tarafın da çıkarına olduğu için gerçekleşir. Fransa’ya ekonomik yaptırımın Türkiye’ye de maliyeti olur. Ama kime daha fazla maliyeti olacak diye bakılırsa; Fransa daha fazla kaybeder. Çünkü Fransa’da büyüme yüzde 1’in altında.”

Fransız mallarına karşı herhangi bir boykot olacağını düşünmediğini dile getiren Argüden, “Ama insanlar gönüllerinden böyle bir şey yapabilirler” dedi.

Türkiye’deki Fransız şirketlerin boykot konusunda endişeleri bulunduğunu belirten Argüden, “Fransa’ya bu konuda mektuplar da yazdılar. Elbette ki ticari çıkarlarını korumak istiyorlar. Bu konuda iş dünyasının daha sağduyulu olduğunu görüyorum. Parlamentolar özellikle seçim dönemlerinde oy uğruna popülist yaklaşımlar benimseyebiliyorlar” yorumunu yaptı.

Argüden, iş konseyi olarak iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini geliştirme çabası içinde olduklarını, ancak maalesef politik olayların iş dünyasını da halkı da olumsuz etkilediğini sözlerine ekledi.

Hürriyet
23 Aralık 2011

Avrupa’ya Kim Bakar,
Avrupa’yı Kim Takar?

Dr. Argüden’in önerisiyle geliştirilen ilan Avrupa’ya en iyi mesajı verdi.

Balanced Scorecard
Türkiye’de

Renaissance Worldwide – ARGE işbirliği ile yeni bir yönetim sistemi olan “Balanced Scorecard” Türkiye’ye taşınıyor. Son beş yılda başarılı şirketler tarafından en çok kullanılan Balanced Scorecard yaygın strateji uygulama metodolojisi sunuyor.

Milliyet İK, 13 Aralık 1998

ARGE Danışmanlık’tan
Yarını Arayışlar

Gila Benmayor,
Hürriyet Gazetesi, 17 Şubat 2004

TOBB Kurumsallaşma için ARGE Danışmanlık’la Çalışıyor

ARGE, ABİGEM & İŞGEM’in Kuruluşunda Danışman

Dünya, Microsoft ve ARGE İşbirliğiyle Hayırlı İşler Anadolu

Microsoft ve Dünya Gazetesi işbirliğiyle ARGE Danışmanlık, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde KOBİ, STK ve yerel yönetimleri ufuk açıcı yeni yönetim anlayışlarıyla tanıştırıyor.

İş Dünyası için
Yerel Kalkınma Rehberi

Yönetim Kurullarının
Doktoru

Argüden, Erdemir’in
Yönetim Kurulu Başkanı

Rothschild & Co – Türkiye
Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye’nin hızlı ekonomik gelişimine daha etkin bir katkı sağlamak isteyen, dünyanın önde gelen yatırım bankalarından Rothschild, Türkiye Temsilcisi olarak Dr. Yılmaz Argüden’i seçti. Birçok lider şirkete stratejik danışmanlık hizmetleri veren ve yönetim kurullarında bağımsız üye olarak yer alan Dr. Yılmaz Argüden, 2005 yılından bu yana Rothschild’ın danışmanlığını, 2007 yılında kurulan Türkiye ofisinin de kuruluşundan itibaren Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyor.

Rothschild Hakkında

Rothschild ailesi tarafından kontrol edilen Rothschild yatırım bankası 200 yıllık deneyimi ve 25 değişik ülkedeki 3000’i aşkın çalışanıyla dünyanın önde gelen yatırım bankaları arasında yer alıyor. Rothschild, büyük şirketlere, önde gelen aile şirketlerine ve girişimcilere kaliteli, özel hizmet sunma stratejisi çerçevesinde son dönemde Türkiye’deki birçok şirket alım-satımı veya ortaklığının oluşmasına da katkı sağladı. Son dönemde Türkiye’deki en aktif yatırım bankalarından olan Rothschild, Türk Telekom için özelleştirme alternatifleri geliştirilmesinde, Aycell ile Aria’nın birleşmesinde, ve Telsim’in satışında Türk Hükümetine danışmanlık hizmeti verdi. Ayrıca, Türk Ekonomi Bankası hisselerinin bir kısmının BNP Paribas bankasına satışında Çolakoğlu ailesine; Garanti Bankasına ortak olmasında GE Consumer Finance şirketine; ve Denizbank hisselerinin satın alımında Dexia’ya danışmanlık hizmeti verdi.

UN Global Compact
Yönetim Kurulu’nda

Geçtiğimiz yıl kurulan UNGC Ulusal Ağlar Dünya Danışma Kurulu, Dr. Argüden’i Başkan seçti.  110 ülkenin Ulusal Yerel Ağını temsil eden Kurulun Başkanı olarak Dr. Argüden, UN Global Compact Yönetim Kurulu’nda da görev yapacak. 

10,000’i aşkın imzacısıyla dünyanın en yaygın sürdürülebilirlik platformu olan UN Global Compact ‘sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi’ vizyonuyla çalışıyor.

UN Global Compact Yönetim Kurulu Başkanlığını BM Genel Sekreteri  Ban Ki-moon yapıyor ve Yönetim Kurulunda Unilever, BASF, Citibank, Petrobas, Sabancı Holding, Sinopec, Dünya Ekonomik Forumu, ICC, Transparency International, UNI Global Union gibi kurumların başkanları da yer alıyor. Böylelikle, Birleşmiş Milletlerin bu önemli inisiyatifinin Yönetim Kurulunda iki Türk görev alıyor: Güler Sabancı ve Dr. Yılmaz Argüden.

Dr. Yılmaz Argüden Global Compact’i imzalayan ilk Türk şirketi ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve UN Global Compact Türkiye Başkanı olarak geliştirdiği Sektörel Yayılım Stratejisi ve Paydaşları Kaldıraçlama Yaklaşımıyla diğer Ulusal Ağlara sunduğu en iyi uygulama örnekleriyle tanınıyor.

UN Global Compact Ofisine rehberlik etmek ve yerel ağlar arasındaki ilişkileri artırmak üzere kurulan Ulusal Ağlar Danışma Kurulu’nda Global Compact Türkiye Başkanı       Dr. Yılmaz Argüden, Azerbaycan, Belarus, Bosna Hersek, Bulgaristan, Ermenistan, Makedonya, Polonya, Rusya, Sırbistan, Ukrayna ve Türkiye Ulusal Ağlarından oluşan Doğu Avrupa Ülkelerini temsilen görev yapıyor. Dr. Argüden, dünyanın diğer bölgelerini temsil eden üyeler tarafından Yerel Ağlar Danışma Kurulu Başkanı seçildi.

UN Global Compact (Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi), sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren yenilikçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşme’ye taraf olmak tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır.

Bu kapsamda, insan hakları, çalışma koşulları, çevre koruma ve yolsuzlukla mücadele başlıklarında 10 temel prensip belirlenmiştir.

Bugün, dünyanın en kapsamlı gönüllü platformunu oluşturan binlerce şirket, sendika ve sivil toplum örgütü,  bu evrensel ilkeleri; iş stratejilerinin, operasyonlarının ve kültürlerinin bir parçası haline getireceklerini ilan ederek UN Global Compact’e katılmaktadır.

Türkiye’den 250’yi aşkın kurum sözleşmeyi imzalamıştır.  UN Global Compact, Türkiye’de de kurumsal sürdürülebilirlik kavram ve fikrinin yayılması ve kalkınma hedefine yönelik olarak iş dünyasıyla işbirliği yapılması açısından önemli katkılar sağlamıştır.

UN Global Compact Türkiye Ağı geliştirdiği yenilikçi Sektörel Yayılım Stratejisi ve Paydaşları Kaldıraçlama Yaklaşımı ile dünyadaki diğer ulusal ağlara örnek gösterilmektedir.

UN Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu’nda Akkök, Anadolu Efes, ARGE Danışmanlık, Bilim İlaç, Borusan Holding, Coca Cola İçecek, Doğuş Otomotiv, Borsa Istanbul, Koç Holding, Sabancı Holding, TİSK, TSKB, TÜSİAD, Yüksel Holding, ZED Tanıtım ve Zorlu Holding’in temsilcileri yer almaktadır.

14 Şubat 2014

Argüden Yönetişim Akademisi
Kuruldu

ARGE Danışmanlık Şirketi’nin kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ile sohbet şaşmaz bir şekilde “yönetişim” üzerine döner.

Nitekim bu kez de öyle oldu. Farsçaya dahi çevrilen “Yönetişimin Anahtarları“nın (kitap İngilizce yazıldı) yazarı Argüden‘in yönetişim tarifini çeşitli vesilelerle yazmıştım.

Bir kez daha tekrarlıyorum: “Yönetişim, yönetimin üzerinde bir kavram. Yönetimin nasıl denetleneceğini, nasıl yönlendirileceğini belirleyen bir mekanizma“. Bu mekanizmada devlet, özel sektör ve sivil toplum var. Pek aşina olmadığımız şeffaflık, hesap verme, denetim, tutarlılık, yerel bazda kararlara katılım, kurumlara güven gibi kavramları içeriyor.

Türkiye’de BM’nin “Küresel İlkeler” sözleşmesini ilk imzalayan kişi olan ARGE Yönetim Kurulu Başkanı’nın yeni göz ağrısı “Argüden Yönetişim Akademisi“.

Amacım yönetişim kavramının Türkiye çapında yayılması. Üniversitelere dersler konsun, sivil toplum, bürokrasi bunun eğitimini alsın. ARGE olarak birikimimizi gönüllü sunmaya, eğitim vermeye hazırız ” diyor Argüden. Yönetişimin “Don Kişot”u olarak.

Akademi tam bu sıralar OECD‘nin “iyi yönetişim ilkeleri“ni İngilizceden Türkçeye çeviriyormuş. Biter bitmez Ankara‘da çeşitli çevrelerle paylaşacak.

Yönetişim konusunda Kuzey Avrupa ülkelerinin eline hiçbir ülke su dökemez. Ancak Argüden‘in verdiği bilgiye göre, Yeni Zelanda bu konuda “devlet bilançosuyla” bir ilke imza atmış. Nedir bu bilanço derseniz? Devlet halkıyla bugün aldığı kararların gelecekteki etkilerini paylaşıyor.

Şöyle bir örnek vereyim. Bugün çok tartışılan Kanal İstanbul gibi bir proje gelecekte İstanbul‘u, insanları, Marmara Denizi‘ni ve en önemlisi bütçeyi nasıl etkileyecek? Yeni Zelandalı olsaydık öğrenebilirdik belki!

Bu arada ARGE‘nin yönetişimle ilgili danışmanlık verdiği kamu kurumları arasında Elazığ Belediyesi’nin de olduğunu öğrendim. Elazığ, birkaç yıl önce hapis dahil 40 kadar kişinin çeşitli cezalara çarptırılmasıyla sonuçlanan büyük bir yolsuzluk skandalıyla sarsılmıştı. ARGE önümüzdeki ayın sonunda Elazığ‘da düzenleyeceği kurultayda şehrin stratejik planının hangi yöntemlerle uygulanacağını ele alacak. Sanırım Elazığ Türkiye’de yönetişimle ilgili böyle bir açılım yapan ilk şehir olacak.

Yolsuzluk skandalından iyi bir ders çıkartmış. Darısı tüm Türkiye’ye diyeceğim…

Gila Benmayor,
Hürriyet Gazetesi, 21.10.2014

Argüden Yönetişim Akademisi
BÜVAK bünyesinde Fon kurdu

Rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve ARGE Danışmanlık Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in katıldığı imza töreni ile BÜVAK bünyesinde Argüden Yönetişim Akademisi Şartlı Bağış Fonu oluşturulmasına yönelik anlaşma imzalandı.

Boğaziçi Üniversitesi Haberler / 1 Aralık 2014

TIRSAN’dan Akademi’ye
Yönetişim için Büyük Bağış

Yönetişim konusundaki bilgi birikimini toplumla paylaşmak üzere faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen Argüden Yönetişim Akademisi’nin ilk bağışçısı Tırsan A.Ş oldu.

Tırsan Yönetimi Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Boğaziçi ÜniversitesiVakfı (BÜVAK) bünyesinde oluşturulan Argüden Yönetişim Akademisi Bağış Fonu’na 1.5 milyon dolar bağışta bulundu.

Boğaziçi Üniversitesi Vakfı Başkanı ve aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve Argüden Yönetişim Akademisi Direktörü Barış Dinçer’in katılımı ile düzenlenen imza töreninde Tırsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, Argüden Yönetişim Akademisi’ne eğitimve araştırma faaliyetlerinde kullanılmak üzere 1.5 milyon ABDDoları bağışta bulundu.

Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen imza töreninde yapılan konuşmalarda farklı görüşlere yer verildi.

Tırsan Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda UND (Uluslararası Nakliyeciler Derneği) Başkanlığı görevini yürüten Çetin Nuhoğlu “Gelişmenin temeli güvendir. Vatandaşların ve paydaşların güvenini kazanmak ise katılımcılık, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi iyi yönetişim ilkelerini her alanda hayata geçirmekle sağlanabilir. Bu nedenle, sürdürülebilir büyüme için başta kamu sektörü olmak üzere sivil toplum kuruluşları ve özel sektörde de iyi yönetişim anlayışını geliştirmeliyiz. OECD’nin 2014 yılı Türkiye raporunda yer alan bir araştırmaya göre Türkiye’de istihdam edilen işçi başına üretilen artı değer, Türkiye’deki yabancı sermayeli şirketlerde yerli şirketlere oranla iki kat daha fazla. Bu da, problemin bir kaynak sorunu değil, yönetim anlayışı sorunu olduğunu gösteriyor.” ifadelerini kullandı.

Nuhoğlu, projeyi desteklemelerinin ardındaki nedenleri açıkladı:

“Sürdürülebilir büyüme için rekabet edebilirlik, rekabette avantajlı olmak için ise Ar-Ge, inovasyon ve yönetim kalitesi temel yetkinliklerdir. Türkiye’de sürdürülebilir rekabet edilebilirlik aslen bireysel başarılara veya ülkenin genel büyüme potansiyeline bağlanmamalıdır. Yaşam kalitemizi geliştirmek için toplumda bu yetkinlikleri artırabilecek katılımcı politika oluşturma süreçleri oluşturulmalıdır. Yönetişim alanında uluslararası bir isim olan Dr. Argüden öncülüğünde kurulan bu Akademinin sürdürülebilirlik için gerekli yönetişim anlayışının yerleşmesi yönünde önemli bir açığı dolduracağına güveniyor, bu nedenle de bu fikre yatırım yapılması gerektiği inancıyla bu projeye destek oluyoruz. Biz Tırsan olarak her zaman başarıya giden yola ışık tutulmasına destek oluruz.”

“Türkiye’nin 21. Yüzyılı genç ve dinamik bir nüfus yapısı ile karşıladığını, böylesi bir fırsatın heba edilmemesi gerektiğini” belirten Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ise “iyi yönetişimin bir kültür, bir iklim ve bir davranışlar bütünü olduğunun altını çizerek “bu bakımdan yönetişim anlamında yetkin ve vizyon sahibi gelecek nesil liderlerin yetiştirilmesinin kritik önemde olduğunu” söyledi.

Prof. Dr. Barbarosoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Öğrenciliğinden bu yana hem akademik alanda, iş dünyasında ve kamu sektöründe, hem de sosyal sorumluluk konularında gösterdiği liderlik ile örnek mezunlarımızdan olan Dr. Argüden’in öncülüğünde kurulan Argüden Yönetişim Akademisi ile BÜVAK arasında bağış platformu üzerinden bir işbirliği sunmaktan mutluluk duymaktayız. Boğaziçi Üniversitesi’nin değerli öğretim üyelerinin de, geliştirilecek yönetişim odaklı eğitim ve araştırma faaliyetlerine destek olacaklarını düşünüyorum.”

Argüden Yönetişim Akademisi: Yönetişimde eğitim, araştırmanın yeni adresi

Kâr amacı gütmeyen Akademi, ARGE Danışmanlık tarafından yönetişim konusundaki bilgi birikimini toplumla paylaşmak üzere faaliyet göstermek üzere 2014 Şubat ayında kuruldu. ‘İyi yönetişim, kaliteli yaşam’ anlayışıyla yola çıkan Akademi kamu, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlarında yönetişim kalitesini artırmaya yönelik faaliyetler yürütüyor. Bu amaçla akademik kurumlar, uluslararası kuruluşlar ve konu ile ilgili sivil toplum kuruluşları ile ortak eğitim ve araştırma projeleri geliştiriyor.

Argüden Yönetişim Akademisi’nin Direktörlüğünü daha önce Dünya Bankası, Harvard Üniversitesi, OECD gibi uluslararası kuruluşlarda önemli çalışmalara imza atan Barış Dinçer yürütüyor. Barış Dinçer, 2014 Haziran ayında Columbia Üniversitesi Ira Millstein Merkezi tarafından verilen prestijli Kurumsal Yönetişimin Yükselen Yıldızı Ödülünü de kazanmıştı.

Akademi’nin Koordinasyon Kurulu Başkanlığını hekimliği ve sağlık alanında akademik ve idari yöneticilik görevleri yanı sıra Etik ve İtibar Derneği Kurucu Başkanlığı ve Sağlıkta Kalite İyileştirme Derneği Kurucu Başkan Yardımcılığı görevlerini başarı ile yürüten Prof. Dr. Metin Çakmakçı yapıyor. Başkan Yardımcılığı görevini ise ARGE Danışmanlık ortaklarından Pınar Ilgaz üstleniyor. Koordinasyon Kurulu’nda ayrıca, BÜVAK’ı temsilen Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, McKinsey deneyimli Gizem Argüden ve Akademi Direktörü Barış Dinçer yer alıyor.

Akademi’nin Akademisyenler Kurulu’nda ise Prof. Dr. Ünal Zenginobuz, Prof. Dr. Vedat Akgiray ve Dr. Erkin Erimez yer alıyorlar.

Milliyet Gazetesi / 06 Aralık 2014, Cumartesi

Argüden Yönetişim Akademisi
Vakıf Statüsü Kazandı

Faaliyetlerine Boğaziçi Üniversitesi Vakfı bünyesinde şartlı bağış fonu kurarak başlayan Argüden Yönetişim Akademisi, kuruluşunun beşinci yılında bağımsız vakıf statüsü kazanmıştır.

İyi Yönetişim
Kaliteli Yaşam!

CEO Sadece Şirketi Değil
Dünyasını da Yönetebilmeli

Sivil Toplumda İyi Yönetişim
Katılımcı Demokrasinin Temeli

İyi Vatandaşlık, Sorumluluk Üstlenmeyi Gerektirir

Belediye Yönetişim Karnesi
OECD’de Örnek Gösteriliyor

Argüden Yönetişim Akademisi’nin kendi özgün metodolojisiyle geliştirdiği Belediye Yönetişim Karnesi, OECD tarafından yerel yönetimlerde yaşam kalitesini geliştirmek üzere örnek proje olarak gösterildi.

Kamuda Vatandaş Merkezli İyi Yönetişim ve Yaşam Kalitesi

Argüden Yönetişim Akademisi’nin geliştirdiği Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi araştırmasında Türkiye’deki 27 büyükşehir belediyesi incelendi. Araştırmaya göre, en yüksek puan alan karneye sahip olanlar da dâhil olmak üzere, tüm belediyelerin önemli gelişim alanları bulunduğu saptandı.

İyi yönetişim bir kültür ve bu kültürün yayıldığı iklimdir. Bu kavram aslında bu toprakların hiç de yabancı olmadığı bir kavram. “Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san. Dört kitabın manası budur, eğer var ise” diyen Yunus Emre’den; iyi ahlak, yardımseverlik, kardeşlik gibi meziyetleri barındıran Ahilik’ten ayrı düşünülemeyecek bir “birlikte iyi yaşama kültürü ve o kültürün yaşatıldığı bir iklimdir iyi yönetişim”. İyi yönetişimi benimseyen kurumlar toplumun sorunlarıyla ilgili sorumluluk üstlenir, üstlendiği sorumluluğu yerine getirirken attığı adımlar tutarlı ve adil olur, aldığı kararlarla ilgili şeffaf bir şekilde hesap verebilir ve paydaşlarının katılımıyla aldığı bu kararların sonucu etkilidir. Bu sayede kuruma duyulan güven ve memnuniyet düzeyi artar.

Büyükşehirler vatandaşın yaşam kalitesini belirler

Dünya nüfusunun 4’te 3’ü büyükşehirlerde yaşıyor. Büyükşehirlerde iyi yönetişim kültürünün yaygınlaştırılması ve benimsenmesi bireylerin yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor.

Büyükşehirlerde iyi yönetişim kültürü güçlendiğinde çevre, insan ve ekonomi üzerinde daha kapsayıcı, sürdürülebilir ve etkin çözümler üretebiliyor. Bu kültürün benimsendiği kamu kurumlarına toplumun duyduğu güven de artıyor.

Büyükşehirlerde bu konuda güçlendirmek amacıyla Argüden Yönetişim Akademisi, Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi’ni Türkiye’de ve dünyada her büyükşehir belediyesinin kullanabileceği inovatif bir model olarak geliştirdi. Model, Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını, OECD’nin Daha İyi Yaşam Endeksi, Avrupa Kalite Vakfı (EFQM) Mükemmellik Modeli, Avrupa Konseyinin Yönetişim İlkeleri gibi uluslararası yaklaşımların yanı sıra Türkiye’deki kanun ve yönetmeliklerle belirlenmiş mevzuatı da göz önüne alınarak geliştirildi.

Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi kurumsal öğrenmeyi tetikliyor

Bu Model kurumların karar alma ve kaynak kullanma süreçlerini, faaliyetlerinin ve kurumsal işleyişlerinin tutarlı, sorumlu ve duyarlı, hesap verebilir, adil ve kapsayıcı, şeffaf, etkili ve verimli, katılımcı olup olmadığına odaklanıyor. Karneler ile süreç yönetişimi, yönetişim ilkeleri ve öğrenme döngüsü inceleniyor. Bu yönüyle Karneler belediye yönetimlerinin ya da başkanlarının performansını değil, karar alma ve uygulama süreçlerini ölçüyor. Bir başka ifade ile sonuçlar yerine işleyiş ölçülüyor. Bu yaklaşım, farklı kesimleri kapsayan ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek durumunda olan farklı coğrafyalardaki belediyelerin bile birbirlerinden öğrenmelerini sağlayacak ve gelişimi tetikleyecek bir anlayışı temsil ediyor.

İlk olarak Türkiye’de seçilmiş başkanlar tarafından yönetilen 27 büyükşehir belediyesinin yönetişim uygulamalarının incelendiği Büyükşehir Yönetişim Karneleri, belediyelerin yayınladığı ve vatandaşın kolaylıkla erişebileceği kamuya açık verilerin değerlendirilmesiyle oluşturuldu.

Model sayesinde vatandaşı merkeze alan kamu yönetimi anlayışı daha iyi gelişiyor. İyi yönetişim kültürünün büyükşehirlerde benimsenmesiyle demokratikleşme, sürdürülebilir kalkınma ve insan refahına yerelden başlayarak katkı sağlanıyor.

En iyilerin de gelişime açık yanları var

Araştırma kapsamında Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon büyükşehirleri incelendi. 0-100 puan aralığında belirlenen araştırma sonuçlarına göre 27 büyükşehir belediyesinin iyi yönetişim kültür ve uygulamaları genel olarak 35-74 puan aralığında, bunların yarısından fazlası ise 45-64 puan aralığında yer alıyor.

Araştırma sonuçlarına göre, büyükşehir belediyelerinin iyi yönetişim karne notları büyük ölçüde 65-74 puan aralığının altında kalıyor. 65-74 puan bandındaki 4. Grupta ise yalnızca 5 büyükşehir belediyesi yer alıyor: Bunlar alfabetik sıra ile Ankara, Antalya, Eskişehir, İstanbul ve Kocaeli Belediyeleri. Fakat bu en yüksek puan alan karneye sahip olanlar da dâhil olmak üzere, tüm belediyelerin iyi yönetişim alanında önemli gelişim alanları bulunduğu gözleniyor.

En iyiler dahil tüm belediyelere, sürdürülebilir kalkınma ve yaşam kalitesinin gelişimini sağlamak için
• Katılım kalitesini güçlendirmek,
• Bilgilendirme kalitesini güçlendirmek,
• Kurumsal işleyiş kalitesini güçlendirmek
üzere gerekli olan etkili paydaş yönetiminin sağlanması için vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları ile büyükşehir belediyeleri ve merkezi yönetim ana başlıklarında gelişim önerileri bulunuyor.

Argüden Yönetişim Akademisi tarafından özgün olarak geliştirilen bu Model sadece ülkemizdeki değil, dünyadaki diğer büyükşehir belediyeleri için de ölçmeyi, kıyaslamayı ve sürekli öğrenme yoluyla gelişmeyi tetikleyecek bir anlayışı temsil ediyor. Böylelikle, Türkiye’den dünyaya, dünyamızdaki insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı metropollerde yaşam kalitesinin geliştirilmesini destekleyecek yenilikçi bir model sunulmuş oluyor.

Dr. Yılmaz Argüden, Yetkin Report
5 Ekim 2022

Sürdürülebilirlik Karnesi
G20’de Örnek Gösteriliyor

Özgün metodolojisiyle Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi©, küresel şirketlerin daha iyi bir dünya için yönlendirmesindeki etkisiyle Tokyo B20 Summit’te örnek projeler arasına seçildi.

Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi

Sürdürülebilirlik, yalnızca insanlığın ve gezegenin yaşamsal ihtiyaçları için değil, aynı zamanda şirketlerin uzun vadeli başarısı için de kritik önem taşır. Buna rağmen sürdürülebilirlik, işlerin yürütülme biçimini kökten değiştirecek bir unsur olarak değerlendirilmek yerine, işler yürütülürken ele alınması gereken ikincil bir mesele olarak görülüyor.

İyi yönetişim, sürdürülebilirlik çalışmalarının sürdürülebilirliğinin anahtarıdır.

Bu nedenle Argüden Yönetişim Akademisi, alanında en iyi şirketlerin (Küresel Sürdürülebilirlik Liderleri) sürdürülebilirlik çalışmalarını nasıl yürüttüğünü ve yönettiğini tanımlayan Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi©’ni geliştirdi. Etki odaklı bir araştırma niteliğinde olan bu çalışma, paydaşları harekete geçirmeyi ve uygulama etkinliğini artırmayı hedefliyor.

Bu çalışmadaki yaklaşımımız, sürdürülebilirlik konularındaki yönetişim kalitesini artırmak için bir araç olarak kullanıma uygundur. Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi’nin amacı; sürdürülebilirlik performansını ölçmek değil, sürdürülebilirlik çalışmalarının ilerleyebileceği sürdürülebilirlik yönetişim ikliminin tesisini değerlendirmektir. İş dünyasının birbirinden öğrenmesini hızlandırmak amacıyla Raporda çeşitli sürdürülebilirlik yönetişimi aşamalarından iyi örnek uygulamalarına yer verilmiştir.

Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi’nin, iş dünyasının Küresel Sürdürülebilirlik Liderleri’nden öğrenmesini hızlandırarak, daha iyi bir dünya için katkı sağlamasını umuyoruz.

Kalıcı Başarı için Sürdürülebilirlik Yönetim Kurulu ve Tepe Yöneticilerin Sorumluluğunda OlmalıHarvard Business Review Türkiye, Nisan 2022

Dr. Yılmaz Argüden, Gizem Argüden Oskay

Öğrenen Çocuk: Sorumlu Birey Anadolu’da Yayılıyor

Argüden Yönetişim Akademisi, iyi yönetişim bakış açısıyla ele alınan etkinliklerle, insan hakları, çocuk hakları, katılım, demokrasi, birlikte yaşam, hakları korumak, dayanışma, gönüllülük, sosyal sorumluluk konularında geleceğin sorumlu liderleri olan öğrenen çocuklara yol gösteriyor.

Akademi, bugünün ve geleceğin liderlerinin, yönetişim prensiplerini yaşamlarında benimseyen sorumlu bireyler olmalarını önemsiyor. Öğrenen Çocuk: Sorumlu Birey eğitim programıyla bugüne kadar Türkiye’nin 20 ilinde 500’den fazla öğrenciyle buluştu.

Toplumsal hayatın ve kültürel gelişimimizin temelleri ailede atılıyor. Aile içindeki, anne, baba ya da bakımımızdan sorumlu olan kişilerle iletişimimiz nasıl bir birey olacağımızı da şekillendiriyor. Aile bireyleri arasında tutarlı, sorumlu, hesap verebilir, adil, şeffaf, etkili ve katılımcılığı temel alan ilişkiler, yaşam kalitemizi belirliyor.

“Öğrenen Çocuk: Sorumlu Birey” Dünyada da Yayılıyor

Geleceğin sorumlu liderleri olan öğrenen çocuklara iyi yönetişim bakış açısıyla yol göstermesini hedeflediğimiz Öğrenen Çocuk: Sorumlu Birey, KidZania işbirliğiyle dünyaya yayılıyor. Tüm dünya çocuklarının insan hakları, çocuk hakları, katılım, demokrasi, birlikte yaşam, hakları korumak, dayanışma, gönüllülük, sosyal sorumluluk konularında gelişimine katkı sağlamaktan mutluluk duyuyoruz.

Geleceğin Liderleri İyi Yönetişim Kültürüyle Yetişiyor

Bugünün ve yarının liderleri olan üniversite öğrencilerinin güvenilir ve sorumlu bireyler olarak gelişimlerine destek olmak amacıyla; Argüden Yönetişim Akademisi, öğrencilerin yönetişimi, uygulayarak öğrenebildikleri eğitim programıyla daha iyi bir gelecek için çalışıyor.

9 haftalık eğitimde öğrenciler yönetişim kavramını içselleştirerek, daha güvenilir bir lider olma yolunda önemli bir adım atıyorlar. YÖN101 Eğitim Programında, iyi yönetişim ilkeleri ve uygulama adımlarına dair yapılan tüm çalışmalar yeni nesil sorumlu liderlerden beklenen yaklaşımları içeriyor.

Program, katılımcıların iyi yönetişim bakış açısıyla liderlik becerilerini geliştirirken; değer yaratma döngüsü, strateji yönetimi, gönüllü yönetimi, performans değerlendirme, süreç yönetimi, organizasyon ve entegre raporlama gibi konuları da kapsıyor. Katılımcılar YÖN101’de öğrendiklerini, sadece eğitim sırasında uygulamalarla deneyimleyerek pekiştirme fırsatı bulmuyor, aynı zamanda eğitim sonrasında da içinde yer aldıkları öğrenci kulübü, dernek, vakıf, şirket ya da girişimlerde uygulama şansı yakalıyor.

YÖN101 Planlama Toplantısı

Udemy üzerinden ilk online eğitim

Akademi’den Türkiye’nin
İlk Entegre Raporu

Argüden Yönetişim Akademisi, operasyonel ilk faaliyet yılına ilişkin raporunu, Uluslararası Entegre Raporlama <IR> çatısında yer alan temel kavramlar ve prensipler doğrultusunda hazırladı.

Türkiye’nin ilk Entegre Raporu ile, bu alanda kâr amacı gütmeyen dünyadaki ilk 10 kuruluş arasında yer aldı.

Entegre Raporlama Türkiye Ağı’nın (ERTA) da kurucu üyeleri arasında. Yakın zamanda Entegre Raporlama deneyimlerinı, eğitim programlarıyla, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlarıyla paylaşmayı hedefliyor.

Akademi’den Rekor Hızda
Entegre Rapor

Argüden Yönetişim Akademisi, 2019 Entegre Raporu’nu, 40 gün içerisinde bağımsız Denetim Raporu ile birlikte yayınlayarak bir ilke daha imza attı. Daha kaliteli bir yaşam ve sürdürülebilir bir gelecek için yönetişim kalitesini geliştirmek misyonuyla 2014’te kurulan Argüden Yönetişim Akademisi, yönetişim kültürünün yerleşmesinde en etkili araçlardan biri olan ‘Entegre Raporlama’ alanında rol model olmaya devam ediyor.

Türkiye’de entegre rapor yayınlayan ilk kurum olan, 2015 yılında B20 Bilgi Ortağı olarak ‘Entegre Raporlama’nın G20 liderlerine sunulan öneriler arasında yer almasında rol alan Argüden Yönetişim Akademisi, paydaşların şeffaf ve doğru bir şekilde bilgilendirilmesini sağlayan entegre raporun en kısa sürede yayınlanması alanında da dünyaya örnek olmayı hedefliyor.

Argüden Yönetişim Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Çakmakçı:

“Sadece Türkiye’de değil, dünyada da Entegre Raporlamayı benimseyen öncü STK’lardan biriyiz. Benimsediğimiz Entegre Raporlama, paydaşları güven ve şeffaflık temelinde bilgilendirmek için en etkili raporlama şekli.  Doğru bilgilendirmeyi en kısa zamanda yapabilmek noktasında da örnek olmak istiyoruz. Akademimiz, Türkiye’de ilk Entegre Rapor yayınlayan kurum olmuştu.”

NTV, 12 Şubat 2020

Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi Bilgi Ortağı

Argüden Yönetişim Akademisi, Entegre Düşünce ve Entegre Raporlama’ya yaptığı öncü entelektüel katkılar nedeniyle Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi Bilgi Ortağı oldu. ARGE Danışmanlık’la birlikte Entegre Raporlama’nın teşvik edilmesinin, G20 Liderleri’ne sunulan öneriler arasına girmesini sağladı. 2019 yılında, ARGE dünyadaki ilk 10 ve Türkiye’deki tek IIRC Gelişim Ortağı oldu.

Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi Küresel Toplantısı’nda lansmanı yapılarak küresel şirketlerin raporlama kalitesini geliştiriyor.

  • Entegre Rapor hazırlayan ilk Türk kurumu.
  • Dünyada Entegre Rapor hazırlayan ilk 10 STK arasında.
  • Entegre Raporlama hızıyla örnek oluyor.
  • Entegre Raporlama Türkiye Ağı (ERTA) kurucu üyesi.
  • TÜSİAD ile birlikte ERTA Eğitim Komitesi Eş Başkanı.
  • Entegre Raporlamanın kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplumda yaygınlaşmasını destekliyor.

Dünyanın İlk Yerel Yönetim Entegre Raporu Kadıköy’den

Kadıköy Belediyesi Dünyada İlk Entegre Rapor Çalışması Yapan Belediye Oldu

Kadıköy Belediyesi, planlanan hizmetlerin ne kadar yerine getirildiğinin, kamu kaynaklarının doğru kullanımını ölçümleyen “Entegre Raporlama” çalışması yapan dünyada ilk belediye oldu. Entegre Raporun açıklandığı toplantıda, 5 yıllık görev sürecini anlatan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, uzun süre ayakta alkışlandı.

Diğer Kamu Kurumlarına da Örnek Olacağına İnanıyorum

Entegre Raporunun sonuçlarının paylaşıldığı toplantıda konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, Kadıköy’deki 5 yıllık hizmet sürecini anlattı. Kozyatağı Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantıya CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu, CHP Kadıköy Belediye Başkan adayı Şerdil Dara Odabaşı, CHP Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in yanı sıra gazeteciler, meclis üyeleri ve belediye çalışanları katıldı. Entegre Raporun sonuçlarını değerlendiren Nuhoğlu, “Kadıköy Belediyesi kamu kaynaklarının doğru kullanımını ölçen ‘Entegre Rapor’ uygulamasını devreye sokan dünyada ilk belediye oldu. Bu uygulamanın diğer kamu kurumlarına da örnek olacağına inanıyorum” dedi.

Entegre Rapor: Kadıköy Belediyesi Yurttaşlara Değer Yarattı

ARGE Danışmanlık desteği ile hazırlanan Entegre Raporda belediyelerin temel amacının insanların yaşam kalitesini artırmak olduğu düşüncesine odaklanıldı. Kadıköy nüfusu detaylı bir şekilde incelendi, nüfus ortak paydaları olan kümelere bölündü. Raporda Kadıköy Belediyesi’nin geçmiş dönem planlamaları, planların hayata geçirilmesi için yaptığı çalışmalar, çalışmalar sonucunda yarattığı değerler OECD’nin uluslararası iyi yaşam ölçüm metodu ile Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine göre değerlendirildi. Rapor, Kadıköy Belediyesi’nin sağlıklı yaşam, kültürel, sanatsal, bireysel ve sosyal alanlarda gelişim, karar alma süreçlerine katılım, çalışma fırsatları gelişimi gibi konularda yurttaşlara değer yarattığını ortaya koydu. ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Argüden “Türkiye’nin G20 Başkanlığı döneminde B20 Bilgi Ortağı olarak gündeme girmesini sağladığımız Entegre Raporlamanın, ilk belediye uygulamasının da Türkiye’den çıkması ülkemizde küresel düşüncenin güzel bir örneğidir.” dedi.

Nuhoğlu Ayakta Alkışlandı

2014-2019 yılları arasında görev yapan Aykurt Nuhoğlu, bu süreç içerisinde kamusal kaynakları doğru kullanarak hizmet verdiklerini anlattı. “Haydarpaşa Garı, Kalamış Yat Limanı, Meteoroloji arazisi, Kadıköy dolgu alanı, Merdivenköy arazisi, Kurbağalıdere gibi kamusal alanların kamunun kullanımında kalması için mücadele verdik. Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşları, Kadıköy Kent Konseyi ve yurttaşlarla birlikte hareket ederek Kadıköy’de kamusal alanları başarı ile savunduk. Gördük ki birlikte hareket edildiği zaman, Kadıköy’de hiçbir kamu arazisi satılmadı. Bu bir duruştur. Yerel yönetimin vatandaşı temsil ederken onun düşüncesini ve iradesini gözetmesi gerekiyor” diye konuştu. Nuhoğlu’nu konuşmasının ardından uzun süre ayakta alkışlandı.

Kaboğlu: bu Proje, Kamusallık Bilincinin Yayılmasına Öncü Olur

CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu ise kentli olma bilincine değinerek ‘Bu proje İstanbul’da ve diğer ilçelerde sahiplenilirse çok önemli bir işlev görür. Planlamaya katkıda bulunur. Kentli olma bilinci bizim oylarımızla seçtiğimiz kişilerin neleri planladıkları, ne yaptıkları ve bizimle birlikte hangi kararları aldıklarını bilmemizle mümkün olabilir. Bu proje kentli olma bilinci ve kentlilik hakkı açısından önemlidir. Kamusallık bilincinin Kadıköy’de ve Türkiye genelinde yayılmasına öncü olur’ diye konuştu.

Kadıköy, Temel Belediye Hizmetlerinden Fazlasını Bekliyor

Raporda, Kadıköy’de yaşayanların temel belediye hizmetlerinin ötesinde yaşam kalitesine değer katacak beklentilerini de yansıtıyor. Buna göre Kadıköy sınırları içinde yaşayanlar öncelikli olarak kültür, sanat, eğitim, yenilikçi çalışma ve iş ortamları, sosyal yardımlar gibi konularda da hizmet sunulmasını ve kendi yaşam alanları ile ilgili karar alma ve fikir geliştirme süreçlerine katılmak istiyorlar.

Borçsuz Belediye

Raporda Kadıköy Belediyesi’nin kaynak yapısı hakkında da veriler yer alıyor. Kadıköy Belediyesi’nin etkin ve güçlü bir kaynak yönetimi yaklaşımına sahip olduğu vurgulanan raporda çok fazla yatırım yapmasına ve geniş bir hizmet yelpazesinde sahip olmasına rağmen belediye faaliyetlerinin borçlanmadan yürütüldüğü belirtildi.

Kadıköy Yeni Açılan Kurumlarıyla Fark Yarattı

Raporda Kadıköy Belediyesi’nin hizmete soktuğu ve ilçenin gelişimine değer katan birimlere de yer verildi. Belediyenin Ekolojik Kreş, Alzheimer Merkezi, Afet Eğitim Parkı, İDEA, Karikatür Evi, Kadıköy Akademi gibi projeleri hizmette soktuğu belirtildi.

Kadıköy’ün Geleceği de Yer Aldı

Raporda Kadıköy’ün İstanbul’da yaşlı nüfusun en yoğun yaşadığı ilçelerden biri olduğu vurgulandı. Şehir planlarının, yolların, sosyal alanların ve imar düzenlemelerinin bu durumu dikkate alarak yapılması gereğine dikkat çeken raporda, yaşlılık ile birlikte artan sağlık sorunlarına yönelik Alzheimer Merkezi gibi tesislere daha fazla ihtiyaç duyulacağı belirtildi.
Kadıköy’de yaşayanların kendi yaşam alanları konusunda söz sahibi olmak istediklerinin vurgulandığı raporda, paydaşlar ile kurulacak güçlü ilişkilerin hizmet kalitesinin sürekliliğini sağlayacağı belirtildi.

Küresel bir sorun olan iklim değişikliği ile mücadelede Kadıköy ölçeğinde de adımlar atılmasının önemine işaret edilen raporda, imar planları yapılırken, hava akımını sağlayacak tasarımların hem yaz sıcaklarının daha az hissedilmesini, hem de enerji tasarrufunu sağlayabileceği hatırlatıldı.

Avrupa Konseyi ELoGE için Argüden Akademi’yi Yetkilendirdi

Avrupa Konseyi, Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nın Türkiye’de verilmesi için platformun kurulması ve sürecin liderliğini yürütmek üzere Argüden Yönetişim Akademisi’ni yetkilendirdi.

Platform tarafından oluşturulan bağımsız jürinin değerlendirmesi sonucunda Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri Türkiye’de ilk kez Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası – ELoGE’yi bir yıl süresince kullanma hakkını kazanan belediyeler oldu.

Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası Türkiye’de İlk Defa

Türkiye’de ilk defa iki belediye Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markasını kullanma hakkına sahip oldu. Sultanbeyli ve Şişli belediyeleri, Argüden Yönetişim Akademisi koordinatörlüğünde Marmara Belediyeler Birliği (MBB) ve Avrupa Konseyi ortaklığında gerçekleştirilen süreç sonucunda değerlendirilerek yaptıkları çalışmalar ve verdikleri taahhütlerle 2022-23 döneminde Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nı kullanmaya hak kazandı. Avrupa Konseyi İyi Yönetişim Bölüm Başkanı Alina Tatarenko sürdürülebilir bir Avrupa’nın inşası ve herkes için barış, refahın sağlanmasının ancak etkili ve demokratik bir yönetişim ile gerçekleştirebileceğini söyledi. Bu çerçevedeki etkinlikler için geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bulunan Tatarenko, projeyi ve Avrupa Konseyi’nin 12 iyi yönetişim ilkesini DÜNYA’ya değerlendirdi.

Avrupa Konseyi tarafından belirlenen iyi yönetişim ilkelerinin yerel yönetimlerde uygulanmasını sağlamak üzere Argüden Yönetişim Akademisi’nin geliştirdiği Entegre Belediye Yönetişim Modelini kullanan Sultanbeyli ve Şişli Belediyelerinin gerçekleştirdikleri bir senelik çalışmanın sonucunda Türkiye’de ilk defa iki belediye Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası almaya hak kazandı. Hollanda Konsolosluğu tarafından desteklenen ve proje kapsamında Argüden Yönetişim Akademisi ve Marmara Belediyeler Birliği tarafından oluşturulan bağımsız bir jüri tarafından değerlendirilen Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri ilkelere uygunluk sağlayarak yönetişim kalitesini markalaştırmış oldu. Yaptıkları çalışmalar ve verdikleri taahhütlerle 2022-23 döneminde Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nı kullanmaya hak kazanan Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri bir yıllık markaya sahip olma hakkını elde ettiler. İyi yönetişim uygulamalarını devam ettirmeleri halinde bu süreyi uzatabilecekler.

Entegre Belediye Yönetişim Modeli’ni uygulayarak yönetim süreçlerinin her aşamasında Avrupa Konseyi’nin belirlediği iyi yönetişim ilkelerini etkin biçimde hayata geçirecek olan belediyeler böylece sürdürülebilir ve kapsayıcı kalkınmayla vatandaşların yaşam kalitesine daha fazla katkı yapma fırsatı bulacak.

Belediyelerde iyi yönetişim kalite ve düzeyinin güçlendirilmesi konusunda pek çok farklı yöntem ve yaklaşım mevcut, ancak bu konuda en kapsamlı ve ölçülebilir olanların başında Avrupa Konseyi’nin çalışması geliyor. Avrupa Konseyi İyi Yönetişim Bölüm Başkanı Alina Tatarenko sürdürülebilir bir Avrupa’nın inşası ve herkes için barış, refahın sağlanmasının ancak etkili ve demokratik bir yönetişim ile gerçekleştirebileceğini söylüyor. Bu çerçevedeki etkinlikler için geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bulunan Tatarenko ile projeyi ve Avrupa Konseyi’nin 12 iyi yönetişim ilkesini konuştuk:

-Entegre Belediye Yönetişim Modeli projesi kapsamında Türkiye’de ilk kez iki belediye Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markasını kullanma hakkına sahip oldu. Projeden ve Avrupa Konseyi’nin bu alanda yaptığı çalışmalardan bahsedebilir misiniz?

Avrupa Konseyi’nin, yerel düzeyde yönetişimi, yönetişimin kalitesini iyileştirmeyi hedefleyen bu 12 ilkesi esasında temel olarak Avrupa vizyonunu oluşturuyor. Geliştirdiğimiz her ilkenin altında, ne anlama geldiğini açıklayan bir dizi kriter ve kendinizi kontrol edebilmeniz için göstergeler bulunuyor ve bu sayede kaliteyi yönetmek mümkün oluyor. Bu ilkeleri katılım, temsiliyet seçimlerin adil yapılması, duyarlılık, etkililik ve verimlilik, açıklık ve şeffaflık, hukukun üstünlüğü, etik davranış, yetkinlik ve kapasite, yenilik ve değişime açık olma, sürdürülebilirlik ve uzun dönemli yönelim, sağlam mali yönetim, insan hakları, kültürel çeşitlilik ve sosyal kaynaşma ve hesap verebilirlik şeklinde sıralamak mümkün.

Eğer demokrasinin hakim olduğu iyi bir yönetime sahip olmak istiyorsanız, burada sürdürülebilirlik çok önemli. Bugün yaptığınız her şeyin bundan 100 yıl sonra burada yaşayan insanları nasıl etkileyeceğini düşünmeniz gerekiyor. Örneğin yapacağınız bir köprünün trafik ve kentsel gelişimin yanında sağlık, çevre ve ekonomiye de ne gibi etkileri olacağını düşünmeniz gerekir. Demokratik katılım için günlük sıradan konularda bile vatandaşların görüşüne başvurulması önemli. Liderliğini üstlendiğim bölümün en önemli önceliklerinden biri iyi demokratik yönetişimle ilgili olarak farkındalığı artırmak. Demokratik yönetişim sağlanmadan ne çevreyi koruyabilirsiniz ne de sürdürülebilir gelişim sağlayabilirsiniz.

-Argüden Akademi’nin liderliğinde yürütülen projede değerlendirme nasıl yapıldı, belediyeler bu hakkı ne kadar süre kullanabilecek?

Avrupa Konseyi’nin benimsediği bu 12 ilke doğrultusundaki ölçütleri kullanarak İstanbul’un iki belediyesi Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markasını kullanma hakkını aldı. Sultanbeyli ve Şişli belediyeleri markaya sahip olma hakkını bir yıllığına elde ettiler. İyi yönetişim uygulamalarını devam ettirmeleri halinde bu süreyi uzatabilecekler. Değerlendirmeler bu ilkelere göre yapıldı. Vatandaşlar yapılan anketlerde belediyelerin faaliyetleri, hizmetleri hakkında görüşlerini belirttiler ve bunlar göz önünde tutuldu. Görüş belirten, taleplerini ileten vatandaşlarla yapılan istişareler ve onları rol model almak çok önemli. Kapsayıcı bir anlayışla belediye faaliyetlerinden etkilenen her kesimin beklenti ve ihtiyaçlarını tespit edip, önceliklerin belirlenmesi ve faaliyetlerin bu doğrultuda gerçekleştirilmesi vatandaşın güvenini kazanmak için çok önemli. Kadınların, çocukların, gençlerin, yaşlıların, engelli vatandaşların farklı ihtiyaçlarını anlamak ve bunları karşılayacak tasarım ve uygulamaları gerçekleştirmek bir bütün olarak yaşam kalitesinin gelişmesini sağlıyor. İyi demokratik yönetişim bilincini ve vatandaşların farkındalığını artırınca toplumda da verimlilik, şeffaflık ve hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı göstermenin önemi daha iyi anlaşılıyor.

Nasıl ki kendi sağlığımız için düzenli olarak check-up yaptırıyor, arabamızı muayeneye götürüyorsak belediyeler için de bu markayı kullanma hakkını almak bir sağlık kontrolü niteliğinde. Argüden Akademi’nin geliştirdiği Entegre Belediye Yönetişim Modeli de yol ve yöntem göstermesi açısından değerli. Başvuruların bağımsız bir jüri tarafından gerçekleştirilen değerlendirilmesi, düzenli olarak yapıldığında sürekli gelişimi tetikliyor, varsa yanlışların düzeltilmesi imkânını sunuyor ve en sonunda bunlar belediye başkanları için oyların artması anlamına da geliyor. Bugün itibarıyla Türkiye ile birlikte Avrupa Konseyi üyesi 46 ülkeden 23’ünde bu markayı kullanma hakkı kazanan yerel yönetimler oldu. Umuyoruz ki bu öncü belediyelerimiz düzenli olarak bu markayı kullanma hakkını yenileyecek ve onları başka belediyeler de izleyecek ve bu markaya hak kazananların sayısı artacaktır.

-Bütün bunları sağlamak son yıllarda biraz daha zorlaşmış gibi görünüyor. Bunun nedenleri neler olabilir?

Herkes demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün değerini anladı. Ancak ne yazık ki son zamanlarda demokrasi endeksinin birçok ülkede gerilemeye başladığını, pek çok sorun olduğunu görüyoruz. İfade özgürlüğü, medya özgürlüğü, yerel demokrasilerin kalitesi gibi tüm göstergelerde gerileme söz konusu. Burada, bütün belediyelere yeterli yetki ve kaynak verilmesi noktasında merkeziyetçiliğin düzeyi de önemli. Yetkinin insanlara olabildiğince yakın olması gerekiyor. Yetkinin ve gücün yerele de ulaşması gerekiyor ancak maalesef bugün pek çok ülkede farklı eğilimler görüyoruz. Hatta bazı Avrupa ülkelerinde de bugün gücün merkezde toplandığını görmek mümkün. Demokratik özgürlüklere yönelik daha fazla saldırı görüyoruz. Aslında, daha da kötüsü insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin korunmasının, bunların hiçbirinin güvence altına alamadığımızı görüyoruz. Demokratik kurumlarda, demokratik yönetimlerde bir erozyon var. Bu nedenle temel bilgilere geri dönüp iyi bir yönetişime sahip olup olmadığımızdan emin olmalıyız.

-Sanırım son dönemde gerçekleştirilmesi en zor hedefler iklim hedefleri. Bu konuda neler yapıyorsunuz?

Özellikle enerji açısından Avrupa gerçekten zor günler yaşıyor. Evet asıl soru iklim hedefleri. Bütün bunların sorumluluğu kimde. Sadece bir kişi mi sorumlu? Hayır. Bütün olanlardan her birey sorumludur. Alternatif enerji kaynaklarına çok daha erken bakmaya başlayabilirdik. Hükümetler çeşitli izinler verirken, kararlar alırken iyi demokratik yönetişim ve sürdürülebilirlik açısından düşünmüyorlarsa sonuç budur. Bu yüzden her zaman her şeyin ucu yönetişim kalitesine uzanıyor ve bu yüzden bizler bu kadar yakından izliyoruz.

-Sürdürülebilir kentsel kalkınmanın en önemli gereksinimleri nelerdir?

Ağırlıklı olarak hükümetlerle, yerel yönetimlerle, bölgesel ve ulusal hükümetlerle çalışıyoruz. Ancak tabii ki bireyler de çok şey yapabilir. Şu anda yapılanların etki yaratma noktasında yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Hükümet politikaları için her şeyin düzenlenmiş mevzuatlar üzerinden yapılması gerekiyor. İlkelerden biri sağlam finansal yönetim ve ekonomik kalkınma ile ilgili, ancak kalkınma konusunda hep “öyleyse daha fazla fabrika inşa edelim, daha fazla yatırım yapalım” noktasına geliniyor ve bu her zaman refah ve eşitliği getirmiyor. Amaç toplumların refahını ve huzurunu sağlamak ve bu yüzden burada bunları konuşuyoruz. Bunun sadece birilerini zengin etmeye değil, aynı zamanda insanların refahını kapsayıcı ve adil olarak sağlamaya hizmet etmesi için sağlam ekonomik kalkınma ve sağlam finansal yönetimi savunuyoruz. Avrupa Konseyi’nin varoluş vizyonu insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü korumaktır. Bugün pek çok ülkede mahkemelerin bağımsızlığı, medya tehlikede, seçimlere hile karıştırma eğilimi görüyoruz. Bu ise insanların yaşam kalitesini ve sürdürülebilir gelecek hedeflerimizi tehlikeye atıyor.

-İyi yönetim ve kaynakların en doğru şekilde kullanılmasının önündeki en büyük engel nedir sizce?

Çoğu zaman kaynaklar mümkün olan en iyi şekilde kullanılmıyor. Bazen beceriksizlikten, bazen doğru yöntemlerin kullanılmamasından, bazen de yolsuzluktan. Ancak, bu çok ama çok tehlikeli bir şey çünkü güven kaybedildiğinde, bu demokrasiye zarar veriyor. Çok acil çözülmesi gereken en büyük sorun bu. Kamu kaynaklarının doğru kullanımı sağlanırsa ve vatandaşlar da bunu bilir ve kurumlara güven duyarsa her şey çok daha farklı olur. Bu nedenle, yerel yönetimlerde iyi yönetişim yaşam kalitemizin ve geleceğimizin temelidir.

Alina Tatarenko kimdir?

Avrupa Konseyi İyi Yönetişim Bölüm Başkanı Alina Tatarenko 10 yılı aşkın bir süredir yerelleşme, kamu yönetimi ve yerel yönetim reformları alanlarında danışmanlık, proje ve çalışmalar yürütüyor. Bu konularda İspanya, Malta, Kıbrıs, Polonya, Estonya, Ukranya ve Hırvatistan gibi bir çok ülkede yerel yönetimlere kapasite inşası ve danışmanlık gibi roller üstlendi. Yerelleşme, kamu etiği, iyi yönetişim, liderlik, belediyeler arası iş birliği, sınırlar arası ve şehirler arası iş birliği gibi alanlarda uzmanlık ve deneyim sahibi. Alina Tatarenko, London School of Economics (LSE, İngiltere), Central European University (CEU, Macaristan) ve Kyiv-Mohyla Academy (UKMA, Ukranya) üniversitelerinde öğrenim gördü.

Argüden Yönetişim Akademisi

Kamu, sivil toplum, özel sektör ve uluslararası kurumlarda yönetişim kalitesini artırmaya adanmış bir vakıf olan Argüden Yönetişim Akademisi, yaşam kalitesini geliştirmek ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturmak üzere yönetişim kalitesini geliştirerek kurumlara duyulan güveni artırmak için çalışıyor. Akademi iyi yönetişim kültürünün gelişimi ve yayılımında ‘mükemmeliyet ve ilk başvuru’ adresi olmayı hedefliyor. Kurumlarına güven duyulan bir toplum için 7’den 77’ye her yaş grubu; özel sektör, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve uluslararası organizasyonların liderlerine yönelik programlar geliştiriyor. Akademi, bütünsel ve entegre bir yönetişim anlayışıyla kurumlara duyulan güveni geliştirmek için içerik geliştiriyor, eğitim programları hazırlıyor. Mevcut ve gelecek nesillerin yaşam kalitesini artırmak için iyi yönetişim kültürünü yaygınlaştırmak üzere çeşitli yerel, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla işbirlikleri yapıyor. ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Argüden’in 2011 yılında Palgrave Macmillan tarafından yayınlanan ‘Yönetişim Anahtarları’ kitabı, 2014 yılında kurulan Akademi’nin entelektüel temelini oluşturdu.

Elif Karaca, Dünya Gazetesi (Ekonomim)
8 Kasım 2022

Demokrasinin Beşiği Belediyeler ve İyi Yönetişim

Argüden Yönetişim Akademisi’nin geliştirdiği Entegre Belediye Yönetişim Modeli©’nden de yararlanarak Türkiye’de ilk kez Sultanbeyli ve Şişli Belediyelerinin Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nı kullanma hakkı kazanmaları demokrasinin ve güvenin gelişimi açısından iyi birer örnek ve önemli bir kilometre taşı oldu.

Dünya, demokrasinin korunması ve gelişimi için kritik bir dönemden geçiyor, siyaset ve kamu kurumlarına duyulan güven azalıyor. Oysa, kurumlarına güven duyulan toplumların yaşam kalitesi daha yüksek oluyor. İnsanların kamu otoritesi ile en yakın ilişki içerisinde olduğu kurumlar ise belediyeler. Bu nedenle, vatandaş odaklı yerel yönetişim anlayışının yaygınlaşması aslında demokrasinin ve ortak kaynakları paylaştığımız insanlarla birlikte yaşama kültürünün gelişimi için de kritik önemde. Çünkü güven, iyi yönetişimin özü ve sürdürülebilir kalkınmanın temel taşıdır.

Argüden Yönetişim Akademisi’nin geliştirdiği Entegre Belediye Yönetişim Modeli©’nden de yararlanarak Türkiye’de ilk kez Sultanbeyli ve Şişli Belediyelerinin Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nı kullanma hakkı kazanmaları demokrasinin ve güvenin gelişimi açısından iyi birer örnek ve önemli bir kilometre taşı oldu.

Daha iyi bir gelecek ve kaliteli yaşam için iyi yönetişim

İyi yönetişim, bir kültür ve güven kültürünün yeşerdiği iklimdir. Toplumsal güven anlayışı aslında Anadolu medeniyetinin yakından bildiği bir kültür. İyi ahlak ve doğruluğu içeren Ahilik kültürü, ‘kendin için ne istiyorsan, başkası için de onu iste’ diyen Yunus Emre’nin şu bilge sözleri:
“Sen sana ne sanırsan, ayruğa da onu san
Dört kutsal kitabın mânası var ise, budur işte.”
bu adalet ve ahlâk anlayışının Anadolu medeniyetinin temelleri olduğunu ne de güzel ifade ediyor.

İyi yönetişim toplumdaki sorunlarla ilgili sorumluluk üstlenerek bu sorunlara tutarlı ve adil şekilde etkili çözümler üretmeyi, bu süreçteki davranışlarıyla ilgili şeffaf bir şekilde hesap verebilmeyi ve tüm bu süreçlerde sorundan ve çözümden etkilenen herkesin kararlara aktif katılımını sağlamayı gerektirir.

Bu kültürün her yaş grubundan bireylerde, her sektörde ve kurumda yeşermesi ve sürekli gelişmesi ise toplumda “güven” ikliminin oluşmasını sağlar. Güven ise sürdürülebilir kalkınmanın anahtarıdır. Bu nedenle, daha iyi bir gelecek ve sürdürülebilir kalkınma için kurumlara güven duyulması yani iyi yönetişim şarttır.

Belediyeleri mükemmellik yolculuğuna çıkaran model

“Kurumlara duyulan güven” olarak tanımlayabileceğimiz “iyi yönetişim” kültürünün toplumdaki karşılığını anlatabilmek adına bir örnek vermek isterim. Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nı üstlendiğim Argüden Yönetişim Akademisi her yaş grubu ve her sektörde iyi yönetişim kültürünü geliştirmek için çalışmalar gerçekleştiriyor.

Bu çalışmalardan biri olan Öğrenen Çocuk: Sorumlu Birey programında bir araya geldiğimiz 9-10 yaş grubundaki çocukların neredeyse tamamı, sorunların çözümü için adres olarak ailesini, okulunu ve belediyeleri ana aktörler olarak gördüklerini gözlemledik. Bu yaş grubunun, aile ve okulu neden seçtiğini anlamlandırmak kolay. Belediyeler ise günlük yaşamlarındaki sorunlara çözüm üretmede vatandaşa en yakın kamu kurumu olarak öncelik kazanıyor.

9-10 yaş grubundan itibaren, her vatandaşın sorunların çözümünde başvurduğu kurumlar olan belediyelerin de güveni artırmak için iyi yönetişim kültürünü geliştirmesi gerekiyor. Entegre Belediye Yönetişim Modeli©, belediyelerde işleyişin, bilginin ve katılımın kalitesini artırarak sürekli gelişimi tetikliyor. İyi yönetişim ilkeleri ve entegre düşüncenin benimsenmesine destek olarak hem bu süreci oluşturmak için gerekli hem de sonraki dönemlerde yaratılacak değeri ve süreç kalitesini artırıyor.

Entegre Belediye Yönetişim Modeli

Model, yerel yönetimlerde işin yapılış biçimini ve süreçlerin kalitesini iyileştirmek üzerine geliştirildi. Bu nedenle gerek Türkiye’de gerekse dünyada tüm yerel yönetimler tarafından kullanılabilecek uluslararası bir model olma niteliği taşıyor.

Akademinin geliştirdiği bu yeni model ilk kez Türkiye’de 2 belediyede uygulandı. Akademi Koordinatörlüğünde, Avrupa Konseyi, Marmara Belediyeler Birliği, Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri iş birliğinde 1 yıl boyunca gerçekleştirilen bu projede başvurular, saygın bürokratlar, akademisyenler ve STK temsilcilerinden oluşturulan bağımsız bir jürinin değerlendirmesi sonunda Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri, Avrupa Konseyi’nin Yönetişim Mükemmelliği Markası’nı bir yıl boyunca kullanmaya hak kazandılar.

Markayı almak bir sürecin bitişi değil başlangıç noktası diyebiliriz. Başvuruyu yapan kurumun halihazırda gerçekleştirdiği çalışmalara ek olarak taahhütleri de göz önünde bulunduruluyor. Markayı kullanma hakkını 1 yıllığına kazanan kurumların, ilgili taahhütlerini yerine getirmesi ve bununla ilgili şeffaf bir şekilde hesap verebilmesi gerekiyor. Kullanım hakkı süresinin sonunda kurumların yeniden başvuru yapması ve jüri değerlendirmesi sonucunda bu süreyi uzatma imkânı bulunuyor.

Avrupa Konseyi Yönetişim Mükemmelliği Markası’nın Türkiye’de ilk kez iki belediyeye birden verilmesini, yerel yönetimlerin bu alanda etkili çalışmaları ve iyi yönetişim kültürünün gelişimi adına örnek olmasını ve yaygınlaşmasını diliyorum.

Dr. Yılmaz Argüden, Yetkin Report
30 Kasım 2022

Katılımcı Demokrasi Okulu
İlk Kez Türkiye’de

Avrupa Konseyi, Argüden Yönetişim Akademisi ve İstanbul Kent Konseyi’nin iş birliğiyle Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen Katılımcı Demokrasi Okulu katılımcılarını Büyükada’da buluşturdu.

İstanbul başta olmak üzere, Adana ve Balıkesir gibi farklı şehirlerden yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarından gelen katılımcılara Avrupa Konseyi’nin katılımcı demokrasi yaklaşım ve standartları sunuluyor. Yerel düzeyde katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi için sivil katılımın hangi ilke ve araçlar ile sağlanacağı ele alınıyor. Bu kapsamda Avrupa’nın farklı ülkelerinde kullanılan sivil katılım araçlar, iyi örnekler ve deneyimler katılımcılar tarafından inceleniyor. Kamusal mekân tasarımı, katılımcı bütçe, gençlik katılımı ve vatandaş panelleri gibi özel alanlardaki sivil katılımın niteliği ve işleyişi paylaşılıyor. Katılımcı Demokrasi Okulu ile sivil katılımın yerelde güçlendirilmesi hedefleniyor.

Programın açılış konuşmalarını İstanbul Büyükşehir Belediyesi Strateji Dairesi Başkanı Ali Galip Yükseltmek, Avrupa Konseyi Seçimler ve Katılımcı Demokrasi Bölüm Temsilcisi Cornelia Perle, İstanbul Kent Konseyi Başkanı Tülin Hadi ve Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz Argüden gerçekleştirdi.

Tülin Hadi (İstanbul Kent Konseyi), Ali Galip Yükseltmek (İBB), Cornelia Perle (Avrupa Konseyi), Dr. Yılmaz Argüden (Argüden Yönetişim Akademisi)

İBB Strateji Geliştirme Dairesi Başkanı Ali Galip Yükseltmek konuşmasında, İBB’nin kendi çalışmalarında katılımcı demokrasi ve sivil katılıma önem verildiğinin altını çizdi. Özellikle stratejik plan hazırlanması, katılımcı bütçe çalışması gibi faaliyetlerle karar alma süreçlerinde vatandaş ve sivil katılımın etkili şekilde kullanıldığını belirtti. Okulun düzenlenmesine mekân ve lojistik desteği vermekten, katılım uygulamalarının yaygınlaştırılmasına katkı vermekten memnuniyet duyduklarını ifade etti.

Avrupa Konseyi’nden Cornelia Perle ise yaptığı açıklamada, katılımcı demokrasinin güçlenmesinde yerel yönetimler kadar sivil toplumun da aktif çabaları ve katılımının gerçekleşmesinin önemini vurguladı. Avrupa Konseyi’nin düzenlediği önceki okullarda yer alan katılımcılarla halen irtibatta olduklarını belirterek, bu beş günlük bilgi ve deneyim paylaşımının geleceğe etkileri olacağını vurguladı.

İstanbul Kent Konseyi Başkanı Tülin Hadi gerçekleştirdiği konuşmasında, katılımcı demokrasi ve sivil katılımın şehirlerde güçlenmesinin öncelikli amaçları olduğunu belirtti. Bu okulu düzenleme sebeplerinin sivil katılımın güçlenmesi için belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarının kullanabileceği standartlar, ilkeler ve araçları ile iyi uygulama örneklerini tanıtmak olduğunu ifade etti. Sivil katılım araçlarını kullanma becerileri geliştikçe uygulamalı çalışmaların daha da etkin olarak hayata geçirilebileceğini ifade etti. Katılımcı demokrasinin bir kültür olduğunun altını çizerken, iyi örneklerin paylaşılmasının önemli olduğuna da dikkat çekti.

Katılımcı Demokrasi Okulunu düzenleyen kurumlardan Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ise, sadece ülkemizde değil, diğer OECD ülkelerinde de güven oluşturarak demokrasiyi güçlendirmek üzere üst düzeyde girişimler olduğunu vurguladı. “Güven iyi yönetişimin özü, sürdürülebilir kalkınmanın ve yaşam kalitesinin temelidir” diyen Dr. Argüden, anlamlı ve kapsayıcı katılımcılığın güven oluşturmak için önemini vurguladı. Akademi’nin bir düşünce kuruluşu olarak yönetişim kalitesini geliştirmek üzere geliştirdiği Belediye Yönetişim Karnesi©, Yerel Kalkınma Rehberi, kamu ve STK yöneticileri için düzenlediği eğitim programları ve iyi örneklerin yaygınlaşması için Avrupa Yönetişim Mükemmellik Markası’nın verilmesi gibi çalışmalarına ‘Katılımcı Demokrasi Okulu’ ile bir yeni halka daha eklediğini belirtti.

Ekonomi Gazetesi
20 Eylül 2023

Belediye Yönetişim Karnesi Dünyada Örnek Gösteriliyor

Dr. Yılmaz Argüden’in 2018 yılında yayımlanan belediyeler ile ilgili çalışması Harvard Üniversitesi tarafından örnek gösteriliyor.

Argüden Yönetişim Akademisi, şirketler, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve özellikle yerel yönetimlerde iyi yönetişimi geliştirmek üzere araştırmalar yapıyor, rehberler hazırlıyor, eğitimler veriyor. Akademi’nin 2018 yılında İstanbul İlçe Belediyeleri için gerçekleştirdiği özgün çalışma, Belediye Yönetişim Karnesi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nde (OECD) model olarak gösterilmiş, Harvard Üniversitesi’nden ise ‘yönetişim araştırmaları konusunda çığır açan bir çalışma’ olduğu övgüsünü almış. Yerel seçimlerinden önce aynı çalışmayı güncelleyerek Ocak 2024’te yayınlayacaklarını açıklayan Dr. Yılmaz Argüden belediyeler ile ilgili çalışmalarını EKONOMİ gazetesine anlattı.

Dr. Argüden, 2018 Karne çalışmasının önerilerinin bazı belediyelerde uygulanmaya başladığını ve örnek olarak Kadıköy’ün dünyada ilk Belediye Entegre Raporunu yayınlayan belediye olduğunu belirtti. Entegre ve Kapsayıcı Stratejik Plan Rehberi ve Yerel Kalkınma Rehberi geliştiren, Yönetişim Karnesi çalışmasını Büyükşehir Belediyelerine taşıyan Akademi, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Yönetişim Mükemmellik Markası’nın (European Label of Governance Excellence – ELoGE) Türkiye’de verilmesi için yetkilendirildi. Akademi’nin geliştirdiği Entegre Belediye Yönetişim Modeli ile hazırlanan Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri 2022 yılında Türkiye’de ilk kez EloGE kullanma hakkını birer seneliğine kazandılar. 2023 yılının ELoGE başvuruları ise yeni tamamlandı ve Bağımsız bir Jüri tarafından gerçekleştirilecek değerlendirme sonrasında Aralık ayında kazanan ilçe ve büyükşehir belediyeleri kamuoyuna açıklanacak.

Geçtiğimiz Eylül ayında da Avrupa Konseyi, İstanbul Kent Konseyi ve Argüden Akademi işbirliğiyle Türkiye’de ilk kez Katılımcı Demokrasi Okulu gerçekleştirildi. Katılımcı demokrasinin güçlendirilmesi için Avrupa’nın farklı ülkelerinde kullanılan kamusal mekân tasarımı, katılımcı bütçe, gençlik katılımı ve vatandaş panelleri gibi sivil katılım araçları, iyi örnekler ve deneyimler Adana, Balıkesir, İstanbul gibi farklı şehirlerden katılan yerel yönetim ve STK temsilcileriyle paylaşıldı.

BM’nin Dönüşümsel Yönetişim başlıklı çalışma grubuna Türkiye’den davet edilen tek Türk kurum olarak katkı sağladıklarını aktaran Dr. Yılmaz Argüden, “İyi yönetişim kültürünü yaymak için dünyada ilk kez ilkokul seviyesinde iyi yönetişimi işleyen ‘Öğrenen Çocuk, Sorumlu Birey’, 40’ı üniversiteyi kapsayan ‘Argüden Yönetişim Akademisi Gençlik Ağı’ ve sürdürülebilirlik konusunda küresel öğrenme hızını geliştiren, 7 ülkeyi kapsayan ve G20 Tokyo’da dünyaya örnek gösterilen ‘Sürdürülebilirlik Yönetişim Karnesi’ gibi projeler geliştiriyoruz” dedi.

“Kurumlara duyulan güven yaşam kalitesini geliştiriyor”

Güven, iyi yönetişimin özü ve sürdürülebilir kalkınmanın temelidir” diyen Dr. Argüden, Argüden Yönetişim Akademisi’nin amaç, görev ve ülküsünü ise şöyle aktarıyor:

Amacımız: Yaşam kalitesini geliştirmek ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturmak.
Görevimiz: Yönetişim kalitesini geliştirerek kurumları duyulan güveni artırmak.
Ülkümüz: İyi yönetişim kültürünün gelişimi ve yayılımında ‘mükemmeliyet ve ilk başvuru’ adresi olmak.

Ekonomi Gazetesi
13 Kasım 2023

6 Belediyeye Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası

Avrupa Konseyi’nin Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE) 2023 yılı sahiplerini buldu. Bir yıllık süre boyunca geçerli olan ve yerel yönetimlerde iyi yönetişim kültürünün sembolü olarak görülen Marka’ya bu yıl 2 Büyükşehir 4 İlçe Belediyesi layık görüldü. 

Türkiye’de Argüden Yönetişim Akademisi koordinatörlüğünde, Avrupa Yerel Demokrasi Derneği ve Altınbaş Üniversitesi ile oluşturulan Ulusal Platform önderliğinde verilen Marka’yı 2024 yılı sonuna kadar kullanım hakkı elde eden belediyeler Ankara Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Bağcılar, Gebze, Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri oldu.

Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası belediyelerde iyi yönetişim kültürünü güçlendirmeyi ve 12 iyi yönetişim ilkesinin yerel yönetimlerin işleyişinde her kademede benimsenmesini hedefliyor. Türkiye’de ilk kez 2022 yılında verilen Marka’yı 1 yıl kullanma hakkı elde eden belediyeler Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri olmuştu. 2023 yılında 9 belediyenin başvurduğu değerlendirme süreci sonunda 2024 yılı sonuna kadar Marka’yı kullanma hakkı elde eden belediyeler Ankara, Eskişehir, Bağcılar, Gebze, Sultanbeyli ve Şişli Belediyeleri oldu. Gerçekleştirdikleri çalışmalar ve verdikleri taahhütler göz önünde bulundurularak Marka’yı kullanma hakkını elde eden belediyeler, başvurularını yenilemeleri ve Bağımsız Jüri’den onay almaları takdirde sonraki dönemlerde de Marka’yı kullanmaya devam edebiliyor.

2023-2024 dönemi Marka başvuruları Argüden Yönetişim Akademisi, Avrupa Yerel Demokrasi Derneği ve Altınbaş Üniversitesi tarafından oluşturulan Bağımsız Jüri tarafından değerlendirildi. İyi yönetişim ve yerel yönetimler konularında yetkin ve uzman üyelerden oluşan jüride; emekli vali ve bürokratlar, siyaset bilimi profesörleri, iyi yönetişim uzmanları yer aldı.

14 Aralık’ta Altınbaş Üniversitesi Gayrettepe Kampüsünde gerçekleşen törende kazanan 6 belediye açıklandı. Törenin açılış konuşmalarını Avrupa Konseyi İyi Yönetişim Uzmanlık Merkezi Başkan Yardımcısı Niall Sheerin, Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı ErhanAvrupa Yerel Demokrasi Derneği (ALDA) Genel Sekreteri Antonella Valmorbida, ve Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz Argüden yaptı.

Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nın Türkiye’de ikinci kez belediyelerle buluşmasından mutluluk duyduklarını ifade eden Avrupa Konseyi İyi Yönetişim Uzmanlık Merkezi Başkan Yardımcısı Niall Sheerin “ELoGE yerel yönetimler için bir ayna niteliğinde. Bugün, Marka’yı 1 yıllığına almaya hak kazanan belediyeleri tanımakla kalmıyoruz, yerelde demokrasinin gelişimiyle yaşam kalitesini artırmak amacıyla başka belediyeleri de gelecek yıl başvurmaya davet ediyoruz” dedi.

Türkiye’de geliştirdikleri iş birliklerinin ALDA için her geçen gün daha da önemli olduğunu ifade eden Avrupa Yerel Demokrasi Derneği Genel Sekreteri Antonella Valmorbida “Belediyelerin yerelde iyi yönetişim konusunda çalışmalarını tanımak, ELoGE’yi vermek için Argüden Akademi ile iş birliği yapmaktan dolayı çok memnunuz” dedi.

Altınbaş Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çağrı Erhan konuşmasında çözüm üreten belediyelerle birlikte olmaktan mutluluk duyduklarını belirtti. Erhan sözlerini şöyle sürdürdü: “Kent hayatının bir parçası olan insanların fikir ve istekleri dikkate alındığı takdirde iyi yönetişimden bahsetmek mümkün. Bu markayı almaya hak kazanan bütün belediye başkanlarımızı tek tek kutluyorum.”

Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nı Türkiye’de vermekle yetkilendirilen Argüden Yönetişim Akademisi’nin Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz Argüden “Kurumlarına güven duyulan bir toplum, yaşam kalitesi ve sürdürülebilir gelecek için kritik önem taşıyor. Demokrasinin beşiği olan yerel yönetimlerde iyi yönetişim kültürünün benimsenmesi Cumhuriyetimizin 2. yüzyılında kapsayıcı ve katılımcı demokrasinin ve toplumsal güveninin temel taşı olacaktır. Bu Marka stratejik ve bütçe hazırlama süreçlerine de katkı sağlayacaktır.” dedi.

Ödül töreninin ardından gerçekleştirilen panellerde kazanan belediyeler deneyimlerini ve iyi örneklerini paylaştılar.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş: “Benim sözüm şeffaflık ve hesap verebilirlik için toplumun her kesimi ile yakın çalışmaktı. Ankara Belediyesi sunduğu anlamlı bilgilerle vatandaşın güvenini kazanıyor. ELoGE almamız ülkemizdeki diğer belediyeleri de iyi yönetişim uygulamalarını teşvik edecek” dedi.

Sultanbeyli Belediye Başkanı Hüseyin Keskin Şişli belediyesi ile birlikte markayı almaya 2.kez hak kazandıkları için mutlu olduklarını ve bundan gurur duyduklarını belirtti. Hüseyin Keskin şunları söyledi: “Vatandaşın her kesiminin kararlara katılmasını teşvik etmek ve bu konuda çaba göstermek vatandaş güveni ve memnuniyetini artırıyor. Marka’ya her sene başvurmak sürekli gelişimi esas aldığımızın güzel bir göstergesidir.”

Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin: “Biz 5 yıl önce göreve gelirken hep söylediğimiz bir şey vardı. Katılımcı olacağız, şeffaf ve hesap verebilir olacağız, kapsayıcı olacağız. Öncü belediyelerden birisi olarak aldığımız Avrupa Yönetişim Markası, Komşu Masa ve Katılımcı Bütçe gibi birçok projemizin de yolunu açtı.”

Entegre Belediye Yönetişim Modeli©

Yaşam kalitesi için yönetişim kalitesinin artırılmasına yönelik çalışan Argüden Yönetişim Akademisi, Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası’nın (ELoGE) Türkiye’deki belediyeler tarafından alınması ve vatandaş merkezli yönetim anlayışının yaygınlaşmasına katkı sağlamak amacıyla Entegre Belediye Yönetişim Modeli© geliştirdi. Belediyeler bu Modeli uygulayarak demokratik, idari ve mali yönetim süreçlerinin her aşamasında Avrupa Konseyi’nin belirlediği iyi yönetişim ilkelerini bütünsel ve etkin biçimde hayata geçirebilecekler. Böylece yerelde sürdürülebilir ve kapsayıcı kalkınma ile vatandaşların yaşam kalitesine daha fazla katkı yapma fırsatını yakalayacaklar.

Gençlik: “Bizim Bu Cumhuriyete Sözümüz Var”

Cumhuriyetin 2. yüzyılı başlarken, şikayetçi olmak yerine çözümün bir parçası olmak isteyen gençler daha iyi bir gelecek için “Cumhuriyete Sözümüz Var!” diyerek hem söz verdi, hem sözünü söyledi.

Argüden Yönetişim Akademisi ve Gençlik Ağı, Türkiye’nin dört bir yanından gençleri, profesyonelleri ve basın mensuplarını bir araya getiren “Cumhuriyete Sözümüz Var” adlı bir zirve düzenledi. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında yaşam kalitesini artırmak için düzenlenen Zirve, 18 Kasım Cumartesi günü Miniatürk’te gerçekleşti.

Zirvede söz gençlikteydi; açılış konuşmasını Akademi’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Pınar Ilgaz’ın gerçekleştirdiği ve çeşitli üniversitelerden genç liderlerin konuşmacı olarak yer aldığı bu platformda Özlem Gürses, Dr. Bahadır Kaleağası, Naci Başerdem gibi alanında uzman isimler tartışmalarda moderatör oldu.

İçeriğinde öğretici oyunlar ve paneller bulunan Zirve’de katılımcılar, interaktif bir öğrenme deneyimi yaşadıkları etkinliklere katılarak hem bilgi birikimlerini artırdı hem de sektör profesyonelleri ile etkileşimde bulunma şansı elde etti.

Zirvenin kapanışında, “Gençliğin Manifestosu” yayınlandı ve tüm katılımcılar tarafından imzalandı. “Yaşam Kalitesi ve Sürdürülebilir Gelecek için Atatürk’ün Biz Gençlere Emanet Ettiği Cumhuriyete Sözümüz Var” şeklinde başlayan Gençliğin Manifestosunda daha iyi bir gelecek için gençlerin öncelikleri ve taahhütleri, güven kültürüne odaklanma, gelecek kuşaklar için sorumluluk alma, sürekli öğrenme ve gelişim sağlama, doğaya sevgi ve saygıyı güçlendirme, insan değerlerini temel yaşam ilkeleri olarak benimseme gibi önemli temalarda 23 madde yer aldı.

Argüden Yönetişim Akademisi ve Gençlik Ağı, “Cumhuriyete Sözümüz Var” Zirvesi ile gençlerin sesini daha etkin bir şekilde duyurmayı, onların sorumluluk bilincini artırmayı ve toplumsal değerlere katkı sağlamayı amaçlıyor. Manifesto, desteklemek isteyen her kuruma açık ve tüm kurumlar tarafından da imzalanabilir. Detaylı bilgi için: https://argudenacademy.org/gencligin-manifestosu

Dr. Yılmaz Argüden, Gençlik Ağı Programını Anlattı

Cumhuriyete Sözümüz Var” zirvesi 18 Kasım Cumartesi günü Miniatürk’te üç oturum şeklinde gerçekleşti. Gazeteci Özlem Gürses, Argüden Yönetişim Akademisi Yönetim Kurulu Üyeleri Bahadır Kaleağası ve Naci Başerdem’in moderatörlüğünde, lider konuşmacı gençlerin katılımı ile nitelikli bir zirve yaşandı.

Zirveye Türkiye’nin çeşitli illerinden çok sayıda üniversite öğrencisinin yoğun katılımı oldu. Umut vadeden gençlerle birlikte olmak, onların fikirleri ve gelecekle ilgili planları hakkında bilgi sahibi olmak ise ayrı bir deneyimdi. Sanattan, sürdürülebilirliğe, karbon ayak izi, yazılım, kodlama, yapay zeka gibi pek çok konunun ele alındığı, gençlerin kendi potansiyellerini daha iyi nasıl ortaya çıkaracaklarına imkan sağlayan ayrıcalıklı bir platformdu.

Zirveye katılan gençler, çalıştay sonunda Cumhuriyetimizin 100. Yılına ithafen, 23 maddeden oluşan “Cumhuriyete Sözümüz Var” manifestolarını hazırlayarak, tek tek okudular ve hep birlikte imzaladılar.

Cumhuriyetin kuruluş felsefesini güçlendirmek adına, ‘daha iyi bir gelecek için, ortak akıl oluşturarak, güçlenerek, eşitlik, adalet, dayanışma için bir aradayız’ diyen Gençlik Ağı programını Dr. Yılmaz Argüden’den dinledik.

Yılmaz Bey, Argüden Yönetişim Akademisi’nin temelinde yatan felsefeyi sizden dinleyebilir miyiz?

Akademi “Yönetişim” kavramını toplumun her kesimine anlatmayı, bu anlayışı geliştirmeyi hedefleyen bir vakıftır. Eğitim programlarımız var, farklı alanlardan araştırmalar yapıyoruz ve bu konudaki iyi uygulamaları ortaya çıkartacak savunuculuk, ödül gibi çeşitli içeriklerde çalışmalar yapıyoruz.

Akademi’nin çalışmalarında sizleri farklı kılan nedir?

Tamamen “Yönetişim” kavramı odaklı çalışmalarımız var. Kamu, özel sektör, STK’lar, genç ve çocuklar dahil olmak üzere pek çok alanda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Dünyada bu konuda çalışan pek çok kuruluş var ama hepsi kamu ya da özel sektöre odaklanıyor. Biz hepsini birden yaptığımız için şunun farkına varıyoruz ki “İyi Yönetişim” birlikte yaşama kültürü demek, yani bir güven oluşturma meselesi.

Özellikle günümüzde herkes kısa vadeli bir başarıya odaklanarak hayatını yaşıyor, biz bir problemi çözerken en önemli kazanımın “güven” olduğunu düşünüyoruz, her yaptığınız işte güven kazanmak. Çünkü her kazandığınız güven, bir sonraki maçta size daha çok şey kazandıracaktır.

Yönetim ve Yönetişim arasındaki fark nedir?

Yönetişim, yönetimin yönlendirilmesi ve gözetilmesidir. Bunu yönetimden ayırt edemezsen, o zaman otokrasiye doğru bir geçiş olur. Şöyle söyleyebilirim, her şeyi bilen birilerinin karar verdiği bir sistem. Halbuki toplumun bütününün kaynaklarını kullanıyorsan, toplumun çıkarlarını göz ardı etmeden, birlikte çalışarak ilerletmek gerekir.

Örnek vermek gerekirse; “Savaş kararı hiçbir zaman generallere bırakılmaz, meclisle birlikte karar verilir. Çünkü savaşın sosyal ve ekonomikte bir boyutu vardır. Ama savaşı da meclis yönetirse kazanamaz.” Yönetim ve Yönetişim arasındaki fark da budur.

Argüden Yönetişim Akademisi’nin genç ve çocuklara kazanımları nelerdir?

Dünyada ilk defa çocuklara yönetişim kavramını öğreten bir oyun geliştirdik. Gençlerle ilgili de bir “Gençlik Ağı”mız var ve ilk defa “Yönetişim 101” adlı bir eğitim programı başlattık. Bunu da çeşitli üniversitelerde, sosyal açıdan liderlik özelliklerine sahip kulüplerde yöneticilik, başkanlık yapan arkadaşlara yönetişim kavramını öğretip, kendi programlarında bunu uygulamalarını teşvik ediyoruz. Bugünkü zirveye katılan konuşmacılardan bir kısmını görüyorsunuz, tamamen kendi yaptığı çalışmalar, bugünkü zirveyi kendileri gerçekleştirdi. Aldıkları eğitim sonrası, başvuruları dahi kendileri değerlendiriyorlar, biz akademi olarak her açıdan önlerini açıyoruz, yönlendirme yapıyoruz ve istedikleri alanda çalışıyorlar.

Sadece olayı başka tarafa taşımamaları için veto hakkımız var, onu da şimdiye kadar hiç kullanmadık.

Son olarak “Yönetişim 101” hakkında söylemek istedikleriniz neler?

“Yönetişim 101” programında biz önce eğitim veriyoruz, o eğitimden mezun olanlar aralarında bir ağ kuruyorlar. Bu ağın içerisinde 20 küsur ilden, 40 küsur üniversiteden temsilciler var. Ortak projeler yapıyorlar, bazıları gruplaşarak belli konular üzerine odaklanıyorlar. Temel amacımız “Yönetişim” kavramını bilen, daha potansiyel lider yetiştirmek, onların bunları deneyimlemesini sağlamak ve onların da bu deneyimlerini başkalarına aktarmasıyla, bu kültürün, birlikte yaşam kültürünün daha geniş bir şekilde gelişimini sağlamak amacındayız.

Yeşer Yelmez, KitaptanSanattan.com

Belediye Yönetişim Karnesi 2023 Yayınlandı

Dr. Yılmaz Argüden’i 30 yıla yakın süredir tanırım… Derinlikli ve zengin bir kariyere sahiptir… Tüm okuduğu okulları ve tabii Boğaziçi’ni birincilikle bitirmiştir. ARGE’nin kurucusudur; Argüden Yönetişim Akademisi, BÜMED, DEİK, KalDer, ÖSGD, SEV, TEGV, TESEV, TÜSİAD, UN Global Compact, YDD, YKKD gibi kuruluşlarda onun imzasına rastlarsınız; 70’ten fazla şirketin yönetim kurulu üyeliği gibi hayli zor görevlere soyunmuştur… Tüm bu başarıların bizce zirvesi ise ilki 2018 yılında yayınlandıktan sonra 2023 içinde hazırlanmış olan Belediye Yönetişim Karnesi’dir…

Çarşamba akşamı Yılmaz Bey araştırmayı yürüten hocalarla birlikte 37 İstanbul İlçe Belediyesinin Yönetişim Karnesi’ni sundu… Belediyelerin halka açık belgelerinden yola çıkarak 227 kriter araştırılmış ve belediyelerin aynı kriterlerde 2018’deki durumlarıyla kıyaslama yapılmış… Projenin sponsorları ise olaya dâhil oluş tarihlerine göre şöyle sıralanmış: TIRSAN, Çalık Holding, Borusan, Garanti BBVA, Altınbaş Üniversitesi, Akkök Holding, Gulman Group, ARGE. Araştırmaya şu adresten ulaşmak mümkün: https://belediyekarnesi.argudenacademy.org. Bu araştırmalara ve modele aşina olmadan belediyeciliğe soyunmamakta yarar var…

Ali Saydam, Yeni Şafak
13 Ocak 2024

Afetten Kalkınmaya
Sivil Etkileşim

Kaliteli yaşam ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturmak amacıyla faaliyet gösteren Argüden Yönetişim Akademisi, afet öncesinden sonrasına tüm karar ve uygulama süreçlerinde iyi yönetişimi gözeten ve sivil etkileşimin artmasını hedefleyen Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli©ni geliştirdi. “Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim” (AKSE) projesi kapsamında geliştirilen Model, 9 Mayıs Perşembe günü, İstanbul’da kamu kurumlarının, STK’ların ve akademik kurumların temsilcilerinin katılımı ile gerçekleşen toplantıda tanıtıldı.

Sivil Toplum için Destek Vakfı ve Türkiye Mozaik Vakfı’nın sağladığı Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu desteği ile hayata geçirilen proje, afetten etkilenen 11 şehirde iyileştirme ve yeniden yapılanma süreçlerinde iyi yönetişim ilkelerinin uygulanmasıyla, sürdürülebilir kalkınma ve yaşam kalitesinin etkin şekilde tesis edilmesini amaçlıyor.

Bu kapsamda proje, kamu yetki ve kaynaklarının kullanımının iyi yönetişim kültürüne dayalı ve toplum temelli işlemesine katkı veriyor. “Ölçmediğini geliştiremezsin” anlayışı ile geliştirilen ve sivil toplum başta olmak üzere tüm paydaşlar tarafından kullanılabilecek Sivil Etkileşim Değerlendirme Modeli©, afet öncesinden sonrasına tüm karar ve uygulama süreçlerinde şeffaflık, kapsayıcı ve anlamlı bir katılımcılık anlayışının etkin olarak uygulanmasına yardımcı olmayı hedefliyor.

Afet sonrası kalkınma ve yeniden yapılanma “nasıl” mümkün olabilir?

Modelin tanıtıldığı Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim etkinliğinin açılış konuşmasını yapan Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, afet sonrası kalkınma çalışmalarında yalnızca acil ihtiyaçları karşılamanın yeterli olmadığını ve uzun vadeli kalkınma hedeflerinin de gözetilmesi gerektiğini belirtti.

Dr. Argüden ayrıca, “Tabii afetler kaçınılmaz, ancak afete hazırlık, dayanıklı bir gelecek için yatırımdır. Fikri hazırlık, eğitim ve tatbikat hayat kurtarır, gelecek için planlama ise yeniden yapılanmanın hızını ve kalitesini artırır. Tüm bu süreçlerde kapsayıcı ve anlamlı bir katılımcılık anlayışını hayata geçirmek ise toplumsal güveni artırır; kaynak oluşturma ve uygulama etkinliğini geliştirir. Sivil etkileşim, bilinçli bireyler ve dayanıklı bir toplum oluşturur. Afet öncesi ve sonrası tüm süreçlerde iyi yönetişim ve sivil etkileşimin gelişmesiyle gelecekteki afetlere karşı daha dayanıklı bir toplum ve yaşanabilir şehirlerin oluşturulmasını amaçlıyoruz.” dedi.

Kahramanmaraş Depremi Doğrudan Destekler Fonu’nun iş birliği ortaklarından Sivil Toplum için Destek Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer açılış konuşmasında, “Bu modelin sivil toplum iletişimine özellikle yeniden inşa konusunda önemli bir alan açacağını düşünüyorum. İyi yönetişime dayalı, kamu, STK ve özel sektörü kapsayarak, aktif yurttaş katılımını teşvik etmesi ve veriye dayalı olması bu projeyi bizim için özel kılıyor.” dedi.

Proje ekibinden Argüden Yönetişim Akademisi AKSE Proje Koordinatörü Dr. İnan İzci ve Argüden Yönetişim Akademisi AKSE Araştırma Koordinatörü Dr. Erkin Erimez ise etkinlikte gerçekleştirdikleri sunumlarında Model’in bir değerlendirme aracı olarak nasıl kullanılabileceğini vurguladı. Dr. İzci, “Sunulan model yürütülen iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarının daha bütünsel, kapsayıcı ve etkin sonuçlar üretmesine yardımcı olacaktır. Bunun için tüm toplum ile kamu, özel ve sivil toplum sektörlerinin el ele vermesi ve güven içerisinde hareket etmesini desteklemek öncelik taşıyor.” dedi. Modelin işleyiş ve puanlama sistematiğini anlatan Dr. Erimez, ise konuyla ilgili, “Modelimizin en öne çıkan özelliği şeffaflık ve hesap verilebilirlik yaklaşımını benimsemesi. Kaynakların sınırlı olduğunu bilerek, önceliklerimizi belirlememiz gerekiyor. Ancak kapsayıcı katılımcılık ve kaynakların doğru yönetimi ile gelişebilir ve iyileşebiliriz.” dedi.

Modelin tanıtımının ardından Dr. İnan İzci’nin moderatörlüğünde gerçekleşen Afetten Kalkınmaya Sivil Etkileşim Paneli’nde İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Araştırmacı ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikret Adaman, 8artı Kentsel Tasarım ve Danışmanlık Kurucu Ortağı Doç. Dr. Sertaç Erten, TESEV İyi Yönetişim Danışmanı Fikret Toksöz ve Dr. Erkin Erimez konuşmacı olarak yer aldı.

Daha İyi Bir Gelecek,
İyi Yönetişimle Gelecek

UN Global Compact tarafından kurulan Transformational Governance Thinklab çalışmalarına ARGE Danışmanlık’ın sağladığı katkılar nedeniyle davet edildiği New York’daki Liderler Zirvesi’nde Dr. Yılmaz Argüden “Yönetişimin Dönüştürücü Gücü” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.

Sivil Etkileşim Modeli Türkiye’de ve Dünyada İlgi Çekiyor

2024 yılında kurumlara duyulan güveni geliştirmek, küresel ölçekte bir öncelik haline geldi. Bu kapsamda Dünya Ekonomik Forumu’nun Davos 2024 toplantısında ana gündem “Güveni İnşa Etmek” olarak belirlenirken, OECD de benzer bir yaklaşımı benimseyerek, güven inşasını öncelikli bir konu olarak ele aldı ve “Güven İnşa Etmek ve Demokrasiyi Güçlendirmek” Global Forumu oluşturdu. OECD’nin bu yıl yayımladığı 2024 Güven Anketi’nde ise, pek çok ülkede vatandaşların ulusal hükümetlerine duyduğu güvenin düşük seviyelerde olduğu açıklandı. Bu seneki Ekonomi Nobel Ödülü de “Kurumlara duyulan güven ile toplumsal refah” ilişkisi üzerine çalışan Daron Acemoğlu ve arkadaşlarına verildi.

OECD Yönetişim Direktörü Elsa Pilichowski, Global Forumda OECD Güven Anketi’nin sonuçlarını paylaştı. Anket, ulusal hükümetlere duyulan güvenin genel olarak düşük bir seviyede olduğunu ve giderek azaldığını ortaya koyuyor. Pilichowski, sonuçların ulusal hükümetlere olan güveni artırmanın ne kadar kritik bir ihtiyaç olduğunu gösterdiğini vurgularken, bu hedefe ulaşmak için atılması gereken somut adımların henüz belirli olmadığına dikkat çekti. Bu doğrultuda Akademi tarafından geliştirilen Sivil Etkileşim Modeli©’ne referans vererek, güven inşasında izlenecek adımları ölçmeyi ve somutlaştırmayı sağlayan bu Modelin önemine de dikkat çekti.

OECD Global Forumu: Güveni Yeniden İnşa Etmek

OECD 2024 Global Forumu’nun ana gündem maddesi “Güvenin Yeniden İnşası” oldu. OECD Kamu Yönetişimi Direktörü Elsa Pilichowski, forumda OECD Güven Anketi’nin sonuçlarını paylaştı. Anket, ulusal hükümetlere duyulan güvenin genel olarak düşük bir seviyede olduğunu ve giderek azaldığını ortaya koyuyor.

Pilichowski, sonuçların ulusal hükümetlere olan güveni artırmanın ne kadar kritik bir ihtiyaç olduğunu gösterdiğini vurguladı. Bu hedefe ulaşmak için sadece daha kaliteli hizmet sunmanın yetmediği, vatandaşlar ile etkileşimin de hizmet kalitesi kadar önemli olduğunu söyledi ve bu konuda atılması gereken somut adımlar için henüz net bir yol haritası olmadığına dikkat çekti. Bu doğrultuda Akademi tarafından geliştirilen ve güven inşasında izlenecek adımları ölçmeyi ve somutlaştırmayı sağlayan Sivil Etkileşim Modeli© kitabının dikkatle okunmasını önerdi.

Dr. Yılmaz Argüden: Kurumlarına Güven Duyulan Toplumlarda Refah Yüksek Oluyor

Dr. Yılmaz Argüden, CNBC-e’de Şafak Tükle’nin sunduğu Para Ekranı programına konuk olarak, güven kültürünün inşasında iyi yönetişimin rolünü ele aldı. Kurumlara duyulan güvenin, toplumların yaşam kalitesini geliştirmek için temel bir gereklilik olduğunu belirtti.

Dr. Argüden, kapsayıcı, katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir bir anlayış ile güven kültürü oluşturmanın sürdürülebilir bir gelecek inşa etmenin temeli olduğunu vurguladı.

Dünyada da öncelik haline gelen “Güven kültürünü geliştirmek” konusuna odaklanan Akademi’nin etki araştırmaları ve eğitim programları ile toplumun her kesiminde iyi yönetişim kültürünün benimsenmesi için çalıştığını ifade etti.

Ekonomim Gazetesi, 11 Kasım 2024.

Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası Türkiye’de Yaygınlaşıyor

Avrupa Konseyi’nin Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE), 2024 yılı sonuçları açıklandı. Yerel yönetimlerde iyi yönetişim kültürünün sembolü olarak görülen Marka, bu yıl 5 Büyükşehir Belediyesi, 2 İl Belediyesi ve 6 İlçe Belediyesi’ne takdim edildi. 2025 yılı sonuna kadar Marka kullanım hakkı elde eden belediyeler, Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de markayı vermekle yetkilendirdiği Argüden Yönetişim Akademisi’nin koordinatörlüğünde; Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), Avrupa Yerel Demokrasi Derneği (ALDA) ve Altınbaş Üniversitesi’nin katılımıyla oluşan Ulusal Platform’un belirlediği bağımsız jüri tarafından değerlendirilerek belirlendi.

Avrupa Konseyi tarafından, iyi yönetişim kültürünü benimseyen ve geliştirmeyi taahhüt eden yerel yönetimlere verilen Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE), 12 Aralık Perşembe günü, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ev sahipliğinde gerçekleşen törende, on üç belediyeye takdim edildi.

Geçen yıl iki Büyükşehir Belediyesi ve dört İlçe Belediyesi, yerel yönetimlerde iyi yönetişim kültürünün sembolü olarak kabul edilen Marka’yı kullanma hakkı kazanmıştı. Bu yıl ise gerçekleştirilen çalışmalar ve verilen taahhütler doğrultusunda Marka kullanım hakkı, beş Büyükşehir Belediyesi, iki İl Belediyesi ve altı İlçe Belediyesi’ne verildi. 2025 yılı için Marka’yı kullanma hakkını elde eden belediyeler; Adana, Amasya, Ankara, Avcılar, Bağcılar, Balıkesir, Eskişehir, Etimesgut, Gaziantep, Kadıköy, Melikgazi, Niğde, Sultanbeyli Belediyeleri oldu.

ELoGE başvuru süreci, Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de markayı vermekle yetkilendirdiği Argüden Yönetişim Akademisi’nin koordinatörlüğünde; Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), Avrupa Yerel Demokrasi Derneği (ALDA) ve Altınbaş Üniversitesi’nin katılımıyla oluşan Ulusal Platform tarafından yürütüldü. Başvurular, Avrupa Konseyi’nin belirlediği kriterler çerçevesinde, deneyimli bürokratlar, akademisyenler ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan bağımsız bir jüri tarafından değerlendirildi.

Törende açılış konuşmalarını; Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Yönetişim Uzmanlık Merkezi Başkan Yardımcısı Niall Sheerin, Avrupa Yerel Demokrasi Derneği (ALDA) Yönetim Kurulu Üyesi Mario Žuliček, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Şengül Altan Arslan ve Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz Argüden gerçekleştirdi. Konuşmaların devamında Jüri Komitesi Temsilcisi, E. Vali Enver Salihoğlu, Argüden Yönetişim Akademisi Akademik Kurul Üyeleri Dr. Erkin Erimez ve Dr. İnan İzci’nin gerçekleştirdiği Marka Bilgilendirme Sunumu’nun ardından, belediyelere Marka’nın takdimi yapıldı.

Belediyelerin Yönetişim Yolculuğu

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Şengül Altan Arslan; “Yerel yönetimlerin toplum nezdindeki güvenilirliği ancak; karar alma süreçlerinin katılımcı, hizmetlerin kapsayıcı ve uygulamaların şeffaf olmasıyla inşa edilebilir. TBB olarak, bu değerleri yaygınlaştırmak için çaba harcıyor ve bu konuda emek veren beledilerimize rehberlik veriyoruz. Avrupa Konseyi tarafından geliştirilen ve birliğimizin amaçları ile örtüşen ELoGE’un, ülkemizdeki uygulama sürecine, Türkiye Belediyeler Birliği olarak ortak olmaktan memnuniyet duyuyoruz.” dedi.

Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Yönetişim Uzmanlık Merkezi Başkan Yardımcısı Niall Sheerin; “Türkiye’de Argüden Yönetişim Akademisi’nin koordinatörlüğünde yürütülen ELoGE programı, belediyelerin yönetişim kapasitelerini geliştirmeyi hedefleyen önemli bir girişim. Marka kullanım hakkının üç yıl içerisinde 2’den 13’e çıkması Türkiye’de yerel yönetimlerin yönetişim kapasitelerini geliştirmeye yönelik güçlü bir irade sergilediklerini ve demokratik yönetişim ilkelerine verdiği önemi ortaya koyuyor. Bu süreç, belediyelerin kendi performanslarını iyileştirmelerine ve toplumla daha güçlü bir bağ kurmalarına zemin hazırlıyor. Bu yıl Türkiye Belediyeler Birliği’nin de ELoGE sürecine katılım göstermesinden mutluluk duyuyoruz.” dedi.

Avrupa Yerel Demokrasi Derneği (ALDA) Yönetim Kurulu Üyesi Mario Žuliček, “Demokrasi, toplumsal gelişim ve sürekli iyileşme sürecini ifade eder. Bu süreçte yerel yönetimler, toplumda değişimin öncüleri olarak önemli bir rol üstleniyorlar. Bu doğrultuda ELoGE, belediyelere kendi yönetim sistemlerini değerlendirme ve iyileştirme fırsatı sunarak, yönetim süreçlerinde etkinliği artırmayı amaçlıyor. Ayrıca ELoGE, insan haklarının güçlendirilmesi, şeffaflık ve etik ilkelerin benimsenmesi gibi temel demokratik değerleri desteklemektedir. ALDA olarak biz de bu değerleri destekliyor ve yerel yönetimlerin demokratik süreçlerini iyileştirmeleri için çalışıyoruz.” dedi.

Argüden Yönetişim Akademisi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Yılmaz ArgüdenAvrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE), yerel yönetimlere iyi yönetişim yolculuklarında önemli bir yol haritası sunuyor. ELoGE sürecine yeni katılan belediyelerimizin yanı sıra, üç yıldır bu sürecin içinde yer alarak yönetişim seviyelerini her geçen gün daha da ileri taşıyan belediyelerimizin başarısı, ülkemizde güven kültürünün benimsenmesi adına önemli bir gelişimi ifade ediyor. Markayı 2025 yılı için kullanmaya hak kazanan tüm belediyelerimizi kutluyoruz.” dedi.

Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE) nedir?

Avrupa Yönetişim Mükemmelliği Markası (ELoGE-European Label of Governance Excellence), iyi yönetişim ilkelerine uygun hareket eden ve bu anlayışı sürekli olarak geliştirmeyi taahhüt eden belediyelere sunulan bir markadır. Avrupa Konseyi tarafından geliştirilen ve 2022’de Türkiye’nin de dahil olmasıyla 46 Avrupa ülkesinin 23’ünde verilmeye başlanan Marka, iyi yönetişim ilkelerine dayanarak, kamu kurumlarında iyi yönetişim kültürünü yaygınlaştırmayı, kalite standartları oluşturmayı ve yenilikçi uygulamaları teşvik ederek güçlendirmeyi amaçlar.

ELoGE çerçevesi, iyi yönetişim ilkeleri ve 97 gösterge ile farklı ülkelerde uygulanabilecek bir esneklik sunar. Bu göstergeler aracılığıyla her yıl iyi yönetişim ölçülmekte ve sürekli gelişim sağlanmaktadır. Kurumları iyi yönetişimde mükemmellik yolculuğuna davet eden Marka, iç işleyişi sürekli iyileştirmenin önünü açıyor ve yerel yönetimlerde iyi yönetişim ilkelerinin hayata geçirilmesine katkı sağlıyor. Söz konusu ilkeler; katılım, temsiliyet, adil seçimler, duyarlılık, etkililik ve verimlilik, açıklık ve şeffaflık, hukukun üstünlüğü, etik davranış, yetkinlik ve kapasite, yenilik ve değişime açıklık, sürdürülebilirlik ve uzun vadeli yönelim, sağlam mali yönetim, insan hakları, kültürel çeşitlilik ve sosyal kaynaşma ile hesap verebilirlik olarak sıralanıyor.

Argüden Yönetişim Akademisi Hakkında
Argüden Yönetişim Akademisi kamu, sivil toplum, özel sektör ve uluslararası kurumlarda yönetişim kalitesini artırmaya adanmış bir vakıftır. Akademi, yaşam kalitesini geliştirmek ve sürdürülebilir bir gelecek oluşturma amacıyla çıktığı yolculukta yönetişim kalitesini geliştirerek kurumlara duyulan güveni artırmayı görev ediniyor. İyi yönetişim kültürünün gelişimi ve yayılımında “mükemmeliyet ve ilk başvuru” adresi olmak ülküsüyle; 7’den 77’ye her yaş grubuyla, özel sektör, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve uluslararası organizasyonların liderleriyle bir araya geliyor.

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB)
Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), 1945 yılında belediyecilik alanında faaliyet göstermek üzere kamu yararına bir dernek olarak kurulmuş ve belediyelerin hak ve menfaatlerini dernek çatısı altında korumaya yönelik olarak belediyecilikle ilgili faaliyetlerini 57 yıl dernek statüsünde sürdürmüştür. Türkiye’deki bütün belediyeleri tek çatı altında toplamak amacıyla Bakanlar Kurulunun 21 Ağustos 2002 tarih ve 2002/4559 sayılı kararıyla mahalli idare birliği statüsüne kavuşmuştur. 28.09.2005 tarihinde TBB Tüzüğü’nün İçişleri Bakanlığınca onaylanmasıyla TBB, ulusal ve uluslararası düzeyde belediyeleri temsil etme yetkisine sahip ve bütün belediyelerin doğal üyesi olduğu tek mahalli idare birliği özelliğine kavuşmuştur.

Avrupa Yerel Demokrasi Derneği (ALDA)
Avrupa Yerel Demokrasi Derneği, 1999 yılında Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’nin girişimiyle kurulan üyelik tabanlı bir kuruluştur. ALDA, yerel düzeyde iyi yönetişimin ve vatandaş katılımının teşviki üzerinde çalışmakta olup, Avrupa Birliği ve Çevresinde yerel yönetimler ile sivil toplum arasındaki iş birliğini kolaylaştıran faaliyetlere odaklanmaktadır.

Altınbaş Üniversitesi
200​8 yılında Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından “İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi” adıyla kurulmuş olan bir vakıf üniversitesidir. 2011-2012 öğretim döneminde eğitime başlamıştır. 2017 yılında yapılan isim değişikliğiyle, faaliyetine “Altınbaş Üniversitesi” adıyla devam etmektedir. Evrensel bilgiye değer katan güçlü akademik kadrosu, uluslararası yapısı ve birliktelikleri ile öğrencilerin ufkunu sürekli geniş tutmalarını sağlayan, girişimci, yenilikçi ve rekabetçi bir üniversite vizyonuyla eğitim olanaklarını artırıyor ve mezunlarıyla profesyonel iş dünyasındaki yerini güçlendiriyor.

Güven Kültürü için
11 Yılda 11 Etki

Kamuda Vatandaş Merkezli
İyi Yönetişim ve Yaşam Kalitesi

Argüden Yönetişim Akademisi’nin geliştirdiği Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi araştırmasında Türkiye’deki 27 büyükşehir belediyesi incelendi. Araştırmaya göre, en yüksek puan alan karneye sahip olanlar da dâhil olmak üzere, tüm belediyelerin önemli gelişim alanları bulunduğu saptandı.

İyi yönetişim bir kültür ve bu kültürün yayıldığı iklimdir. Bu kavram aslında bu toprakların hiç de yabancı olmadığı bir kavram. “Sen sana ne sanırsan ayruğa da onu san. Dört kitabın manası budur, eğer var ise” diyen Yunus Emre’den; iyi ahlak, yardımseverlik, kardeşlik gibi meziyetleri barındıran Ahilik’ten ayrı düşünülemeyecek bir “birlikte iyi yaşama kültürü ve o kültürün yaşatıldığı bir iklimdir iyi yönetişim”. İyi yönetişimi benimseyen kurumlar toplumun sorunlarıyla ilgili sorumluluk üstlenir, üstlendiği sorumluluğu yerine getirirken attığı adımlar tutarlı ve adil olur, aldığı kararlarla ilgili şeffaf bir şekilde hesap verebilir ve paydaşlarının katılımıyla aldığı bu kararların sonucu etkilidir. Bu sayede kuruma duyulan güven ve memnuniyet düzeyi artar.

Büyükşehirler vatandaşın yaşam kalitesini belirler

Dünya nüfusunun 4’te 3’ü büyükşehirlerde yaşıyor. Büyükşehirlerde iyi yönetişim kültürünün yaygınlaştırılması ve benimsenmesi bireylerin yaşam kalitesini doğrudan etkiliyor.

Büyükşehirlerde iyi yönetişim kültürü güçlendiğinde çevre, insan ve ekonomi üzerinde daha kapsayıcı, sürdürülebilir ve etkin çözümler üretebiliyor. Bu kültürün benimsendiği kamu kurumlarına toplumun duyduğu güven de artıyor.

Büyükşehirlerde bu konuda güçlendirmek amacıyla Argüden Yönetişim Akademisi, Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi’ni Türkiye’de ve dünyada her büyükşehir belediyesinin kullanabileceği inovatif bir model olarak geliştirdi. Model, Birleşmiş Milletlerin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını, OECD’nin Daha İyi Yaşam Endeksi, Avrupa Kalite Vakfı (EFQM) Mükemmellik Modeli, Avrupa Konseyinin Yönetişim İlkeleri gibi uluslararası yaklaşımların yanı sıra Türkiye’deki kanun ve yönetmeliklerle belirlenmiş mevzuatı da göz önüne alınarak geliştirildi.

Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi kurumsal öğrenmeyi tetikliyor

Bu Model kurumların karar alma ve kaynak kullanma süreçlerini, faaliyetlerinin ve kurumsal işleyişlerinin tutarlı, sorumlu ve duyarlı, hesap verebilir, adil ve kapsayıcı, şeffaf, etkili ve verimli, katılımcı olup olmadığına odaklanıyor. Karneler ile süreç yönetişimi, yönetişim ilkeleri ve öğrenme döngüsü inceleniyor. Bu yönüyle Karneler belediye yönetimlerinin ya da başkanlarının performansını değil, karar alma ve uygulama süreçlerini ölçüyor. Bir başka ifade ile sonuçlar yerine işleyiş ölçülüyor. Bu yaklaşım, farklı kesimleri kapsayan ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek durumunda olan farklı coğrafyalardaki belediyelerin bile birbirlerinden öğrenmelerini sağlayacak ve gelişimi tetikleyecek bir anlayışı temsil ediyor.

İlk olarak Türkiye’de seçilmiş başkanlar tarafından yönetilen 27 büyükşehir belediyesinin yönetişim uygulamalarının incelendiği Büyükşehir Yönetişim Karneleri, belediyelerin yayınladığı ve vatandaşın kolaylıkla erişebileceği kamuya açık verilerin değerlendirilmesiyle oluşturuldu.

Model sayesinde vatandaşı merkeze alan kamu yönetimi anlayışı daha iyi gelişiyor. İyi yönetişim kültürünün büyükşehirlerde benimsenmesiyle demokratikleşme, sürdürülebilir kalkınma ve insan refahına yerelden başlayarak katkı sağlanıyor.

En iyilerin de gelişime açık yanları var

Araştırma kapsamında Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon büyükşehirleri incelendi. 0-100 puan aralığında belirlenen araştırma sonuçlarına göre 27 büyükşehir belediyesinin iyi yönetişim kültür ve uygulamaları genel olarak 35-74 puan aralığında, bunların yarısından fazlası ise 45-64 puan aralığında yer alıyor.

Araştırma sonuçlarına göre, büyükşehir belediyelerinin iyi yönetişim karne notları büyük ölçüde 65-74 puan aralığının altında kalıyor. 65-74 puan bandındaki 4. Grupta ise yalnızca 5 büyükşehir belediyesi yer alıyor: Bunlar alfabetik sıra ile Ankara, Antalya, Eskişehir, İstanbul ve Kocaeli Belediyeleri. Fakat bu en yüksek puan alan karneye sahip olanlar da dâhil olmak üzere, tüm belediyelerin iyi yönetişim alanında önemli gelişim alanları bulunduğu gözleniyor.

En iyiler dahil tüm belediyelere, sürdürülebilir kalkınma ve yaşam kalitesinin gelişimini sağlamak için
• Katılım kalitesini güçlendirmek,
• Bilgilendirme kalitesini güçlendirmek,
• Kurumsal işleyiş kalitesini güçlendirmek
üzere gerekli olan etkili paydaş yönetiminin sağlanması için vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları ile büyükşehir belediyeleri ve merkezi yönetim ana başlıklarında gelişim önerileri bulunuyor.

Argüden Yönetişim Akademisi tarafından özgün olarak geliştirilen bu Model sadece ülkemizdeki değil, dünyadaki diğer büyükşehir belediyeleri için de ölçmeyi, kıyaslamayı ve sürekli öğrenme yoluyla gelişmeyi tetikleyecek bir anlayışı temsil ediyor. Böylelikle, Türkiye’den dünyaya, dünyamızdaki insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı metropollerde yaşam kalitesinin geliştirilmesini destekleyecek yenilikçi bir model sunulmuş oluyor.

Dr. Yılmaz Argüden, Yetkin Report
5 Ekim 2022

KalDer
Yılın Kurumu

Dünya Gazetesi tarafından

Ulusal Kalite Hareketi
Başlatıldı

Türkiye Avrupa Kalite Vakfı’na
Ortak Oldu

Eğitim
Toplam Kaliteye Emanet

BÜMED Başkanlığında
Mezun Destekli Üniversite

Boğaziçi Üniversitesi mezunlarının üniversiteye sahip çıkma ve destek verme misyonu etrafında örgütlenmesi hedefiyle Yönetim Kurulu Başkanlığını üstlendiği BÜMED’in kurumsallaşmasına, mezunları bir arada tutacak tesisler kazandırılmasına ve “sivil toplum destekli üniversite” modelinin uygulanmasına katkıları oldu. BÜMED’in kurumsallaşma çalışmaları Sivil Toplum Kuruluşları kategorisinde ilk Ulusal Kalite Başarı ödülü alan mezunlar derneği olarak taçlandırıldı.

ABD ile İş İlişkileri
Argüden’e Emanet

Hürriyet Gazetesi, 24 Şubat 2005

Türk-Kanada İş Konseyi
Kurucu Başkanı

Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) bünyesinde Türk-Kanada ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.

Türkiye-Fransa İş Konseyi
Başkan Yardımcısı

Fransa’ya Ekonomik Yaptırım Her İki Ülkeye de Zarar Verir

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türk-Fransız İş Konseyi Başkan Yardımcısı Dr. Yılmaz Argüden, Fransa Parlamentosu’nda kabul edilen “Ermeni teklifiyle” ilgili “Fransa’ya ekonomik yaptırımın Türkiye’ye de maliyeti olur. Ama kime daha fazla maliyeti olacak diye bakılırsa; Fransa daha fazla kaybeder” dedi.

Dr. Argüden, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Birinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insanın çok zor günler geçirdiğini, acı yaşadığını belirtti.

Çeşitli ülkelerde yaşayan Ermeniler’in toplumlarını bir arada tutmak adına politik güçlerini kullanarak bu konuda siyasi kararlar aldırma çabası içinde olduklarını, buna karşı çıkan Türkler’in ise önemli bir lobi faaliyeti içinde bulunmadığını dile getiren Argüden, bu konuda 20 civarında ülkede alınan parlamento kararlarını anımsattı.

Ermeniler’in şimdi de “soykırımı inkar etmenin suç kapsamına alınmasını” öngören kanunları yaptırma gayreti içinde olduğunu belirten Argüden, Türkiye’nin ise tezi ne kadar güçlü olursa olsun bu konuda uzun vadeli bir çaba içinde olmadığını söyledi.

Dr. Argüden, Türkiye’nin konuyu çeşitli parlamentolarda gündeme geldiği takdirde hatırladığını ifade ederek, lobicilik açısından yeteri kadar güçlü olunamadığını kaydetti.

Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen teklifin kabul edildiğini belirten Dr. Argüden, “Ümit ediyorum ki Senato’da sağduyu hâkim olur. Ama çok da ümitli olmamak lazım” değerlendirmesini yaptı.

Fransa daha fazla kaybeder

Bu sürecin ardından politik açıdan çeşitli yaptırımların olabileceğini anlatan Dr. Argüden, ekonomik yaptırımların ise iki ülkeye de zarar vereceğinin altını çizdi.

Dr. Argüden, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ticaret iki tarafın da çıkarına olduğu için gerçekleşir. Fransa’ya ekonomik yaptırımın Türkiye’ye de maliyeti olur. Ama kime daha fazla maliyeti olacak diye bakılırsa; Fransa daha fazla kaybeder. Çünkü Fransa’da büyüme yüzde 1’in altında.”
Fransız mallarına karşı herhangi bir boykot olacağını düşünmediğini dile getiren Dr. Argüden, “Ama insanlar gönüllerinden böyle bir şey yapabilirler” dedi.

Türkiye’deki Fransız şirketlerin boykot konusunda endişeleri bulunduğunu belirten Dr. Argüden, “Fransa’ya bu konuda mektuplar da yazdılar. Elbette ki ticari çıkarlarını korumak istiyorlar. Bu konuda iş dünyasının daha sağduyulu olduğunu görüyorum. Parlamentolar özellikle seçim dönemlerinde oy uğruna popülist yaklaşımlar benimseyebiliyorlar” yorumunu yaptı.
Dr. Argüden, iş konseyi olarak iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini geliştirme çabası içinde olduklarını, ancak maalesef politik olayların iş dünyasını da halkı da olumsuz etkilediğini sözlerine ekledi.

Hülya Çorakçı Ertan’ın Özel Haberi

Dr. Argüden’e
Üstün Vatandaşlık Ödülü

ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, Türk-Amerikan ilişkilerinin geliştirilmesi ve Türkiye’nin Amerika kıtasında tanıtımı konusundaki calışmaları ve gösterdiği liderlik nedeniyle Washington’da bu sene 27.’si gerçekleştirilen ATC/TAIK (Türk-Amerikan İş Konseyi) toplantısında Üstün Vatandaşlık Ödülü’nü aldı.

Ödül, Türk-Amerikan ilişkilerine yaptıkları katkılar nedeniyle daha önceki senelerde Eski ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig, Eski Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Dr. Zbigniew Brzeziskinky, Richard Holbrooke, Atlantic Records kurucusu Ahmet Ertegün, Hikmet Çetin ve iş adamları Mustafa Koç, Akın Öngör, Rıfat Hisarcıklıoğlu gibi kişilere verilmişti.

Türk-Amerikan İş Konseyi (TAIK) bünyesinde gönüllü olarak çeşitli görevler üstlenen Dr. Argüden 2005-6 yıllarında TAIK Başkanlığı görevini de yürütümüştü. Bu calışmaları esnasında gösterdiği “yenilikçi girişimler, sağduyulu yaklaşım ve Türkiye’nin Kuzey Amerika kıtasında tanıtımında gösterdiği üstün liderlik” icin verilen ödül töreninde yaptığı konuşmada, Dr. Argüden “Türk-ABD ilişkilerinin güçlü olması sadece bu iki ülkenin vatandaşları açısından değil, aynı zamanda Orta Doğu’da kalıcı barışın sağlanabilmesi, Orta Asya ülkelerinin ekonomik bağımsızlığı ve Avrupa’nın rekabet gücünü geliştirebilmesi açılarından da büyük öneme haizdir” dedi.

Dr. Argüden, geleceğin 100 Global Lideri arasında

Dr. Yılmaz Argüden, geliştirdiği yaratıcı ve yenilikçi yönetim stratejileri ile tanınan, ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyor. Deneyimleri özel sektörden, kamu sektörüne ve uluslararası kuruluşlara; sivil toplum örgütlerinden, akademik hayata kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

ARGE Danışmanlık, Avrupa Parlamentosu’nda kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki çalışmaları nedeniyle Geleceği Şekillendiren en iyi üç şirket arasında değerlendirilmiştir ve Küresel İlkeler Anlaşmasını imzalayan ilk Türk şirketidir.

Rothschild yatırım bankasının Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinin yanı sıra yurt içinde ve dışında çeşitli kuruluşların yönetim kurullarında da görev alan Dr. Argüden, deneyimlerini Boğaziçi ve Koç Üniversitelerinde strateji dersi vererek, kitapları ve köşe yazılarıyla paylaşmaktadır. Dr. Argüden, yaşam kalitesini yükseltme konusundaki çalışmaları nedeniyle Dünya Ekonomik Forumu tarafından Geleceğin 100 Global Lideri arasına seçilmişti.

TEGV Kurucusu
İlk Yönetim Kurulu’nda

TESEV Kurucusu
İlk Yönetim Kurulu’nda

Milliyet Ekonomi, 8 Şubat 1994

ÖSGD Kurucu Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı

Hürriyet Gazetesi, 5 Haziran 2003

Global Compact
Türkiye Ağı Kurucu Başkanı

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (BMKİS) Türkiye’deki 10. Yılını Kutluyor

Türkiye’nin en büyük ve çok paydaşlı sürdürülebilirlik platformu olan BM Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin Sekretaryası TİSK ve TÜSİAD tarafından ortaklaşa biçimde yürütülecek.

BM Küresel İlkeler Sözleşmesi Ulusal Ağı Türkiye Temsilcisi Dr. Yılmaz Argüden, BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact) imzacıları arasında yer alan Türk şirketlerinin faaliyet alanları küreselleştikçe, küresel sorunlara duyarlılıkları ve çözüm üretme yetkinliklerinin de arttığını belirtti.  Türk şirketlerinin sürdürülebilir kalkınma konusunda dünyaya örnek olabilecek uygulamalarını COP15, COP18, Dünya Liderler Zirvesi 2012 ve en son Rio+20 Konferansı’nda paylaşmasının Türkiye’nin ilk 10 ekonomi arasında yer alma hedefiyle uyumlu olduğunu ifade etti.

BMKİS Türkiye Yerel Ağı, 10. yaşını ve sorumlu vatandaşlık ile kurumsal yönetimin geliştirilmesinde oynadığı liderlik rolünü 18 Aralık 2012 Salı günü 14.00-16.00 saatleri arasında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda (İMKB) gerçekleştirilecek geniş katılımlı bir toplantı ile kutlayacak. 

Sürdürülebilir yaklaşımın öncüsü durumundaki 80’in üzerinde üst düzey yöneticinin katılımı ile gerçekleştirilecek toplantıya ARGE Danışmanlık, Ford Otosan, Martı Otelleri, Boyner Holding, Özyeğin Üniversitesi, KalDer, TÜSİAD, TİSK’in üst düzey temsilcileri konuşmacı olarak katılacak. 

Toplantı’nın diğer konuşmacıları arasında BM Türkiye Daimi Temsilcisi Shahid Najam, İMKB Başkanı İbrahim Turhan, Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Ekonomik İlişkiler ve Enerji Genel Müdürü Mithat Rende ile Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Cüneyt Düzyol da bulunuyor. 

BMKİS’in kurumsal sekretaryası kuruluyor

BMKİS Ulusal Yürütme Kurulu’nun kararı doğrultusunda, bu tarihten itibaren BMKİS Türkiye Yerel Ağı’nın sekretarya ve koordinasyon hizmetleri Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ile Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından ortaklaşa biçimde yürütülmeye başlanacak. Kurulacak yeni sekretaryanın Türkiye Yerel Ağı’nın etkin biçimde koordinasyonuna ve dünyadaki diğer yerel ağlarla entegrasyonuna büyük katkı sağlayacağı düşünülüyor.

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi Nedir?

BM Eski Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından 2000 yılında başlatılan stratejik politika inisiyatifi olan “Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi” insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele başlığı altında toplanan 10 küresel ilkenin geliştirilmesini hedeflemektedir. Söz konusu 10 ilkeye uygun biçimde faaliyet göstermeyi taahhüt eden CEO’lar ve 3000’in üzerinde kamu ve sivil toplum kuruluşları ile BMKİS, dünyanın en büyük gönüllü kurumsal vatandaşlık girişimidir.

2002 yılında BM Kalkınma Programı (UNDP) ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ortaklığı ile Türkiye’de başlatılan girişim, geçtiğimiz on yılda gelişerek 135 ülke içinde en geniş 17. Yerel Ağ konumuna gelmiştir. 

BMKİS’in Türkiye Yerel Ağı, özel sektör öncülüğünde büyük işletme, KOBİ, sivil toplum kuruluşu, belediye ve işveren organizasyonu niteliğindeki 250 civarında kuruluşu imzacı olarak bünyesinde bulundurmaktadır.

BMKİS Türkiye Yerel Ağı 2010 yılında geliştirerek uygulamaya başladığı sektörel yaklaşım ile dünyada en iyi uygulama örneği seçilmiştir. Söz konusu çalışmalar çerçevesinde otomotiv, tekstil, ilaç ve turizm sektörlerinde sürdürülebilirlik ilkelerinin yaygınlaştırılması açısından önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir.

Şirket Evliliklerinde
Lider Danışman

Amica Dergisi:
21. Yüzyılın 21 Işığı

21. yüzyıla doğan bu 21 adam, mesleklerinde ve uzmanlık alanlarında bilginin, düsüncenin, teknolojinin, koşullandırmamışlığının verdiği güvenle kendiyle barışık, başarılı bireyler olarak öne çıkıyorlar.

Geçtiğimiz yüzyıl Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği, insanların teknolojiyle tanıştığı parlak bir döenm oldu. Buluşlar birbirini izlerken, koyun klonlanmaya kadar gelindi. Aynı yüzyıl, iki büyük Dünya Savaşı’yla parlaklığını yitirdi. Aslında 21. yüzyılla ilişkimizde de temkinli olmalıyız. Sanayi Devrimi’nin insanı makinenin uzantısı haline getiren ve insana ait özellikleri körelten karakteristiğinin Bilgi Devrimi ile yıkılabileceğine inanmak gerek. Biz şimdi bilgi çağındayız, bilgiye ket vurmak artık mümkün değil. Coğrafi sınırlar da bu yüzden kalkıyor. Çocukluğumuzda da ansiklopedi sayfalarında uçan arabalar olarak görürdük 21. yüzyıl erişilmez bir rüyaydı. Oysa bir anda içinde buluverdik kendimizi. 21. yüzyılın insanları hiç de öyle yıldızlardan yıldızlara koşan süper kahramanlar değil; bizleriz; içimizden birileri! Hepsinin umutları var. Kimi ömrünün baharında, kimi deneyimlerini ömrünün baharında olanlara aktarmak istiyor. Önemli olan bu değil mi zaten: İnsanın yaratıcılığı…

Türkiye’nin 21. yüzyılda parlayan yıldızlarının bazıları hakkındaki  yorumları:

Fahir Atakoğlu, Müzisyen: Yaptığı besteler, reklam cıngılları ve aldığı ödüllerle uluslararası bir müzisyen olduğunu kanıtladı. Bugünlerde Amerika’da ses getirecek olan yeni albümünün hazırlığı içinde.

Çetin Altan, Gazeteci: Elli yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyor. 4 Roman, 1 öykü, 1 alfabe, 8 piyes, 8 deneme, 1 taþlama, 2 gezi, 8 anı, 3 inceleme, 4 siyasi deneme, 4 portre, röportajlar ve sayısız köşe yazısıyla gerçek bir yazı adamı.

Atıl Kutoğlu, Modacı: Avrupa aristokrasisinin kadınlarını giydiriyor. Kreasyonları Düseldorf, Milano, Paris ve New York gibi metropollerde düzenli olarak sergileniyor.

Uğur Polat, Tiyatro ve Sinema Oyuncusu: Sağlam tiyatro geçmişine sahip. “Salkım Hanımın Taneleri” filmindeki rolüyle Antalya Film Festivali’nde “En iyi Erkek Oyuncu” dalında “Altın Portakal” ödülünü aldı.

Serdar Erener, Reklamcı: Reklam dünyasının pırıltılı, yaramaz ve yaratıcı çocuğu, geniş kitlelere hitap etmenin yolunu evrensel değerlerle yerel değerleri birleştirerek başarıyor. Young&Rubicam şirketinin beyin takımında yer alıyor.

Yılmaz Argüden, İşadamı: Uluslararası iş ve düşünce çevrelerinin genç, yenilikçi, global düşünen, çağdaş vizyona sahip yeni Türk işadamları kuşağının önde gelen temsilcilerinden, KalDer Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, 1999 yılında Dünya Ekonomik Forumu tarafından Geleceğin 100 Global Lideri arasına seçildi.
Eser Taşkıran, Memmet Y. Yılmaz, Erkan Mumcu, Okan Bayülgen, Volkan Işık, Ali Midilli, Ozan Korkut, Cengiz Ultav, Akdoğan Özkan, Nuri Bilge, Emir Uras, Hasan Hüseyin, Ali Zirh ve Babür Özden 21. yüzyılın 21 ışığı olan diğer isimler.

Amica Dergisi

Stratejik Yaklaşımıyla
En Aktif Sivil Örgütçü

Ödül Sistemleri ile
Toplumsal Gelişimi Tetikliyor

Geçen hafta Türkiye’de ilk kez şirketlere “Gönüllülük Ödülleri” verildi. Beşinci kuruluş yıldönümünü kutlayan Özel Sektör Gönüllüler Derneği (ÖSGD) özel sektörün nitelikli insan kaynağını, bilgi ve birikimini gönüllü olarak harekete geçirerek toplumsal sorunların çözümüne katkıda bulunmalarını teşvik edebilmek için çalışıyor.

Bir ülkenin refah düzeyini geliştirmek için öncelikle o ülkenin kurumlarının yönetim kalitesini geliştirmek gerekir. Bu hedefe yönelik yeni yönetim anlayışı ise yöneten ile yönetilenin karşılıklı etkileşimini ifade eden yönetişim kavramı ile özetleniyor. Geniş kitlelerin ülkenin yönetimine katılımı ise ancak etkin sivil toplum kuruluşları (STK) aracılığıyla sağlanabiliyor. ÖSGD, ülkemizdeki STK’ların gelişmesi için yetişmiş insan kaynağının STK’lara yönlendirilmesini hedefliyor.

Böylelikle, ÖSGD toplum ile özel sektör arasında dinamik bir ilişki yaratabilmeyi; özel sektörde gönüllülüğün yayılmasına önderlik edebilmeyi; toplumsal sorunlara etkin çözümler üretilebilmesini desteklemeyi; ve STK’lar ve yerel yönetimlerle işbirliği içerisinde iyi yönetişim anlayışının ülkemizde yaygınlaşmasına destek olmayı amacı ile çalışıyor.

ÖSGD’nin üye şirketlerden üç önemli beklentisi var: (i) Her sene şirket çalışanlarının zamanlarının ne kadarını gönüllü hizmetlere ayırdıkları ve elde ettikleri sonuçlarla ilgili bilgiyi kamuoyu ile paylaşmaları ve (ii) şirket personeli arasında gönüllü hizmet verenlerin bu çalışmalarının da şirketin performans değerlendirme sistemi çerçevesinde değerlendirmeye alınmasını sağlamaları ve (iii) gönüllülük çalışmalarıyla destek verdikleri STK’ların kendilerinin iyi yönetişim ilkelerine uyduklarını gözetmeleri.

Böylelikle gönüllülüğün kalıcı bir şekilde desteklenmesi ve ülkedeki iyi yönetişim uygulamalarının önemli bir tarafı olan STK’ların kendi yönetim kalitelerinin de geliştirilmesi hedefleniyor.

Ölçülmeyen performans geliştirilmez. Ölçülen ve ödüllendirilen davranışlar ise yaygınlaşır. İşte bu nedenle, “Gönüllülük Ödülleri” toplumda gönüllüğün teşvik edilmesi için önemli bir araç olarak ortaya çıkıyor. Ancak, herhangi bir ödül sürecinin adil ve güvenilir olması ve doğru davranışları teşvik edebilmesi için sağlam bir modele dayandırılması gerekir. ÖSGD gönüllülük ödülleri için hem farklı kategorileri belirlerken, hem de bu kategorilerde ödüllendirilecek davranışları ölçmek üzere soruları belirlerken üç temel prensip üzerine odaklandı: (i) Gönüllülük çalışmalarının sürdürülebilir olması, (ii) Gönüllülük çalışmalarının toplumsal bir konuda gerçekten olumlu bir etki ve fark yaratması, ve (iii) gönüllülük çalışmalarının kaynakların etkin kullanılmasını sağlayacak yaratıcılık, yenilikçilik içermesi.

Bu nedenle, gönüllülük ödülleri üç ayrı kategoride verildi: En Başarılı Gönüllülük Programı Ödülü; Gönüllülük Programı’nı kurumsal bir şekilde ve etkin olarak yürüten ve gönüllülüğü yaygınlaştırmada başarılı olan şirketin ödüllendirilmesi.
En Başarılı Gönüllülük Projesi Ödülü; Toplumun bir ihtiyacını karşılamada başarılı olan ve/veya ilgili konuda önemli derecede katma değer ve pozitif etki yaratan Gönüllülük Projesi’nin ödüllendirilmesi.
En Yaratıcı Gönüllülük Projesi Ödülü; Bir toplumsal ihtiyacı belirleyerek buna yaratıcı ve kalıcı çözüm geliştiren Gönüllülük Projesi’nin ödüllendirilmesi

En başarılı gönüllülük programını belirlemek için gönüllülük programının şirket içerisinde nasıl bir organizayon yapısı ile desteklendiği, bu konuda şirket içi iletişim faaliyetlerinin yaygınlığı, üst yönetimin programa verdiği destek, gönüllülük anlayışının şirketin diğer paydaşlarına yaygınlaştırılmasına yöneilik faaliyetler, gönüllü katkıların sonuç etkinliğinin takibine ilişkin yaklaşımlar, şirketin farklı bölümlerinin uzmanlıklarını bu programa destek vermek için nasıl kullandıkları, programın şirket içinde yaygınlaşmasını ve sürdürülebilirliğini sağlamak üzere ne gibi ölçümlemeler, iyileştirmeler ve yaklaşımlar sergilendiği gibi konular üzerinde duruluyor.

En başarılı gönüllülük projesini belirlemek için projenin başında hedeflerin nasıl belirlendiği ve ulaşılan sonuçlarla nasıl karşılaştırıldığı, gönüllülük projesi ile destek olunan hedef kitlenin kapsamı, proje ile hedef kite üzerinde yaratılan değişim, ve ortya konan yaklaşımların ve değişimlerin sürdürülebilir olmasına ilişkin yapılan faaliyetler değerlendiriliyor.

En yaratıcı gönüllülük projesini belirlemek için ise projede ihtiyaç belirleme aşamasında ne gibi yenilikçilik kullanıldığı, belirlenen ihtiyacın karşılanmasında ne gibi yaratıcı çözümlerin üretildiği, hedeflenen değişimler için gerekli kaynakların geliştirilmesinde izlenen yenilikçi yaklaşımlar, projelerde ne gibi yaratıcı işbirliklerinin oluşturulduğu, gerçekleştirilen farklılık, ve sonuçların kalıcılığı için kurulan teşvik mekanizmalarının hangi yenilikçi yaklaşımlar içerdiği gibi konular değerlendiriliyor.

Bu soruların sorulması bile başlı başına şirketlerin gönüllülük programlarının gelişmesine katkıda bulunuyor. Ayrıca, bu ödüllere başvuran şirketler en iyi uygulamalarla kendi uygulamalarını karşılaştırma fırsatları bularak kendi programlarının etkinliğini de artırabilecek ipuçları yakalayabiliyorlar.

ÖSGD üyeleri çeşitli sivil toplum kuruluşları ile de işbirliği yapmakta, özel sektör çalışanlarının sivil toplum kuruluşlarında gönüllü olmasını desteklemektedir. Derneğin eğitim çalışmaları kapsamında, çalışanların yetkinliklerini destekleyecek ve sosyal farkındalıklarını artıracak çeşitli projeler, gönüllülük organizasyonları da bulunmaktadır.

Ülkemizdeki yetişmiş profesyonellerin toplumsal sorunlarla daha yakından ilgilenmesi birçok faydayı da beraberinde getirecektir. (i) Bu sorunların çözümünde daha yaratıcı yaklaşımların ortaya çıkmasını sağlayacak, (ii) Ülkemizde katılımcı demokrasinin gelişmesine katkıda bulunacak, (iii) STK’ların yönetim kalitesi özel sektör deneyiminden faydalanarak artacak, (iv) Ülkemizde toplumsal sorumluluk duygusu artacak, (v) Özel sektör çalışanlarının liderlik ve çözüm üretebilme yetkinliklerini geliştirmelerine destek olacaktır.

En başarılı gönüllülük programı ödülünü kazanan Boyner Holding’i; En başarılı gönüllülük projesi ödülünü kazanan HSBC’nin Kardeş Okullar projesini; ve En yaratıcı gönüllülük projesi ödülünü kazanan Koç Holding’in Ülkem için Günü projesini kutluyor, ülkemizin yönetim kalitesini artırmak üzere gönüllü olarak toplumsal katkılarda bulananların artmasını diliyorum.

Gönüllülük, zenginliği paylaşabilmeyi ifade eden hayırseverliğin ötesinde insanın zamanını, bilgisini ve gönlünü paylaşabilmesidir. Önemli olan sadece bağış yapmak değil, kaynakların etkin kullanımını sağlayarak çözüm üretebilmektir. Bu nedenle zamanını gönülden verebilenler, gönülleri kazanır.

Yılmaz Argüden

Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi için Öncülük

UN Global Compact imzacısı 7 banka kredi süreçlerinde çevresel ve sosyal risklerin değerlendirmesi ve ilgili politikalara entegre edilmesi yönünde Global Compact Türkiye liderliğinde hayata geçirilen Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’ne imza attı.

Dünya genelinde öncü finans kuruluşları, sürdürülebilirliği hem şirket hem de müşteri seviyesinde uygulamaya koyarak, iş dünyası ve toplum için uzun vadeli değer yaratmaya başladılar. Bankacılık Çevre Girişimi (Banking Environment Initiative), Ekvator Prensipleri (Equator Principles), Sorumlu Yatırım Prensipleri (PRI – Principles for Responsible Investment) gibi iş birliğine dayalı girişimler de küresel sürdürülebilir kalkınma gündemine yön veriyor.

Global Compact Türkiye, finansman kuruluşlarının kredilendirme politikalarına sürdürülebilirlik ölçütlerini yerleştirmelerinin, sürdürülebilirlik olgusunu geniş kesimlere ulaştırmada önemli rol oynayacağına inanıyor. Bu kapsamda hazırlanan “Global Compact Türkiye Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi”, Türkiye’de finans sektöründeki mevcut uygulamaları daha ileri bir noktaya taşımak ve tüm aktörleri sürdürülebilir bir gelecek için harekete geçirmek adına önemli bir adım teşkil ediyor. İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye), Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi (UNEP FI) ve Global Compact Türkiye (Küresel İlkeler Sözleşmesi Türkiye Ağı) iş birliğiyle düzenlenen Sürdürülebilir Finans Forumu’nun beşincisi, 29 Eylül 2017’de Zorlu Performans Sanatları Merkezi ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Türk iş dünyası ve finans sektörünün Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri çerçevesinde strateji geliştirmelerine teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilen forum kapsamında 7 bankanın (AkbankGaranti BankasıING Bankİş BankasıŞekerbank, Yapı Kredi ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası) imzaladığı, Global Compact Türkiye Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’nin lansmanı da yapıldı. İmzacı bankalar, 50 milyon dolar ve üstündeki projelerin finansmanında, projenin çevresel ve sosyal etkilerini de değerlendirme süreçlerine alacaklarını açıkladı.

Global Compact Türkiye inisiyatifi ile başlatılan “Doğal Paydaşlarla Çarpan Etkisi Yaratma” stratejisi doğrultusunda Türkiye’nin lider 7 bankası (Akbank, Garanti, İş Bankası, ING Bank, TKSB ve Yapı Kredi) finansman sağladıkları projelerde çevre ve sosyal sürdürülebilirlik ilkelerinde uyumu şart koşacaklarını taahhüt ettiler. . Dr. Argüden’in başkanlığındaki panelde Sürdürülebilir Finansman Bildirgesini imzalayan 7 lider bankanın yöneticileri bu gönüllü çalışmayı birlikte yürütmenin daha iyi bir dünya için neler yapılabileceği konusundaki deneyimleri paylaşma ortamı oluşturduğunu ve böylelikle öğrenme hızını artırdığını ifade ettiler Global Compact Türkiye ile birlikte dünyada proje finansmanı sağlayan 100’ü aşkın önemli kurumun imzaladığı Ekvator Prensiplerini benimseyen kurumlar ile Hollanda ve Fransa’da ortak çalıştaylar yaparak bu konudaki süreçlerini ve karar mekanizmalarını geliştirdiklerini belirttiler ve Türkiye’de böylesi bir kolektif bir çalışmaya imza atmanın önemli bir adım olduğunu vurguladılar.

T.C. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise “Sürdürülebilir Finansman Bildirgesine imza atan 7 Türk bankasını kutluyorum ama yetmez, bütün bankalar bu bildirgeye imza atmalı. Çünkü dünya bir felaketle karşı karşıya. Biz de bu dünyada olduğumuza göre bankacıların daha yüksek bir hassasiyetle hareket etmeleri gerekiyor” değerlendirmesinde bulunarak tüm bankaları bu dönüşümün bir parçası olmaya davet etti.

Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin, “Global Compact Türkiye olarak, 2 yıllık yoğun bir çalışmanın sonucunda, küresel bir başarıya imza atmanın mutluluğunu ve gururunu yaşıyoruz. 7 bankanın imzaladığı Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi ile söz konusu bankalarımızın, sürdürülebilirlik olgusunu geniş kesimlere ulaştırmada önemli rol oynayacağına inanıyoruz. Tüm bankalarımızı Sürdürülebilir Finansman Bildirgesi’ni imzalayarak bu dönüşümün bir parçası olmaya davet ediyorum” dedi. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2017 Küresel Risk Araştırması’nda iklim değişikliğinin önümüzdeki 10 yılda dünyayı tehdit eden en önemli 5 risk arasında gösterildiğinin altını çizen Seçkin ayrıca “UN Global Compact’in ‘Bilim Temelli Hedefler’ girişimine dahil olan dünyanın önde gelen 300 şirketi tüm değer zincirlerinde emisyon azaltma taahhüdünde bulunduğunu belirtti.

Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Yönetim Kurulu Başkanı Canan Ercan Çelik ise “İş ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan ‘Daha İyi İş Daha İyi Dünya’ Raporuna göre 2030’a kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek en az 12 trilyon dolar artı değer ve 380 milyon yeni istihdam yaratacak. Ayrıca Türkiye’nin yeni açıklanan ve büyümenin hızlandırılması, istihdamın artırılması gibi amaçlar ortaya konulan Orta Vadeli Programında da sürdürülebilir kalkınmaya hizmet edecek unsurlar mevcut. Bütün bu fırsatları değerlendirmek, finans sektörünün gelişimi ve kendi sürdürülebilirliği için de hayati öneme sahip” açıklamasında bulundu.

Tarsus Amerikan Koleji
Bütün Rekorları Kırdı

Boğaziçi Ü Spor Kurulu Başkanı
Uluslararası Spor Festivali

Basketbolcular Derneği
Kurucuları Arasında

Türkiye Gazetesi, 29 Temmuz 1992

Türkiye Basketbol Federasyonu
Asbaşkanı

ulusal-basketbol-hamlesi-raporu
Ulusal Basketbol Hamlesi

“Ulusal Basketbol Hamlesi” araştırma raporu 4-4’lük bir referans yayın olmuş. Dr. Yılmaz Argüden, yazdığı önsöz yazısında, basketbol sporunun ne demek olduğunu o kadar güzel anlatmış ki”

Dünyanın Ünlüleri
Bu Kitabı Konuşuyor

Gila Benmayor,
Hürriyet Ekonomi, 1 Aralık 2009

Küresel Liderler
Türk Stratejisti Takip Ediyor

Dr. Yılmaz Argüden’in yeni kitabı Palgrave MacMillan tarafından yayınlandı. Keys to Governance: Strategic Leadership for Quality of Life.

Kitabı Eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Coca Cola CEO’su Muhtar Kent, Harvard Business School Onursal Dekanı John McArthur, INSEAD Dekanı Frank Brown, Mikro kredi kavramının kurucusu Nobel Ödüllü Muhammad Yunus, Rand Corp. Başkanı Jim Thomson ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Kurucu Başkanı Jacques Attali gibi küresel lider ve düşünürler değerlendirdi.

ARGE Danışmanlık’ın ve Rothschild-Türkiye’nin Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüten Dr. Yılmaz Argüden çağdaş yönetim dünyasına Türkiye’den bir katkı yapmayı amaçlayan kitapta, yönetim kalitesini geliştirmek ve sürdürülebilirliği sağlamak için küresel kuruluşlardan, devletlere; yerel yönetimlerden, ülke yönetimine; şirketlerden, sivil toplum kuruluşlarına kadar çok farklı kurumsal yapılarda iyi yönetişimin nasıl çalışması gerektiğinin ana hatlarını çiziyor. Dr. Argüden kitap hakkında “Dünyada yaşanan krizlerin temel nedeni olarak gördüğüm iyi yönetişim eksikliğinin nasıl giderilebileceğine ilişkin fikir ve öneriler içeren bu yeni kitabın Türkiye’den dünyaya sürdürülebilir yönetişim sistemleri konusunda bir katkı sağlamasını diliyorum.” dedi.

Dünyanın önde gelen düşünürleri, akademisyenleri, CEO, devlet başkanı ve Nobel ödüllü sivil toplum kuruluşu liderleri kitabı ‘tam zamanında yayınlanmış, mutlaka okunması gereken, bilgelik dolu’ bir eser olarak değerlendirdiler. Aralarında Harvard Business School Onursal Dekanı John McArthur, Insead Dekanı Frank Brown, Eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Coca Cola CEO’su Muhtar Kent, Mikro Kredi kavramının kurucusu Nobel Ödüllü Muhammad Yunus, Rand Corp. Başkanı Jim Thomson ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Kurucu Başkanı Jacques Attali gibi lider ve düşünürlerin bulunduğu değerlendiricilerin farklı dünyalardaki deneyimlerine ışık tutabilen bir kitabın Türkiye’den çıkması dünyada düşünce liderliği konusunda da Türkiye’nin geldiği noktaya işaret ediyor.

Dr. Argüden’in bir önceki kitabı ‘Boardroom Secrets: Corporate Governance for Quality of Life’ İngiltere’de Professional Manager Dergisi tarafından kurumsal yönetişim konusunda yazılmış en iyi kitaplar arasında değerlendirilmişti.

Keys to Governance, Amazon web sitesinden alınabiliyor:
http://www.amazon.com/Keys-Governance-Strategic-Leadership-Quality/dp/0230278140

Yönetim Kurulu Sırları
En Çok Satanlarda

Keys to Governance
Yayınlandı

Stratejinin Özü
Tutarlı Seçimler Yapmaktır

Milliyet İK

Kalite
Beklentileri Aşmaktır

Güven
İyi Yönetişimin Özüdür

İyi Yönetişim, Sürdürülebilir Kalkınmanın Temelidir

Üstün Vatandaşlık Ödülü

ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, Türk-Amerikan ilişkilerinin geliştirilmesi ve Türkiye’nin Amerika kıtasında tanıtımı konusundaki calışmaları ve gösterdiği liderlik nedeniyle Washington’da bu sene 27.’si gerçekleştirilen ATC/TAIK (Türk-Amerikan İş Konseyi) toplantısında Üstün Vatandaşlık Ödülü’nü aldı.

Ödül, Türk-Amerikan ilişkilerine yaptıkları katkılar nedeniyle daha önceki senelerde Eski ABD Dışişleri Bakanı Alexander Haig, Eski Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Dr. Zbigniew Brzeziskinky, Richard Holbrooke, Atlantic Records kurucusu Ahmet Ertegün, Hikmet Çetin ve iş adamları Mustafa Koç, Akın Öngör, Rıfat Hisarcıklıoğlu gibi kişilere verilmişti.

Türk-Amerikan İş Konseyi (TAIK) bünyesinde gönüllü olarak çeşitli görevler üstlenen Dr. Argüden 2005-6 yıllarında TAIK Başkanlığı görevini de yürütümüştü. Bu calışmaları esnasında gösterdiği “yenilikçi girişimler, sağduyulu yaklaşım ve Türkiye’nin Kuzey Amerika kıtasında tanıtımında gösterdiği üstün liderlik” icin verilen ödül töreninde yaptığı konuşmada, Dr. Argüden “Türk-ABD ilişkilerinin güçlü olması sadece bu iki ülkenin vatandaşları açısından değil, aynı zamanda Orta Doğu’da kalıcı barışın sağlanabilmesi, Orta Asya ülkelerinin ekonomik bağımsızlığı ve Avrupa’nın rekabet gücünü geliştirebilmesi açılarından da büyük öneme haizdir” dedi.

Dr. Argüden, geleceğin 100 Global Lideri arasında

Dr. Yılmaz Argüden, geliştirdiği yaratıcı ve yenilikçi yönetim stratejileri ile tanınan, ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyor. Deneyimleri özel sektörden, kamu sektörüne ve uluslararası kuruluşlara; sivil toplum örgütlerinden, akademik hayata kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

ARGE Danışmanlık, Avrupa Parlamentosu’nda kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki çalışmaları nedeniyle Geleceği Şekillendiren en iyi üç şirket arasında değerlendirilmiştir ve Küresel İlkeler Anlaşmasını imzalayan ilk Türk şirketidir.

Rothschild yatırım bankasının Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığı görevinin yanı sıra yurt içinde ve dışında çeşitli kuruluşların yönetim kurullarında da görev alan Dr. Argüden, deneyimlerini Boğaziçi ve Koç Üniversitelerinde strateji dersi vererek, kitapları ve köşe yazılarıyla paylaşmaktadır. Dr. Argüden, yaşam kalitesini yükseltme konusundaki çalışmaları nedeniyle Dünya Ekonomik Forumu tarafından Geleceğin 100 Global Lideri arasına seçilmişti.

Seçkin Liderlik Ödülü

ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden Uluslararası Endüstri Mühendisliği Birliğinin Seçkin Liderlik Ödülü’nü kazandı.

Uluslararası Endüstri Mühendisleri Birliği (IEOM), verdiği Seçkin Liderlik Ödülü’ne, ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’i layık gördü. Dr. Argüden’e ödülü 10 Mart 2022 akşamı, Birliğin 2022 Konferansının Gala Yemeğinde düzenlenen bir tören ile verildi.

Ödül Töreninde IEOM Başkanı Prof. Dr. Hamid Parsaei “Bu yıl 60’ı aşkın ülkeden 1100’ü aşkın katılım sağlanan bu uluslararası konferans endüstri mühendisliğini bilimsel açıdan ileriye taşıyacak” dedi. Ödül jürisi başkanlığını yapan Emeritus Prof. Dr. Abu Masud’a ve Frederick Taylor Ödülünü kazanan Dr. Adedeji Badiru’ya çalışmaları için teşekkürlerini iletti.

Seçkin Liderlik Ödülünü kazanan Dr. Argüden ise törende yaptığı konuşmada “Endüstri mühendisliğinin yaşam kalitesini geliştirdiğini ve her sektörde verimliliğin, sürekli gelişmenin ve yapay zekâ gibi geleceğin iş alanlarının temeli olduğuna” dikkat çekerek, “Endüstri mühendisliği kariyerine 1977 yılında henüz öğrenciyken başlamış bir kişi olarak bu meslek ödülüne layık görülmekten büyük onur duyduğunu” ifade etti.

Merkezi ABD’nin Michigan Eyaletinde yer alan Uluslararası Endüstri Mühendisleri Birliği, Endüstri Mühendisliği ve Operasyon Yönetimi alanında eleştirel düşüncenin ve bilimsel gelişmenin etkin kullanımını küresel olarak teşvik eden ve dünyada bu alanda etkili olan insanlar arasında iletişim ve ağ kurma araçları sağlayan bir birliktir.

Seçkin Liderlik Ödülü, Uluslararası Endüstri Mühendisleri Birliği tarafından, endüstri mühendisliği alanında akademik yayınları, liderlik başarıları veya teknik kazanımları ile fark yaratan, mesleğe ve topluma uzun ve seçkin katkıları bulunan kişilere veriliyor.

Dr. Argüden Endüstri mühendisliği kariyerine, 1977 yılında henüz Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciyken Koç Holding Ar-Ge Merkezi’nde başladı. 1980 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden birincilik ile mezun olarak doktora için NATO bursuyla ABD’ne giden Dr. Argüden, Stratejik Analizler konusundaki doktorasını RAND Graduate School’dan Üstün Başarı Ödülü ile aldı.

Dr. Argüden, 1991 yılından bu yana geliştirdiği yaratıcı ve yenilikçi yönetim stratejileri ve toplumsal katkılarıyla ile dünyada en iyi tanınan Türk yönetim danışmanlığı şirketi ARGE Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanlığını sürdürüyor.

Ayrıca, Dr. Argüden, Rothschild & Co. yatırım bankasının Türkiye Yönetim Kurulu Başkanlığının yanı sıra kariyeri boyunca çeşitli ülkelerde 70’i aşkın şirketin yönetim kurulunda görev almıştır. Deneyimlerini Boğaziçi Üniversitesi’nde, Koç Üniversitesi’nde ve Harp Akademilerinde strateji dersi vererek, kitapları ve köşe yazılarıyla paylaşıyor.

Yönetim Kurulları ve Yönetişim konusundaki çalışmalarıyla dünyada tanınan, kitapları ve makaleleri birçok dilde yayınlanan Dr. Argüden, Business at OECD (BIAC) Yönetişim Komitesi Başkanlığı, IFC Kurumsal Yönetişim Danışma Kurulu üyeliği gibi uluslararası görevler üstleniyor ve Argüden Yönetişim Akademisi Vakfı’nın Mütevelli Heyet Başkanlığını yapıyor.

11 Mart 2022, İstanbul

Seçkin Kariyer Ödülü

Ödül, Dr. Argüden’e yaşam kalitesini geliştirmek üzere kamu, özel ve sivil toplum kuruluşlarında yönetim kalitesini geliştirme çabaları nedeniyle verildi.

Stratejik Liderlik Ödülü

“Kuruluşlara yön vermedeki başarınızın ömür boyu devam etmesini dileriz.”
Ferit Şahenk ve Gen. Brent Scowcroft

Kalite’de Liderlik Ödülü

Dr. Yılmaz Argüden, Association on Employment Practices and Principles’ın San Francisco’da yapılan genel kuruluna özel konusmacı olarak davet edildi ve “Kalite’de Liderlik” ödülü aldı.

Türkiye’ye “Kalite’yi” Getiren
Toplumsal Öncü

Dr. Argüden, Türkiye’ye kaliteyi getirme tutkusuyla toplumsal öncü olarak görülüyor.

Birileri “Kalite” İşini Omuzladı Gidiyor

Toplumsal öncüler bazen çok önemlidir. Onlar toplumları motive ederler, uzun süre yalnız da olsalar mücadeleyi sürdürürler bazen başarısız olsalar da çoğu zaman başarırlar. Atatürk bir toplumsal öncüdür. Ve hiçbir toplumsal öncü ile mukayese edilmeyecek kadar önemli işler yapmıştır.

Eleştirilen yönleri bulunsa da Turgut Özal bir toplumsal öncüdür. Tartışılır başka örnekler de verilebilir. Atatürk gibi tartışılmaz toplumsal öncüler zor çıkar.  Türkiye’de kalitenin gelişmesi için çalışıp didinen insanlara da toplumsal öncü misyonu yüklenebilir.

Bunların arasında Yılmaz Argüden isimli biri vardır ki yıllardır hayatın her alanında kalitenin yükselmesi için çırpınır durur. Hatta bu işlere başladığında yakın çevresinden çoğu insan yaptığının bir “kendini tatmin işi” olduğunu bile söylemişlerdi.

Oysa O direndi. Ve Türkiye’de hayatın her alanında kaliteyi tartışılır hale getirdi.

Argüden ve arkadaşları siyasette, iş dünyasında kaliteyi tartışmaya açtılar. Son dönemde bu olay yavaş yavaş toplumsal bir özellik taşıyor. Özellikle bu yıl KOBİ’ler için yeni bir kalite ödülünün konulması fikri işin  toplumsallığını daha da canlandıracaktır.

Argüden ve arkadaşlarının ülke çapında başlattıkları “Ulusal Kalite Hareketi”ne herkesin bir katkı vermesi, daha iyi bir gelecek için şarttır.

21.12.1998

Toplumsal Katkıları ile
Örnek ve Öncü

Milliyet Gazetesi, 6 Şubat 2005

Global Compact Türkiye Ulusal Ağlar Başarı Ödülünü Kazandı

UN Global Compact Ulusal Ağlar Yıllık Forumu, 9-13 Haziran 2014 tarihlerinde Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da gerçekleşti. Toplantıda Türkiye’yi UN Global Compact Ulusal Ağlar Başkanı ve Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden temsil etti.

Forum’da 2014 yılı için verilen En Başarılı Ulusal Ağ Ödülü’nü iletişim, iş birliği ve bilgi paylaşımı alanında gösterdiği üstün başarı sebebiyle Global Compact Türkiye kazandı. Ödülün kazanılmasında Global Compact Türkiye’nin geliştirdiği ve UN Global Compact’e kazandırdığı Sektörel Yayılım Stratejisi, Çarpan Etkili İşbirlikleri Yaklaşımı ve Ulusal Ağlar Gelişim Modeli çalışmaları etkili oldu.

UN Global Compact (Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi), sürekli rekabet içindeki iş dünyasında ortak bir kalkınma kültürü oluşturmak üzere evrensel ilkeler öneren yenilikçi bir kurumsal sorumluluk yaklaşımıdır. Vizyonu, “sürdürülebilir ve kapsamlı küresel ekonomi” olan Sözleşmeye taraf olmak tamamen gönüllülük esasına dayanmaktadır. Toplam 291 imzacısı ile Global Compact Türkiye Ulusal Ağı, dünyadaki en büyük 13’üncü Ulusal Ağ’dır.

Stratejik Bakışı ile
Dünyaya Ufuk Açıyor

Fikirleri ve Liderliği ile
Yaşama Kalite Katıyor